Sınıf savaşında emekçi sınıfların, ezilen, yoksul halkların kurtuluş mücadelesine öncülük iddiasındaki devrimci politikanın başlıca amacı ve özü budur: Güç biriktirmek.
Sınıf savaşı, tüm diğer savaşlar gibi bir savaştır ve tüm savaşların kuralları geçerlidir. Ancak, sınıf savaşının dış savaşlardan önemli farklılıkları da var. Sınıf savaşında, iç savaşta proletarya ve müttefikleri, dış savaşlardan farklı olarak, önceden hazırlanmış, eğitilmiş, silahlanmış birliklerle savaşa girmez.
Proletarya, savaş gücünü savaş alanında biriktirir. Savaş alanında deneyim edinir, iç savaş proleter safları bozup dağıttıkça saflarını tekrar tekrar düzenler.
Bu yüzden, devrimci politika bir güç biriktirme sanatıdır. Devrimci politika, sınıf savaşı koşullarının Marksizm-Leninizme dayalı doğru devrimci çözümlemesinin, emekçi sınıflara iktidarın fethine giden yol ve yöntemlerin gösterilmesinin yanı sıra, bu büyük amaçlara ulaşmak için güç biriktirme sanatı olarak görülmeli.
Bundan ne sonuç çıkar?
Akla, ilk elden gelebilecek sonuçları söyleyelim: Devrimci politikalara sahip olmak, bu politikaları kararlılıkla savunmak yetmez; bunları sabır ve inatla devrimin toplumsal güçleri olan işçilere, emekçilere, gençliğe, Kürt halkına, Alevilere, ulusal topluluk halklarına vb vb götürmek, anlatmak, açıklamak gerekir. Bu ısrarlı çalışmayla devrimin toplumsal güçlerini Leninist politikaların doğruluğuna, devrimci niteliğine ve kurtuluşun yolunun bu politikalardan geçtiğine ikna edebilmeliyiz.
Israrla ve ısrarla yürütülecek bu ikna çalışması olmadan devrimci politikaların geniş kitleler tarafından benimsenmesi ve böylece maddi bir güce dönüşmesi mümkün değil. Başka bir anlatımla, biz doğruyu yazdık çizdik diye geniş emekçi kitleler hemen bunu kavrayıp saflarımıza koşacak değiller.
Oysa pratikte etkili bir devrimci güç olmak, bir güç örgütü olmak ancak devrimin toplumsal güçlerinin saflarımıza gelmesi, Leninist bayrak altında toplanmasıyla mümkün olur. Bu sağlanmalı.
Devrimin toplumsal güçlerini, yani, öncelikle öncü devrimci işçileri, devrimci gençliği, toplumun diğer alanlarındaki en ileri devrimci güçleri Leninist bayrak altında toplamak için en önemli, en etkili araç elimizin altında. Bu, sınıf savaşının pratiği içinde doğruluğu kanıtlanmış devrimci politikadır.
Leninistler, sınıf savaşının her alanına ilişkin devrimci politikalara sahip olduklarını dosta, düşmana kabul ettirmişlerdir. Başka parti ve örgütlerin, isim vermeden, Leninist politikaları, kendi politikalarıymış gibi ve ilk defa kendileri tarafından öne sürülmüş gibi yazıp çizmeleri söylediklerimize bir örnektir. Leninist sloganları, yine isim vermeden ve yine kendi sloganlarıymış gibi kullanmaları bir başka örnektir.
Bu konuda iki-üç somut örnek vermek yerinde olacak. Birinci örnek “Birleşik Devrim” sloganına ilişkindir. Ayrıntılara girmeden, kısaca, Türkiye ve Kürdistan devriminin birleşik bir devrim olarak gelişeceğini, ayrı devrim teorilerinin yanlış olduğunu teorik temelleriyle ortaya koyan ilk ve tek parti Leninist Parti oldu. Yıllar içinde, iki ülke devriminin birleşik karakterde olacağı ve olması gerektiği bizzat sınıf savaşı tarafından doğrulanınca şimdi bu stratejik slogan pek çok hareket tarafından, üstelik teorik temellerini anlamadan, kullanılmaya başlandı.
İkinci örnek, çok daha bilinen bir durum olarak, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak” sloganının başına gelendir. Leninist Parti’ye ait olan ve belli bir stratejiyi ifade eden bu slogan, içerdiği anlam hakkında en ufak bir düşünceye sahip olunmadan başka parti ve örgütler tarafından kullanılmaya başlandı.
Son olarak, dinci faşist iktidarın seçimlerle gitmeyeceğini, faşizme karşı demokrasi mücadelesinin bir devrim mücadelesi olduğunu ortaya koyan Leninist politikadır. Şimdi bu politika sadece başka parti ve örgütler tarafından değil, kitleler tarafından da kabul ediliyor. Yani bu politika giderek maddi bir güce dönüşmeye başladı. Kitlelerdeki ayaklanma havasının oluşmasında, dinci faşist iktidarın ve bir bütün olarak faşizmin sandıkla-seçimle gitmeyeceğini, yıkılmayacağını kitlelerin anlamış olmasının temel bir rolü var. Leninist Parti, kendi dışındaki tüm parti ve örgütler, gizli-açık seçim sandıklarına koşarken, yıllar önce, “sandıkla gitmeyecekler” sloganıyla bu duruma işaret etmiş, kitlelere bu gerçeği göstermişti.
Bu kadar örnek yeter!
Peki tüm bunlardan nasıl bir sonuç çıkarmak gerekir?
Buradan çıkarılması gereken başlıca sonuç, güç biriktirmek, güç örgütüne dönüşmek için, başta Leninist işçiler, gençler ve kadınlar olarak militanca ve partizan bir ruhla mücadele etmek, ev ev, kapı kapı dolaşarak, gidilebilecek her fabrikaya, her atölyeye, her köye, her okula giderek işçi ve emekçilerle canlı, sıkı bağlar kurmaktır.
İşçilerin, emekçilerin gözünde Leninistleri görünür kılmalıyız. Bunun için bedel ödenmesi, gece gündüz büyük bir özveriyle, cesaret ve tutkuyla çalışılması gerektiği açık. Fakat, bir devrimde kitlelere öncülük iddiası başka türlü gerçeğe dönüştürülebilir mi? Sırf politik doğruları söyledik diye sınıf savaşının, iç savaşın ateşleri içindeki kitleler “buyrun öne geçin” mi derler! Kendileriyle daha önce sıkı, canlı ilişkiler kurulmamış ise bu durumda kitlelerin söyleyeceği tek şey “dün neredeydiniz” olur.
Leninist Partiyi kitlelerin gözünde görünür kılmamanın tek yolu, böylesi bire bir ilişkiler değil. Bu yolla birlikte, irili-ufaklı demeden eylem halinde olmak, mücadelenin değişik biçimlerine başvurmak gerekir.
Devrimci komünist düşünce ve sloganları yaymak, kitlelerle canlı, sıkı, bire bir ilişkiler kurmak, Leninistleri görünür kılmak; böylece güç biriktirmek ve bir güç örgütüne yükselmek için herkes kolları sıvamalıdır.