Toplumun vicdanı aydın ve sanatçıların “Korkmuyoruz” başlıklı bildirisi, dinci faşist iktidarın şimdikinden çok daha kanlı bir diktatörlüğe hazırlık yaptığı bu süreçte emekçilerin, Kürt halkının, kadınların, gençliğin sesi oldu.

Biçim, içerikten daha fazla önem kazandı. “Korkmuyoruz” başlığı bir meydan okumadır; bu bile tek başına yeter.

Evet, “Korkmuyoruz”. Ama onlar korkuyorlar ve hep korktular.

Tam yirmi dört yıl önce, 1996’da, Sakıp Sabancı, “bunlar gecekondulardan gelip kafamızı kesecekler” demişti.

“Bunlar” dediği yoksul halklardı. Bütün bir burjuva sınıf korkuyordu. Çünkü, toplumu nasıl soyup soğana çevirdiklerini, açlığa ve yoksulluğa mahkum ettiklerini, iktidarlarının Kürt halkı üzerinde nasıl bir zulüm uyguladığını kimse ondan iyi bilemezdi.

Korkmakta haklıydı, çünkü emekçi sınıflarda, gençlikte, Kürt halkında, faşizme karşı büyük bir başkaldırı vardı. Bu asalak adamın bir sözcüğü yanlıştı: Emekçiler kafa kesmezdi.

Ama kişi kendinden bilir işi derler; yanlış değil. Faşist devletin, dolayısıyla tekelci burjuvaların tosuncukları dinci faşistler kafa kesme videolarını bütün dünyaya gösteriyorlar. Korku ve dehşet saçmak için.

Ne kafa kesme videoları, ne Maraş ve tüm diğer katliamlarda işledikleri vahşet, ne Cizre’de insanları bina içinde kimyasalla yakmaları ne de işkence fotoğrafları bizi, emekçi sınıfları, Kürt halkını, gençliği, kadınları, ulusal topluluk halklarını korkutabildi.

Faşizme, sömürü düzenine, sömürücü sınıfa ve onun devletine, iktidarına karşı mücadele tüm kararlılığıyla ve şiddetlenerek sürüyor.

Bundan şüphe duyanlar aydın ve sanatçıların sesine kulak kabartsın: “Korkmuyoruz.”

Ama onlar korkuyorlar; dün korktukları gibi.

Korktukları için, ellerinde polis, ordu, zindanlar, mahkemeler, kısacası, dev bir savaş aygıtı ve muazzam para kaynakları olmasına rağmen hala ölüm listeleri yayınlıyorlar, silahlandıklarını ilan ediyorlar, ölülere bile işkence yapıyorlar, zindanları tıka basa dolduruyorlar...

Korkuları boşuna değil.

Ne yaptılarsa emekçi sınıfların Kürt halkının devrimci uyanışını durduramadılar. Ne yaptılarsa dinci faşist iktidarın arkasındaki kitle desteğinin erimesini engelleyemediler. Ne yaptılarsa, kitlelerin birleşik devrim saflarına akışını kesemediler.

Son hamleleri Ayasofya’yı müzeden camiye çevirmek oldu. Cami kıtlığından değil. İnsanlar camilere akın akın gidiyorlar diye de değil; dinci faşist kitleyi motive etmek, her türlü katliamı yapacak kıvama getirmek, buna hazırlamak için.. Dinci faşist iktidarın, karşı devrim cephesinin kitle desteğindeki erimeyi engellemek için..

Tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist mali sermaye, daha kanlı bir faşist diktatörlüğün hazırlığını yapıyorlar. Dinci faşist iktidarın arkasındaki sınıf güçleri işte bu akbabalardır.

Günümüzdeki faşist devlet, ister “cumhuriyet” biçiminde kalsın, ister “meşrutiyet” biçimini alsın, tekelci sermaye sınıfının kanlı faşist diktatörlüğünden başka bir şey olmayacak.

Dinci faşist iktidar “meşrutiyet”i getirmeye çalışıyor diyerek günümüzün faşist devletini savunmak, tercih etmek kendi kendini ve emekçi halkları aldatmaktır. Dinci faşist iktidar ve onun başı, hiç bir şeyi kendi kafasına göre yapmıyor; hiç bir adımı tekelci sermaye sınıfından ve emperyalist mali sermayeden, emperyalist devletlerden habersiz atmıyor.

TÜSİAD’ın, Koçların, Sabancıların sessizliği bundandır. Ayasofya’nın camiye çevrilmesi karşısında emperyalistlerin dinci faşist iktidara ve onun başına sessiz destekleri bundandır. Bu asalaklar bütünü, düzenin çöküşünü, emekçi halkların devrim yürüyüşünü daha kanlı bir faşist diktatörlükle engellemeye çalışıyorlar.

Engelleyemiyorlar, engelleyemeyecekler.

Bunun pek çok kanıtı var. Sonuncusu, aydın ve sanatçıların şimdi gökkubbe altında yankılanan “korkmuyoruz” çığlığıdır.

Tek başına, bu meydan okuma bile, dinci faşist iktidarın, faşist devletin örmek istediği korku duvarını bir kağıt gibi yırtıp atmaya yeter.

Dışarda dört bir tarafta savaşan, toprak işgali ve ilhakı peşinde koşan; iki bin kilometre ötedeki Libya petrollerini ABD ve kendi hesabına yağmalamak için çırpınan dinci faşist iktidar, içerde tam bir “sükunet”, mutlak bir sessizlik istiyor.

Sağlayamıyorlar, sağlayamayacaklar!

İşçiler eylem halinde. Kürt halkı eylem halinde. Kadınlar, dinci faşist iktidara karşı sokakları dolduruyor. İşten atılan, açlığa itilen kamu emekçileri meydanlarda, avukatlar meydanlarda... İki ülkenin bütün emekçi halkları kızgınlık, öfke, kin dolu ruh haliyle mücadele içindeler.

Yine de, faşizmin adımlarına ve planlarına karşı hazırlık yapmak gerek.

Korkmuyoruz; geliyoruz!