Devrimci güçler, sınıf bilinçli emekçiler için bilinen, açık bir şeydir burjuva politikanın ikiyüzlülüğü.

Ama geniş kitleler, yoksul emekçiler, işçiler, köylüler sözkonusu olduğunda aynı açıklıktan, aynı bilinçten sözetmek mümkün değil.

Bu nedenle, kitlelerin faşizm hakkında aydınlatılması, bilinçlendirilmesi açısından faşizmin yalan ve demagojilerinin açığa çıkarılması, teşhir edilmesi faşizme karşı mücadelenin önemli bir yönünü teşkil eder.

Faşizm, her şeyden önce yalan, demagoji ve şovenizmle kitleleri etkilemeye çalışır. Yalana dayalı propaganda ve demagojisinde kullanmadığı, kullanmayacağı hiç bir şey yoktur. Öte yandan, yalan ve demagojide sınır da tanımaz.

Türkiye’nin bütün geçmiş faşist iktidarları, bugün ise, dinci faşist iktidar, bu konuda başka ülkelerdeki muadillerine nal toplatacak derecede kendini geliştirmiş! Dünya halklarının gözünün içine baka baka yalan söylemek, gerçekleri ters yüz etmekte bir an bile tereddüt etmiyorlar.

İşte bir örnek.. Dışişleri Bakanı, Libya konusunda Fransız Cumhurbaşkanı Macron’u eleştirirken, dünyanın gözü önünde kelimesi kelimesine şunları söylüyebiliyor:

Terörizm vesaire, tam teröristlerin bulamadığı bir ortam. Suriye'deki DEAŞ'lılar bile oraya gitti. Bir bakıyorsunuz, güneyden Boko Haram veya diğer terör örgütleri, Eş-Şebab vesaire. Sonuçta tam teröristlerin arayıp bulamadığı bir ortam. Dolayısıyla Libya'nın istikrarı çok önemli”

Böyle bir yalan, böyle bir ikiyüzlülük, böyle bir pişkinlik düşünülebilir mi? Sanki DEAŞ’lı dedikleri dinci faşist çeteleri ve daha sürüyle dinci faşist çeteyi maaşa bağlayıp uçaklarla Suriye’den Libya’ya taşıyan kendileri değilmiş ve bütün dünya bu gerçeği bilmiyormuş gibi pişkince ve yüzü kızarmadan konuşabiliyor. Çavuşoğlu, yağmacı, talancı, katil sürüsü dinci faşist çeteleri Libya’ya taşırken bu ülkenin istikrarını düşünüyormuş! İşte size faşist demagojinin dört başı mamur bir örneği.

Ama bu daha bir şey değil. Devletin tepesinde yukarılara doğru gidildikçe yalan, gerçekleri ters yüz etme sanatı, demagoji mahareti tavan yapıyor.

Putin-Ruhani-Erdoğan internet üzerinden bir görüşme yapıyorlar. Görüşmenin konusu, açıklandığı kadarıyla, Suriye sorunu. Bu üçlü oturmuşlar Suriye sorununu çözmek üzere kafa kafaya verip bir ortak metin, anlaşma da denebilir, çıkarmışlar. Anlaştıkları birinci madde şöyle:

Suriye'nin kuzeydoğusundaki durumu istişare ederek bu bölgede istikrar ve güvenliğin yalnızca Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi temelinde sağlanabileceğinin altını çizdik ve bu amaç doğrultusunda çabalarımızı birleştirme kararı aldık.”

Her gün onlarca askeri aracı Suriye topraklarına işgal ve ilhak için sokan, bunu dünyanın gözü önünde yapan Türkiye, “Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne” saygı göstermeyi taahhüt ediyor. Ruhani ve Putin, saf köylü çocuğu numarasına yatarak, Türkiye’nin sözünü doğru kabul edip bildiriye geçiriyorlar.

Devam ediyorlar.

DAİŞ'in, El Nusra'nın, El Kaide ve DAİŞ'le bağlantılı tüm kişi, grup, kurum ve kuruluşların ve BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak tanınan diğer tüm örgütlerin nihai olarak imha edilmesi amacıyla işbirliğine devam etme kararlılığımızı teyit ettik.”

DAİŞ'in, El Nusra'nın, El Kaide ve DAİŞ'le bağlantılı tüm kişi, grup, kurum ve kuruluşları” destekleyen, silahlandıran, eğiten, besleyen, dünyanın dört bir tarafından toplayıp Suriye’ye sokan, Türkiye değil de bilinmeyen bir ülke tüm bunları yapmış gibi, RTE bu saydıklarımızın imha edileceğine dair imza atıyor.

Oysa Türkiye’nin altına imza attığı sözlerin tam tersini yaptığını ve yapmaya devam edeceğini Ruhani de, Putin de adları gibi biliyorlar.

Bu ikilinin bu konudaki tutumu anlaşılır çünkü Rusya ve İran yakın gelecekte, özellikle İdlib’te dinci faşist çetelere karşı başlatacakları imha operasyonlarına Türkiye’den gelebilecek itirazların önünü kesecek belgeler oluşturmaya çalışıyorlar.

Burada şunu görüyoruz: Faşizm sıkıştığı yerde, yaptıklarının ve yapacaklarının tam tersi sözler vermekte, taahhütlerde bulunmakta bir an bile tereddüt etmiyor. Tıpkı Hitlerin çeşitli ülkelerle saldırmazlık anlaşması yapmasından kısa bir süre sonra, anlaşma yaptığı ülkelere saldırması gibi.

Aynı anlaşmadan son bir örnek. Dinci faşist iktidar, ne Putin’nin ne Ruhani’nin kendisine inandığını bildiği halde RTE, bu iki adamın ve dünyanın gözlerinin içine baka baka şu cümlelerin altına imza atabiliyor:

Göçmenlerin ve yer değiştirenlerin Suriye'deki daimi ikametgahlarına güvenli ve gönüllü olarak dönmesine destek verilmesi gerektiğini belirttik.”

Oysa, işgal ettiği topraklardaki demografiyi değiştirmek için Türkiye’nin bütün gücüyle ve hızla hareket ettiğini, Kürt halkını kendi topraklarından göç ettirmek için çeteler aracılığıyla mallarına mülklerine el konduğunu, talan edildiğini, kadınlara her türlü aşağılık davranışın sergilendiği; göç etmek zorunda kalan Kürt halkı yerine kafilelerle dinci faşist kitlenin taşınıp yerleştirildiğini dünya alem biliyor.

Görüldüğü gibi, faşizm, egemenliğini sürdürmek için baskı, terör, katliamlara ihtiyaç duymakla kalmaz ama aynı zamanda kitleleri ve hatta dünyayı aldatmak için en arsız yalanlara, demagojiye, gerçekleri ters yüz gösterecek açıklamalara başvurmaktan da geri kalmaz.