< < Bolton’un İtirafları

John Bolton, yakın zamana kadar ABD Başkanı’nın “Ulusal Güvenlik Başdanışmanı” yani ABD Başkanı olarak bildiğimiz şu Trump’ın en yakınındaki adam, tekmeyi yeyip kapı dışarı edildikten sonra, Beyaz Saray’da tanık olduğu olayların bir kısmını bir kitapla dünyaya duyurdu.

“Olayların Geçtiği Oda” diye çevrilebilecek bu kitapta, doğal olarak Türkiye ve Kürdistan’ı doğrudan ilgilendiren bilgilerin az da olsa bir kısmına ulaşabiliyor insan.

Kitap henüz Türkçe’ye çevrilmiş değil, ama bazı bölümleri elbette bilerek ve reklam amacıyla, “sızdırıldı.”

Önce şunu ifade edelim: Hakkını vermek lazım, şu Bolton denen adamın içi dışı bir. İçindeki, ruhundaki, düşüncelerindeki dipsiz kötülüğü, çirkinliği görmek, bilmek, anlamak için özel bir çabaya gerek yok; adamın tüm iç dünyası yüzüne vurmuş. Şöyle bir suratına bakmak yeter.

Bunu yazdıklarından şüphe etmek için söylemiyoruz. Aksine, yazdıklarından şüphe etmek için çok az ya da hiç bir nedenimiz yok.

Kapitalizmde, burjuva dünyada kişisel, özel çıkar “ilke”dir. Beyaz Saray’ın kapısının önüne boş damacana gibi koyulunca adamın Trump ya da ABD yönetimini korumak adına yutkunacağını ya da bildiklerini mezara götüreceğini sanmak, bu “ilke”yi unutmaktır. Unutmak hata yapmaktır.

Kitaptan, Rojava ile ilgili, Türkiye’nin Rojava’yı işgal sürecine ilişkin önemli bilgilere ulaşabiliyoruz.

Bilgilerden biri ABD’nin SDG-YPG’ye ve PYD’ye nasıl bir tuzak kurduğu ve bu tuzağa nasıl düşürdüğüne ilişkin.

Burada başrol oyuncusu, kimilerinin çok bel bağladığı, James Jeffrey. İçindeki tüm kötülükleri yüzünden anında okumanın mümkün olduğu bu emperyalist sülük, Türkiye’nin Gri Spi ve Serakaniye’yi işgalinden hemen önce, bir ay gibi kısa bir süre öncesinde bir açıklama yapıyor ve Türkiye’nin bir saldırısını öngörmediklerini söylüyor.

Türkiye’nin baskısını hafifletmek gerekçesiyle SDG-YPG’den savunma hatlarını yıkmalarını istiyor. SDG-YPG, “jest” olsun ve saldırgan amaçlarının olmadığı anlaşılsın diye öneriyi kabul edip istenenleri yapıyorlar. Bunun üzerine James Jeffrey nam sülük, Kürtlere gerekli korumayı sağlama sözü veriyor.

Gelin bunu bir yurtseverin kaleminden okuyalım. Şöyle: “2019 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında, ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Rojava yönetimi ile yoğun bir görüşme trafiği içine girdi. Türkiye’nin baskılarını engellemek adına, sınır boyundaki savunma hatları, hendek ve barikatların yıkılmasını; YPG/YPJ ve QSD güçlerinin ağır silahlarını da alarak, 15 kilometre geriye çekilmesini; sonrasında ABD ve Kürt güçlerinin ortak devriye ile gerekli korumayı sağlayacaklarını basın ve kamuoyu ile paylaştı. Bu açıklamalar 2019 Ekim’inin başında yapıldı.”

Sonra?

Sonrası malum. Savunma hatları, hendek ve barikatlar yıkılıp yol temizlendikten sonra Trump’ın meşhur tweetiyle ABD askerleri sınırdan çekilerek Türkiye’ye yeşil ışık yakılıyor. Dinci faşist iktidar aylar boyu sınıra yığdığı askeri güçlerine saldırı emri veriyor ve işgal başlıyor.

Bolton’dan öğreniyoruz: O emperyalist sülük, yukarda aktardığımız açıklamaları yaparken meğerse Türkiye ile anlaşmış, Türkiye’ye peşkeş çekeceği yerleri gösteren, tam dokuz ay öncesinden hazırlanmış renkli bir haritayı cebinde taşıyormuş zaten.

Sözkonusu açıklamaları yapan James Jeffrey ve “koruma” sözü veren ABD işgal başlayınca ne mi yaptılar? James Jeffrey utanmaz bir yüzle olanlardan haberi olmadığını ve Türk işgaline karşı yapacak bir şey olmadığını söylüyor.

ABD Başkanı Trump ise, “Bırakalım Türkiye sınırlarını korusun (...) Daha biz kendi sınırlarımızı koruyamazken, Türkiye-Suriye sınırında 50 yıl boyunca ABD askerleri bulunmamalı” dedikten sonra, “Türkiye’nin hava gücü karşısında YPG’nin şansı olmadığını da sözlerine” ekliyor.

Bolton, kitabında sadece James Jeffrey’in değil, Kürt halkına “koruma” sözü veren ABD adına Trump’ın da aylar öncesinden Türkiye ile Rojava’nın işgali konusunda anlaştıklarını ortaya koyuyor. Leninistler, işgalin başladığı günlerde ABD’nin tuzağını, “ABD, Kürt halkının elini-kolunu bağladıktan ve işgal için yolu düzledikten sonra Türkiye’ye yol verdi. Türkiye’ye verdikleri askeri istihbarat vb işin cabası” diyerek göstermişlerdi.

Aslında bunlar bize ne yabancıdır ne de bizim için şaşırtıcıdır. Şüphesiz biz bu somut bilgilere sahip değildik. Ancak buna rağmen, özellikle savunma hatlarının, mevzilerin yıktırılmasının bir tuzak olduğuna işaret etmiş; Rojava yönetiminin bu tuzağa düşmemesi gerektiğini belirtmiştik.

Burada bir kehanet filan yok. Bize yol gösteren tek şey devrimci teoridir. Şunu biliyoruz: Birincisi, hiç bir emperyalist devlet bir halkın özgürlüğü için bir savaşım içine girmez. Tersine, dünya uluslarını ezen ve ezilen uluslar diye ayırmak, emperyalizmin özüdür.

Emperyalizm, özgürlük değil, egemenlik ister. Ulusları egemenlik ve baskı altına almak emperyalizmin karakteristik çizgisidir. Onun için, ezilen halkların çağımızdaki tüm özgürlük savaşları, mücadeleleri emperyalizme ve kapitalizme karşı savaş biçiminde sürmüştür.

Ezilen, baskı ve sömürü altında tutulan, toprakları işgal ve ilhak edilmiş bir halk özgürlüğünü kazanmak için emperyalizme ve kapitalizme; emperyalist efendilerle birlikte işbirlikçilerine karşı da mücadele etmek zorundadır.

Öte yandan ABD emperyalizminin Türkiye’nin arkasında duracağını, gerçeklere korkmadan bakan her göz görebilirdi. Çünkü Türkiye’nin sınırlarını genişletmesi NATO ve ABD’nin sınırlarını genişletmesidir; başka anlama gelmez. NATO ve ABD’nin sınırları Türkiye’nin sınırlarıdır.

Bolton’un kitabı Rojava’nın bu yasadan muaf olmadığını bir kez daha gösterdi.