Okur, başlığa bakıp bunun bir emlakçı ilanı olduğunu düşünmesin! Yok, öyle bahçesi, denize nazır balkonu, bilmem kaç odası, jakuzili ve daha neleri neleri olan, diyelim ki, Trumpgilleri bile kıskandıracak bir malikane devletten söz etmiyoruz. Şu malum ve meşum Devlet Bahçeli’den söz ediyoruz.

Toplumların tarihini açıklarken olayları, gelişmeleri kişilere bağlamanın bilimsel olmadığını biliyoruz. Tarihin motor gücü sınıfların savaşıdır; bunda tartışılacak hiç bir şey yok.

Kişilerin eylem ve düşünceleri ancak sınıf mücadelesiyle uyum içinde oldukları ölçüde etkili olabilir ve ancak aynı ölçüde o kişilerden söz edilebilir.

Şu bir olgu: MHP’nin faşist lideri, tıpkı Fransa iç savaşında, 1870’li yıllarda, etkin bir rol oynayan şu “cüce Thiers” gibi, şimdilerde karşı-devrim cephesinde etkin bir rol oynuyor.

Her demeci, her açıklaması dikkatle izleniyor ve karşı-devrim cephesinin atacağı, planladığı adımlarla ilgili bir fikir edinilmeye çalışılıyor.

Ancak şu da bir olgu: Dinci faşist iktidarın yani karşı-devrim cephesinin, dolayısıyla, kişilerden sözetmek gerekirse, Devlet Bahçeli-RTE ikilisinin arkasındaki kitle desteği günden güne ve hızla eriyor. Bunun sandık-seçim açısından değil, iç savaşta karşı-devrim cephesinin güç kaybediyor olması anlamında önemi büyük.

İşte bu koşullarda, yani karşı devrim cephesinin kitle desteğinin gün be gün hızla eridiğinin ortaya çıktığı koşullarda Devlet Bahçeli, şeytana külahını ters giydireceğini, gidişatı böylece tersine çevireceğini iddia ediyor. İşte o sözler:

“Milliyetçi Hareket Partisi algı operasyonlarına, batakhaneye dönen sosyal medya oyunlarına, ısmarlama ve ipotekli kamuoyu araştırma şirketlerine aldırış etmeden Cumhur İttifakı’nın itibar ve iradesiyle zamanında yapılacak seçimlere hazırlanacak, şeytana da külahını ters giydirecektir”

Önemli olmamakla birlikte, bu uzatmalı Yrd Doçent’e yardım babında geçerken söylemiş olalım: Şeytana “külah” değil, pabuç ters giydirilir.

Açıklamaya geri dönelim. Ciddiye alıp sözlerinin anlamını, demek istediğini çözmek gerek. Karşı-devrimin arkasındaki kitle gücündeki erimeyi durduracak bir mucize olmadığına ve bu erimeyi ortaya çıkaran maddi koşullar yani ekonomik ve politik kriz, kitlelerin baskı ve teröre öfkesi, demokratik özlemler olduğu yerde dururken bu adam neye güvenerek bu açıklamayı yapıyor?

Attığı somut adımlar bu konuda fikir sahibi olmamıza yardımcı olabilir. Son süreçte attığı adımların başında mafya babalarını zindanlardan çıkarıp ortalığa salması geliyor.

90’lı yılların kanlı iç savaş günlerinde “mafya-devlet-siyaset” ilişkisi ve karşı-devrim cephesinde bu ittifakın oynadığı rol dikkate alınırsa, mafyanın zindandan salınmasının nereye işaret ettiğini gösterir.

Mafya, faşist devletin emekçi sınıflara, Kürt halkına, devrimci demokratik güçlere karşı kullandığı bir alet olagelmiştir.

Mafyaya yaptırdığı uyuşturucu ticaretinden elde edilen gelir, bütçe açığının, masrafların karşılanmasında her zaman önemli bir kalem olmuştur. 12 Eylül faşizminin ilk işlerinden biri, “sol”la ilişkili mafyayı zindana atıp faşist mafyayı ortalığa salması olmuştu. 90’lı yıllarda bu politika daha sistemli uygulandı. Mehmet Ağar denen faşistin liderliğinde devrimcilerin açık infazından uyuşturucu ticaretine kadar her türlü iş ya mafyaya yaptırılmış ya da polis-MİT ikilisi mafya ile birlikte yapmıştır. “Bin operasyon yaptık” diye övünürken “tosunlar”ıyla işlediği cinayetleri, açık infazları, uyuşturucu ticaretini vb vb anlatıyordu.

Son infaz yasasındaki değişiklikle birlikte, mafya unsurları ortalığa salındı. “Organize suç örgütü” denen mafya kesimine yapılan operasyonlarla alan temizlendi ve zindandan salınan, dinci faşist iktidara bağlılık “yemini” eden mafya işbaşına koyuldu.

Devlet Bahçeli’nin “şeytana külahını ters giydireceğiz” sözüyle işaret ettiği şey budur. Mafyayla birlikte iş tutacaklar; açık infazlardan tutalım da uyuşturucu ticaretine kadar her işi yapacaklar, cinayet, adam kaçırma, işkence vb vb işleri mümkün olduğunca mafyaya yaptıracaklar; onun yetmediği yerde MİT ve polisi devreye sokacaklar.

Hiç kuşku yok bütün bu hazırlıklar dinci faşist iktidarın ve onun başının onayı ve desteği ile yapılıyor.

Dinci faşist iktidar, iç savaşın çok daha kanlı bir safhasına hazırlık çerçevesinde güçlerini tahkim ediyor. Bunun için elinin altında kullanabileceği ne kadar araç varsa topluyor, örgütlüyor ve hazır hale getiriyor. Mafya, bu araçlardan biri.

Sanki geçmişte bütün bunları denememişler gibi, aynı şeylerle bu defa farklı sonuç alacakları hayalini görüyorlar. Oysa birleşik devrim ve emekçi yığınlar bu tür saldırılara geçmişte defalarca tanık oldu. Devrim her defasında yoluna daha güçlü devam etti.

Dinci faşist iktidarı seçimle yıkabileceklerini düşünenler, samimi iseler, hayal görüyorlar demektir. Değillerse, emekçi sınıfları ve ezilen halkları bile bile aldatıyorlar demektir.

Faşizmin yıkılması, dolayısıyla tam ve gerçek demokrasinin elde edilmesi bir devrim meselesidir; bir devrimi gerektirir.