Floyd’un çığlığının başlattığı Amerikan halk ayaklanması, her yönüyle ve tekrar tekrar ele alınması gereken bir gelişmedir. Çünkü Amerika’da bir ayaklanma ve hele de bu ayaklanmanın bir halk iktidarıyla sonuçlanacak zaferi, sadece Amerikan tarihinde değil, dünya tarihinde yeni bir sayfa açacaktır.

Bu önem, ABD emperyalizminin emperyalist-kapitalist sistem içinde işgal ettiği yerden ileri geliyor.

George Floyd’un altı yaşındaki kızı bile, o çocuk yaşıyla bu gerçeği “babam dünyayı değiştirdi” sözleriyle dile getirmişti.

George Floyd’un tetiklediği ayaklanma, dünyayı şimdiden, ayaklanma çok daha ileri noktalara gitmese bile, değiştirdi.

Peki nasıl oldu da siyahi olduğu için ırkçı bir polis tarafından katledilen George Floyd’un ölümü dünyayı değiştirecek bir ayaklanmayı tetikledi?

Büyük kitle gösterileri ABD’yle sınırlı kalmadı, bütün dünyaya yayıldı; ateş her tarafı sardı.

Ayaklanan, büyük kitle eylemlerine katılan yüzbinlerin ayağa kalkarken bayraklarına ırkçılığı hedef alan sloganlar yazmış olmaları kimseyi aldatmasın. Kitleler, ırkçılığı hedef alan slogan ve istemlerle ayağa kalkarlarken gerçekte kapitalizmin tüm sonuçlarına ve bizzat kendisine karşı bir mücadele isteği ile ayağa kalkıyorlar.

“Unutmayalım ki, -diyor Batılı bir yazar- tüm Batı sistemi endemik olarak ırkçıdır, bu yüzden ‘ırkçılık’ karşıtlığı, ‘sistem’ karşıtlığı ile eş anlamlıdır.” Aklı başında hiç kimse bu sözlere karşı çıkamaz.

Irkçılık, her türden ayrımcılık, ötekileştirme, baskı, sömürü, yoksulluk kapitalizmden ayrılamaz. Bunlara karşı mücadele eden kitleler ilk adımlarından hemen sonra karşılarında burjuvazinin ekonomik ve politik ayrıcalıklarını korumakla görevli polisi, askeri, yani burjuva devletin kendisini görüyorlar. ABD’de dün gördükleri gibi...

George Floyd’tan önce pek çok siyahi Amerikan vatandaşı aynı şekilde ve aynı ırkçı nedenle katledildikleri halde hiç birinin ölümü bu sonuca yol açmamıştı. Neden dün değil de bugün?

Bu soru ancak, devrimci durumun emperyalist-kapitalist sistemin tümüne yayılmış olmasıyla açıklanabilir.

George Floyd’un katledilmesinin, şimdi bu kadar derin ve geniş coğrafyaya yayılan bir etki göstermesi, emperyalizme karşı küresel bir ayaklanmayı tetikleyecek bir potansiyele erişmesi yine koşulların aynı niteliği ile açıklanabilir.

Koşulların bu niteliğinden dolayı, kitle eylemleri, dünyanın her yerinde, doğrudan burjuva egemenliğe yöneliyor ve en küçük bir çatışma kısa sürede isyan ve ayaklanmalara dönüşüyor. Şili’de metro ücretlerine yüzde dört oranında zam yapılması, Lübnan’da internete vergi getirilmesi büyük halk ayaklanmalarına yol açmıştı.

Devrimci durum koşullarında, her devrimci komünist partinin ilk görevi, devrimi pratik bir sorun olarak ele almaktır.

Evet, ABD dahil, bütün dünyada devrim pratik bir sorun haline gelmiştir. Burjuva devletin zora dayalı bir devrimle yıkılması ve politik iktidarın ele geçirilmesi pratik bir mesele halini almıştır. Bir devrimci komünist parti, soruna böyle yaklaşmadan, proletarya ve emekçi sınıflara politik iktidarın zora dayalı bir devrimle ele geçirilmesini birinci ve temel hedef olarak göstermeden devrimci komünist bir zeminde artık kalamaz.

Elbette, gelişmelerin sıçramalar halinde ortaya çıktığını kavramayan uzlaşmacılar ve sosyal reformistler bu değişimi anlayamazlar. Hele de ABD gibi emperyalist-kapitalist sistemin kalbinde iktidarın proletaryanın, emekçi sınıfların eline geçmesini tahayyül bile edemezler. Çünkü onların gerçek dünyasında -itiraf etmeseler de- emperyalist sistem belirsiz bir geleceğe kadar kalıcıdır.

Fakat emekçi sınıflar, proletarya başka türlü düşünüyor ve sadece bağımlı ülkelerde değil, emperyalist-kapitalist sistemin kalbinde, ABD’de dahi iktidara, “power”a yöneliyorlar.

Bütün dünyada “Şimdi Devrim Zamanı”.