Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirileceği çağ başlamıştır. Mülksüzler, yani zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar, işçiler, yoksullar, ezilenler, burjuva toplum tarafından hor görülenler dünyanın her yerinde ayaktalar.
Bir ülkede değil, sadece yoksul ülkelerde de değil, sayısız ülkede ve emperyalist-kapitalist sistemin kalbi Amerika’da, Avrupa’da; kısaca akla gelebilecek her yerde ayaktalar.
Olaylar her yerde, çatışmalar her yerde, isyanlar, her yerde... Emperyalist-kapitalist ülkeler arasında huzursuzluğun, öfkenin, kızgınlığın hakim olmadığı bir toplum gösterilemez; yok.
Bağımlı ülkelerin emekçi sınıflarını, yoksul halklarını geçelim, işte ABD’nin, Fransa’nın, İtalya’nın hali.. Bu devletlerin hepsi olaylarla, çatışmalarla, grevlerle, özel mülkiyete saldırılarla, kızgın ve öfkeli emekçilerin eylemleriyle çalkalanıyor.
Devrimci durum bütün dünyada olgunlaşmıştır. Dünyada bir heyula, toplumsal devrim heyulası dolaşıyor. Dünya burjuvazisi korku içinde, eli silahının kabzasında bekliyor.
Altmış yıl önce ırkçı bir polis şefinin “talan başladı mı ateş de başlar” şeklindeki sözlerini tekrarlayarak tehdit yağdırıyor Trump.
Kırmızı çizgileri özel mülkiyete saldırıdır. İşçiler, emekçiler, yoksullar, ezilenler bu tehdide meydan okumayla, polis merkezini ve pek çok yeri yakarak; gösterileri bütün eyaletlere yayarak karşılık veriyorlar.
Bütün bu devrimci tabloya rağmen, toplumsal devrimin zafere ulaşabilmesi; sömürücü sınıfları tarihin çöplüğüne atabilmek için yapılması, yerine getirilmesi gereken yaşamsal önemde görevler var.
Bunların başında ve en önemlisi, her ülkedeki devrimci komünist güçlerin devrimin artık güncel pratik politika sorunu haline geldiğini bilince çıkararak işçi sınıfına, emekçilere, yoksullara burjuva devleti zor yoluyla yıkarak politik iktidarı ele geçirmeyi birinci, temel hedef olarak göstermeleri geliyor.
Başka bir ifadeyle söylersek, her ülkedeki komünist partilerin işçi sınıfına bir iktidar gücü olduğu bilincini vermeleri ve bunun pratik bir mesele haline geldiğini anlatıp göstermeleri gerekiyor. Bütün ülkelerdeki proletaryanın şimdi buna ihtiyacı var.
Burjuva sınıfa, burjuva düzene, kapitalizme karşı ayaklanan işçiler, emekçiler, yoksullar, ezilen kitleler kendiliklerinden bu noktaya gelemezler. Kendiliklerinden bir devrimci iktidar odağı oluşturamazlar. Bunu ancak ve ancak devrimci politikalara sahip bir komünist parti yapabilir.
Amerika’daki “Workers World Party” Genel Başkanı Larry Holmes işçilerin bu gün ihtiyaç duyduğu şeyi şu sözlerle ifade ediyor:
“İşçiler, onları örgütleyecek bir yardıma ihtiyaç duyuyorlar(...). Onlara ne yapacaklarını söyleyen, (...) her yolla onlara yardım edecek devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere” ihtiyaç duyuyorlar.
Türkiye ve Kürdistan’da, işçi sınıfına, Kürt halkına, yoksul ezilen kitlelere zora dayalı bir devrimle iktidarın ele geçirilmesinin birinci, temel ve güncel görev olduğunu söyleyen bir devrimci komünist parti var.
Türkiye ve Kürdistan’da devrimci kitlelerin gözlerini çevirecekleri, sözüne kulak verecekleri; ayaklanma sırasında neyi nasıl yapacaklarını, iktidarı nasıl ele geçireceklerini söyleyecek; kısacası onları iktidarın fethine yürütecek, bu yürüyüşte onları yönetebilecek bir devrimci iktidar odağına ihtiyaç var. Bu, devrimin otoritesidir. Kitleler üzerindeki gücünü doğruluğu pratiğin içinde, sınıf savaşı meydanında sınanmış politikalarının devrimci içeriğinden alan bir otorite.
Böyle bir otorite olmaya aday bir Parti var.
Böyle bir partiye güç vermek, bayrağı altında toplanmak devrimci öncü işçilerin devrimci gençliğin görevidir.