Son haftalarda Alevilerin kapılarının işaretlenmesi ve tehdit edilmeleri tekrar sıklaşmaya başladı. İlk defa olmuyor. Dinci faşistler ara ara bu tür eylemlerle hem yoklama yapıyor hem de terör estirmeye çalışıyorlar.
Dinci faşist iktidarın şeriat’a dayalı düzen kurma amacında olduğunu iktidarın tepe noktasında olanın ağzından itiraf etmesi, Alevileri katliamlarla tehdit edenlerin bu cüret ve cesareti nereden aldıklarını da gösteriyor.
Din Şürası Kapanış Programı’ında konuşan RTE, yakın zamana kadar titizlikle gizledikleri amaçlarını şöyle ifşa ediyor:
“Hangi sebeple olursa olsun Kuran'ın emirlerini yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslümana yakışmaz. (....) Çünkü bir Müslüman; dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir. Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa, bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Din, kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşler. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam'a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz”
Siyasi iktidarın başı, açık açık söylüyor, hayatlarını dini inanca uyarlayacaklarını, İslam’a göre hareket edeceklerini ve hayatlarının merkezine İslam’ın hükümlerini yerleştireceklerini. Daha ne desin! Plan ve amaçlarının İslami şeriatı getirmek olduğunu daha açık nasıl anlatsın!
Şeriat’ın, şeriatçıların ne mal olduğunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok, İdlib’te Alevi bildikleri insanların kafasını kesip Asi nehrine atanlara, onları bir binanın yüksek katlarından canlı canlı atanlara bakmak yeter. Zaten bu katliamları yapan katil sürülerinin arkasındaki gücün dinci faşist iktidar ve faşist devlet olduğunu dünyada bilmeyen kaldı mı, diye de sorulabilir.
Bunlar biliniyor ve sadece bunları söylemek, tek başına, artık bir şey ifade etmiyor. Asıl mesele, bu toplumsal değişimin kimin plan ve özlemi olduğunu ortaya çıkarmak; emekçi sınıfları, Alevileri, proletaryayı bu konuda iki anlama gelmeyecek biçimde aydınlatmaktır.
Denebilir ki, her şey çok açık değil mi, bu plan ve istek dinci faşist iktidarın ve özellikle de onun başındaki adamındır.
Böyle düşünüldüğünde ya da söylendiğinde yanılgı da başlamış olur. Öncelikle söylemek gerekir ki, bütün bu değişim isteğini RTE’ye, hatta onunla birlikte etrafındakilere bağlamak, onlara asla sahip olmadıkları güç ve önemi onlara yüklemek, onları “büyük adam” katına yüceltmek, ona ve onlara “tarihte eşi görülmemiş kişisel bir girişkenlik gücü yükleyerek büyütmek” olur.
Bu birinci nokta. İkincisi, yine her şeyi onlara yüklemek toplumu cahiliye dönemine sürüklemek isteyen asıl sınıf güçlerini; planın asıl yüklenicilerini, tekelci sermayeyi ve emperyalist güçleri kitlelerin gözünden kaçırmak olur.
Evet, şeriat toplumu kurma planının arkasındaki asıl güçler tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçleridir.
RTE ve etrafında, dinci faşist iktidar biçiminde toparlanmış, hepsi de son derece sıradan, cahil ve yeteneksiz adamlar kalabalığına gelince... Şunu biliyoruz ki, sınıf savaşımı kaba ve sıradan birilerinin burjuva egemenliğin en tepesine oturacakları koşulları yaratabilir. Bu gün karşılaştığımız durum da budur. Türkiye ve Kürdistan’da birleşik devrimin gelişimi bu koşulları yaratmış ve sonuçta, bilgi birikimi, kültür, eğitim, yetenek, vb vb bakımından son derece sıradan, kaba, cehaleti ölçüsünde de gaddar bir insanı tekelci sermaye egemenliğinin başına taşımıştır.
Nedeni basit: Sınıf savaşımı bir toplumsal devrim noktasına geldiğinde, tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler, her yönden gelişmiş liderlere değil, devrimi bastırmada son derece hoyrat, acımasız, kıyıcı, cesaretini bilgisinden değil cehaletinden alan insanlara ihtiyaç duyar. Meseleye böyle yaklaştığımızda şu yalın gerçek karşımıza çıkar: Hayattaki burjuva liderlerden hiçbiri, proletaryaya, emekçi sınıflara, Kürt halkına, Alevilere karşı savaşı; kısaca birleşik devrime karşı savaşı kural tanımaz biçimde, gaddarca ve kıyıcılıkla yürütme konusunda onunla yarışamazdı.
Koç ailesinden Sabancılara, ABD’den Almanya’ya, Fransa’dan İngiltere’ye kadar sermaye adına kim varsa hepsinin RTE’nin arkasında hizalanmalarının nedeni budur. Katiller sürüsüne dönüşen dinci gericilik dünya burjuvazisinin komünizme, proleter devrime ve halk devrimlerine karşı kullandığı bir kalkan, bir bariyerdir. Bu yüzden, çağımızda emperyalist güçler ve her ülkenin burjuvazisi her zaman dinci gericiliği desteklemiş, yaygınlaştırmaya çalışmış, bunun için büyük paralar harcamıştır. Henüz “Veliaht” ilan edilmeden önce, Suudi Prens Salman:
“ ‘İttifaklarımızın talebi üzerine Müslüman dünyasında Kur’an okulları ve camilerin kurulması ile vahabiliğin yayılmasına yatırım yaptık’ itirafında bulundu.
“Veliaht prens, bu operasyonun amacının Sovyetler Birliği’nin Müslüman dünyasındaki etkisinin yerleşmesini engellemek ve sonuç olarak komünizmin ilerleyişi önünde baraj oluşturmak olduğunu ifade etti.”
Hakkını vermek gerekirse, Suudi Veliaht Prens, zamanında, “Bilal’in anlayacağı gibi” anlatmış: Amaç “Sonuç olarak komünizmin ilerleyişi önünde baraj oluşturmak”
Burada bir parantez açmak yerinde olacak. Öyle anlaşılıyor ki, dinci gericilerden “müttefik” kotarmaya çalışan sosyal reformistler ve oportünistler, bazı gerçekleri Bilal’den daha zor anlıyorlar. Ama biz devam edelim.
Görüldüğü gibi, dine dayanmak, dinci gericiliği desteklemek, bu sürülerden katil orduları yetiştirmek emperyalist sermaye önderliğinde dünya burjuvazisinin politikasıdır. Bu, dünya burjuvazisinin, bir başlangıç noktası bulmaya çalışırsak, ikinci dünya paylaşım savaşından bu yana; yani komünizme karşı savunma pozisyonuna düştüğü yıllardan bu yana izlediği politikadır.
Kitleleri ahmaklaştırma, ahmaklaşmış kitleleri “din, aile ve mülkiyeti korumak” adına komünizmle korkutma; dünya burjuvazisinin komünizme karşı kullandığı son sığınaktır.
“Kuşkusuz ki, burjuvazi, yığınların ahmaklığından, ancak onlar tutucu olarak kaldıkları sürece korkabilir, zekalarından ise onlar devrimci olur olmaz korkmaya başlar” (Marx)
İnsanlık, kapitalizmden komünizme geçişle karakterize olan toplumsal devrimler çağına girmiştir. Devrimci durum dünya çapında olgunlaşmış ve ayaklanmalar tüm yeryüzüne yayılmış durumda. İşte bu koşullarda dünya burjuvazisi ve onun bir parçası olarak Türkiye tekelci sermaye sınıfı, zeki, düşünen, sorgulayan değil, ahmak yığınlara ihtiyaç duyarlar.
RTE’nin açığa vurduğu şeriat özlemine bu açıdan bakılmalıdır. Bu, vasat bir adamın ve onun etrafındakilerin kendi başlarına alabilecekleri bir karar, uygulayabilecekleri bir politika değil. Bu işin arkasında tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler var.
Bu planı Türkiye ve Kürdistan’da uygulamanın kolay olmadığını, ancak oluk oluk kan akıtılması pahasına uygulamaya geçirilebileceğini tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşistlerin başı da bilir.
Bu yüzden, Erdoğan’ın açıklaması yeni bir katliamın, hatta katliamlar dizisinin habercisi olarak görülmelidir. Başarıp başaramayacakları sınıf savaşının ve birleşik devrimin gelişimine bağlıdır ama dinci faşistlerin hazırlık, amaç ve planlarının bu yönde olduğundan kuşku duymak artık ahmakların işidir. Alevilerin kapılarına koyulan işaretler haberci adımlardır.
Karamsar değiliz aksine son derece iyimser ve umutluyuz. Başaramayacaklar! Tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidarın bu yönelimi, güçlü olduklarının değil, güçsüz ve savunmada olduklarının göstergesidir. Bunu kendileri de biliyor ve bu yüzden başta gençlik olmak üzere, toplumun büyük bir kesiminin dinci gericiliğe, ahmaklaştırma çabalarına karşı sert bir karşı koyuş içinde olmalarından yakınıyorlar.
Tekelci sermayenin ve dinci faşist iktidarın planlarına karşı koymanın tek yolu, birleşik devrimi güçlendirmek; dinci faşistlerin anlayacağı dilden konuşma hazırlıkları yapmaktır. Bu süreçte, emekçi sınıfların, proletaryanın en büyük düşmanı, bu hazırlıkları sekteye uğratacak barışçı, uzlaşmacı söylem ve yaklaşımlardır.
Emekçi sınıflar, Kürt halkı ve özellikle de Aleviler, hazırlık ve düşmanla kararlı mücadele azimlerini yumuşatan, tavsatan barış, uzlaşma gibi söylemlere asla prim vermemeliler. Dinci katil sürülerinin fırsatını bulduklarında nasıl bir vahşet uygulayacaklarını Maraş’tan, Çorum’dan ve günümüzde Suriye savaşından biliyoruz.
Tekelci sermaye sınıfı, dinci faşist iktidar ve emperyalist güçler, birleşik devrimi önlemek için şeriat düzenine sarılacaklarını itiraf etmiş bulunuyorlar.
Birleşik devrimin zaferi heveslerini kursaklarında bırakacak!