Irak’ta Ekim ayının başlarından beri süren ayaklanma, oldukça kısa molalarla, bu gün zirvesine ulaşmış durumda. Irak’tan gelen haberlere bakılacak olursa, başkent Bağdat dahil, sayısız kentte ayaklanan halk hükümet binalarını, tüm partilerin binalarını, değişik kurumların binalarını ele geçirmiş bulunuyorlar. Bu, ayaklanmada yeni bir durum ve ileri bir aşamadır.
En az bunun kadar önemli bir başka gelişme, ayaklanmacıların bilincinde ve taleplerinde ortaya çıkan değişimdir. Başta, yolsuzluk, işsizlik, açlık gibi temel sorunlar için sokağa dökülen ayaklanmacılar gerici, baskıcı, kapitalist düzeni hedef almaya; bayraklarının üzerine “Rejim defol” yazmaya başladılar.
Ve daha önemlisi, ayaklanmacılar, yanlarına gelen milletvekillerini “bu gösterileri sizin kurduğunuz, oylarınızı vererek onayladığınız sisteme karşı yapıyoruz. Eğer gerçekten ciddiyseniz parlamentoya gidip kurulan bu adaletsiz sistemin yıkılması için gösteriler yapın” diyerek, kovuyor; Ayaklanmayı kendi denetimine almak için ayaklanmacıların yanına giden dinci lider Sadr’ı ise, “gösterilerimiz ve taleplerimiz sadece var olan hükümet ve bir partiye karşı değil, kurulan adaletsiz sisteme karşıdır. Bunu bir hükümetin istifası için kullanmamız amacıyla da yapmıyoruz” sözleriyle terslemişler.
Bu nokta, ayaklanmacıların artık basit bir hükümet değişikliği ile kandırılıp evlerine geri gönderilemeyeceklerini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Öyle anlaşılıyor ki; tıpkı 1917 Şubat Devriminin “ekmek istiyoruz” diyen açların eylemleriyle başlayıp Ekim Devrimine dönüşmesine benzer bir olayı yaşıyoruz. Benzetmemiz sadece ayaklanmanın evrimine ve başlangıç biçimine ilişkindir, başka bir şeye değil.
Nitekim, kitle eylemleri henüz gerçek bir ayaklanmaya dönüşmemişken; ama devrimci kitle eyleminden daha fazla, ayaklanmadan daha az bir şey olduğu sırada, Iraklılardan biri bu harekete çok doğru ve yerinde bir ifadeyle “açların devrimi” demişti. Evet, bu “açların devrimi”dir.
Irak’ta, şimdi hızla bir devrime dönüşmekte olan ayaklanma, 90’lı yıllardan beri biriken çelişkilerin, çatışmaların, kapitalist sömürünün, bu sömürüyü katlanılmaz boyutlara taşıyan emperyalist savaş ve işgalin biriktirdiği açlığın, sefaletin, işsizliğin; kısacası, biriken ve keskinleşen sınıf çelişkilerinin patlamasıdır.
Bu bir halk devrimidir! Çünkü, Irak halklarının, emekçi sınıflarının, proletaryasının en temel taleplerinden doğmuştur. Bu bir halk devrimidir, çünkü Irak halklarının, yüzbinler, milyonlar halinde, kendi en temel yaşamsal sorunlarının köklü, kalıcı, tam bir çözümü için sokağa çıkmalarının sonucudur. Bu bir halk devrimidir, çünkü, Irak federal parlamentosu ve hükümeti somutunda Irak burjuvazisine karşı, kapitalist sömürü biçimine karşı, kapitalist üretimin sonuçlarının yıkıma uğrattığı emekçi halkların ayaklanmasıdır.
Bu devrim sonucunda iktidarın burjuvazinin elinden Irak proletaryası ve emekçi sınıflarının eline geçmesi anlamında, el değiştirip değiştirmeyeceğini bilemiyoruz. Bu, tamamen, işçi sınıfının bilinç, hazırlık ve örgütlülük durumuna ve oradaki devrimci, komünist güçlerin ayaklanmaya önderlik gücüne, yeteneğine bağlıdır. Fakat sonuç ne olursa olsun, bu ayaklanma daha şimdiden, burjuva toplumu derinden, köklerinden sarsmış, tüm eski alışkanlıkları parçalamış, proletarya ve emekçi sınıfların bilincinde muazzam bir değişime yol açmıştır.
Büyük bir devrime dönüşmekte olan; hatta dönüşmüş olan bu ayaklanmanın iktidarın fethiyle, politik iktidarın sınıfsal el değiştirmesiyle sonuçlanma ihtimali, şu andaki durum ne olursa olsun, halen mevcut.
Bunun için, birincisi; ayaklanmanın yönetimini eline alacak devrimci/proleter bir parti ya da en azından otoritesi ayaklanmacılar tarafından kabul edilmiş bir “Devrim Komitesi” gerekiyor. İkincisi, böyle bir “Devrim Komitesi” ya da devrimci bir komünist partinin derhal, hiç zaman geçirmeden, bankaları kamulaştıracağını, burjuvazinin tüm mallarına, fabrikalarına, petrol yataklarına, büyük toprak mülkiyetine el koyacağını ilan etmesi; üçüncüsü, iktidarı alır almaz, emekçi sınıfların maddi yaşam koşullarında bir iyileştirme yapacağını, vb vb. inandırıcı, somut, iki anlama gelmez biçimde göstermesi; dördüncüsü, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının koşulsuz tanıyacağını ilan etmesi gerekir.
İktidarın burjuvaziden alınıp devrimci bir halk iktidarın kurulması durumunda, direnişi on kat, yüz kat artacak olan burjuvazinin direncini kırmak için bu önlemler yaşamsaldır. Bu önlemlerle ayaklanmacılar emekçi sınıfların ezilen halkların, Kürt ulusunun içten gelen, sarsılmaz desteğini alarak Irak burjuvazisinin ve onu destekleyecek olan emperyalist güçlerle bölge gericiliğinin direncini kırabilir.
Irak halk ayaklanması, başlangıcı, gelişimi ve geçirdiği evrim dolayısıyla derslerle doludur. Leninistler dahil, gerçek devrimci güçlerin, politik ve ekonomik iktidarı bir devrimle ele geçirmek ve zafer kazanmak isteyen devrimci komünist güçlerin bu ayaklanmadan öğrenecekleri çok şey olacak.
Şili’den Sudan’a; oradan Lübnan ve Irak’a kadar dünyanın her tarafında işçiler, emekçiler, yoksullar, işsizler ayaklanıyorlar. Bu kadar çok ayaklanmanın bu kadar kısa zamanda ve bu kadar geniş bir coğrafyada ortaya çıkması bir rastlantı değildir. Bütün bunların ayrıca ele alınması ve arkalarındaki maddi temelin açıklanması gerekir. Bu başka bir makalenin konusu olsun. Ama şimdiden bir kez daha şu gerçeği haykırabiliriz:
Yeni bir dünya doğuyor!