Başlık, soyut bir temenniyi değil, sürmekte olan işgal savaşında Türkiye’nin uğrayacağı akıbete ilişkin, olgulara dayanan bir öngörüye dayanıyor.

Nedir bu olgular?

Her şeyden önce Türkiye, son derece üstün askeri gücüne, hava ve ileri askeri teknolojisine rağmen, işgal saldırısının 5. gününde ciddi hiç bir ilerleme sağlayamadı. Birkaç köy dışında, ciddi bir yerleşim merkezini işgal edebilmiş değil.

Rojava’nın askeri devrimci güçleri, ancak destanlarda görülebilecek bir kahramanlık ve yüksek moralle savaşıyorlar. Türkiye’nin başedemediği ve başedemeyeceği güç budur. Burjuva dar kafalı askeri yöneticilerin hesaplayamadığı ve darkafalılıklarından dolayı hesaplayamayacakları nokta da budur.

İkinci nokta: Türkiye askeri teknolojinin yanı sıra, devşirdiği çetelere, katil sürülerine, onların savaşçılığına güveniyor. Oysa katil sürüsü çeteler ciddi bir savaş yürütemezler. Onlar ancak yakaladıkları sivilleri, silahsız insanları hunharca katlederek dehşet saçmayı bilirler. Ciddi bir savaşta nasıl çil yavruları gibi dağıldıklarını en son Han Şeyhun’da gördük. Şimdi onbinlerce çete, en modern silahlarla silahlanmış olmalarına rağmen, Rojava’nın devrimci güçleriyle karşılaştıkları her noktada kaçacak delik arıyorlar.

Üçüncü nokta: Savaşın en kritik günleri, işgalci gücün hiç bir ciddi ilerlemesi olmadan geride kalıyor. İlk beş-on gün, saldırgan gücün en avantajlı olduğu zamandır. Çünkü bu zaman diliminde düşmanının toparlanmasına fırsat vermeden hedeflerinin büyük bir kısmını gerçekleştirir. Savaşın gidişatından görüyoruz ki, Rojava devrimci güçleri çok hızlı toparlandılar ve karşı saldırılara geçmeye başladılar. Serakaniye’deki durum bunun kanıtıdır.

Dördüncü ve kısa vadede belki de en önemli nokta: Suriye-SDG-Rusya arasında anlaşmaya varıldığı haberleri geliyor. Bununla, a) Suriye, öyle anlaşılıyor ki, Rojava devrimci güçlerine ve Kürt halkına karşı izlediği katı şoven politikaların, Türkiye işgali nedeniyle, kendine zarar vermeye başladığını; bu politikalarla kendi ayağına sıktığını görmeye başlamıştır; b) Rusya, ABD ile aralarını açayım derken Türkiye ile girdiği oyunun tehlikeli bir hal almaya başladığını; Türkiye’nin işgalinin bir ilhakla tamamlanacağını ve bunun da kendisinin Suriye’deki varlığını tehlikeye atacağını görmeye başlamıştır; ve c) Rojava’nın devrimci güçleri, emperyalistlerden bir halkın özgürlük savaşına dost olunmayacağını, bu sırtlan sürüsünün eninde sonunda ezilen halkı “satışa” getireceğini -en azından şimdilik- anlamış görünüyorlar. Rojavalı askeri komutanların, “ABD tarafından ihanete uğradık” yönlü açıklamaları buna işarettir.

Saydığımız bu üç güç arasındaki anlaşma, gerçekleşmesi halinde, Türkiye, işgal ve ilhak amaçlarının hiç birini gerçekleştiremeden, savaşın seyrini Türkiye aleyine güçlü biçimde değiştirecek. Rusya ya da Suriye’nin veya her ikisinin birden Suriye hava sahasını kapatmaları, savaşın seyrinin değişmesi için yeterli olacak. ABD, kendisini “dost” zanneden Rojavalı devrimci güçlerin gözlerinin içine baka baka, hava sahasını Türkiye için kapatmaya yanaşmadı. Çünkü Türkiye’nin Rojava topraklarını işgal ve ilhakı en çok da ABD’nin çıkarınadır. Ama Suriye bunu yapabilir; bir Türk istilasından kaçınmak istiyorsa yapmak zorundadır da..

Beşinci nokta: Her işgal hareketi, kaçınılmaz biçimde, ezilen halklarda, özgürlük isteğini güçlendirir, isyan ve ayaklanma duygularını harekete geçirir. Bu nedenle, savaş uzadıkça, işgalci güce karşı savaşmak için taze güçler cepheye akın etmeye başlarlar. Türkiye’nin bu işgal savaşında bu olgu çok kısa zamanda karşımıza çıktı. Türkiye’ye ve katil sürüsü çetelere karşı savaşmak için her taraftan gençler, orta yaşlılar devrimci cepheye katılmaya başladılar. Burjuva darkafalı askeri komutanların asla hesaba katmadıkları bir noktadır bu.

Yoğun propaganda imkanları sayesinde şimdiden “zafer naraları” atanlara söylenecek söz şudur: Son gülen iyi güler.

Şimdiki durum ne olursa olsun geçicidir ve Rojava halkları, bu geçici durum dışında, şimdiden kazanmaya başlamışlardır. ABD ve diğer emperyalistlerin kendilerine “dost” oldukları yanılsamasından, büyük acılara katlanmak pahasına da olsa, kurtulmuşlardır. Artık hiçkimse ABD ve diğer emperyalistleri evlatlarını, kızlarını, yaşlılarını kaybeden bu acılı halka “dost” olarak yutturamayacak.

Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed kendini “Suriyeliler ile Amerikalılar arasındaki ilişkilerin sürdürülebilmesi ve geliştirilebilmesinin ana savunucularından biriyim.” diye tanımladıktan sonra, ABD tarafından nasıl bir ihanete uğradıklarını şöyle anlatıyor: 

“ABD'li yetkililer sınırdaki tahkimatları yıkmamızı, ağır silahları savaşçılarımızı geri çekmemizi istedi. Bu talep ailelerimizi ve çocuklarımızı, Türkiye ve cihatçıların saldırılarına açık hale getir”di ve arkasından “Bunun yerine ihanete uğradık. Başkan Trump ABD Birliklerine, bizi yok etmek isteyen Türk birliklerinin işgaline maruz bırakacak şekilde geri çekilmeyi emretti.”

Türkçesi ABD, Kürt halkının elini-kolunu bağladıktan ve işgal için yolu düzledikten sonra Türkiye’ye yol verdi. Türkiye’ye verdikleri askeri istihbarat vb işin cabası. Bazen “bir musibet bin nasihattan evladır”. Kürt halkı, şimdi “silah ambargosu”, “silah satışını durdurma” vb kararı alan emperyalistler dahil, tüm emperyalistlerin sahtekar ve özgürlük düşmanı olduklarını anlayacak politik bilince sahiptir. Bu gerçeğin bilincine varmak, uzun vadede, Rojava halklarının en büyük kazanımı olacak

Rojava halklarının tarihi zaferini görmemiz için çok beklememiz gerekmeyecek!