Dinci faşist iktidar, kapitalist ekonominin bunalımına bula bula “%10” luk bir çözüm buldu! Bu çözüm yolunu basınıyla, medyasıyla, elindeki her türlü propaganda aracıyla topluma duyurdu. Tekelci sermayenin en irileri, hükümet yetkilileriyle, Hükümetin “burjuva sınıfın yürütme komitesi” olduğunu kanıtlarcasına verdikleri resim eşliğinde hükümetin çözümüne desteklerini açıkladılar.
Eh, tekelci sermaye sınıfı adına TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı vb. desteklerini açıkladıklarına göre işin, yani ekonomik krizin çözümünün yarısı halledilmiş demektir. Üç nal tamamdı, geriye bir nal ve bir at bulmak kalmıştı. Çaresizlik, tekelci sermaye sınıfını ve onun iktidarını ne çocukça durumlara düşürüyor! McKinsey adlı emperyalist kuruluşun kapısına dayanıp gerisin geriye kaçmaları üzerinden henüz bir hafta geçmemişken yeni bir komedi perdesi!
Emekçi sınıflar, hükümetin bu adımının ekonomik krizin yaşamları üzerinde yaratığı ve yaratacağı yıkımı en ufak bir şekilde hafifletmeyeceğini çok geçmeden anlayacaklar. Gerçekler, yalanla, “algı operasyonları”yla, masal anlatarak ne ortadan kaldırılabilir ne de uzun süre gizlenebilir. Gerçekler, emekçilerin sofrasında, ceplerinde, ay sonu borç/taksit ödemelerinde bütün yalınlıklarıyla emekçi sınıfların karşısına dikilir.
Fiyat etiketleri üzerinde %10’luk indirim rakamları yazılır mı? Neden olmasın? Ama kapitalistler, tüccarlar, büyük satıcılar bu %10’luk indirimin çok çok üstünde zammı zaten yapmışlardı ve emekçi sınıfları aldatmak için yaptıkları büyük zamlardan %10’luk bir geri adım atmalarının ne sakıncası olabilirdi ki?
Bu birinci nokta. İkincisi, tekelci büyük sermaye, halihazırda -üstelik gerçek fiyatlarda gerçek indirim yapmadan- zar zor ayakta duran, çoğu da iflas eden, küçük sermaye kesimlerini, hükümet eliyle indirim yapmaya zorlayarak iflaslarını hızlandırmış olacak. Bu, sermaye sınıfının bir kısmının iflas ettirilerek daha büyük, daha iri kesiminin midesine indirilmesinin bir yoludur. TÜSİAD’ların, MÜSİAD’ların bu kampanyaya balıklama atlamalarının bir başka ve önemli nedeni bu.
Üçüncüsü, tekelci sermaye, banka kredi faizlerinden %10’luk bir indirimi hükümetten garantilemiş bulunuyor. Yani yapacakları ve aslında emekçi sınıfların yaşamlarında incir çekirdeğini doldurmayacak bir etkide bulunacak fiyat indirimlerinin kat be katını faiz indiriminden geri alacaklar. Kaşıkla verdiklerini kepçeyle bile değil, kazanla geri almak diye buna denir. Faiz indiriminden elde edecekleri servetin yanında %10’luk indirimin lafı mı olur!
Dördüncüsü, peki ya bankaların zararını kim karşılayacak? Hepsi de tekellerle iç içe olan bankaların “faiz indirimi”nden doğacak zararlarını ise devlet karşılayacak. İyi ama, devlet böyle bir finansmanı hangi kaynaktan karşılayacak? Harcamalarını kısarak mı? Göstermelik bir kaç yatırımdan vazgeçmek gibi dişinin kavuğunu doldurmayacak adımların ötesinde devlet harcamalarında kısıntıya gidemez. Nedeni basit: Devlet ordudur, polistir, memurlar ordusudur, baskı araçlarıdır, bankalardır, imamlardır. Buna Suriye’deki çetelerin, Kürdistan’daki savaşın, işgalin finansmanını eklemek gerek. Hükümetin harcamalarını kısması demek bütün bunlarda sadeleştirme yapması, bir kısmından vazgeçme yoluna gitmesi demektir. Dinci faşist iktidar, düzenin devrimin çok yönlü saldırısı altında olduğu koşullarda bu yola gidecek kadar ahmak değil.
Bir başka yol, hükümetin vergi yükünü tekelci sermaye sınıfı ve diğer büyük sermaye kesimlerinin omuzlarına yıkmasıdır. Emekçi sınıfların ekonomik yıkımını önlemek için, dayandığı sınıfın, tekelci sermayenin özel servetini feda etmek! Dinci faşist iktidarın ne buna gücü yeter ne sınıf karakteri buna uygun ne de o kadar budaladır.
Bu noktada Marx’ın sözüne gelmiş bulunuyoruz: “Vergi hükümeti emziren bir memedir” Elbette hükümet en başta bu memeye, vergilere saldıracak. Emekçi sınıfları soymanın en etkili, en sessiz ve en göze batmaz yolu dolaylı vergidir. Elbette, emekçi sınıflardan tahsil edebileceği başka vergi biçimlerine de başvurabilir ve vuracaktır da! İşte dinci faşist iktidar, sahne önünde fiyatlarda indirim yapıyorum derken perde arkasında kapitalistler aktaracağı serveti bu kaynaktan elde edecek.
“Ucuz hükümet” ya da emekçi sınıfların temel tüketim mallarında, yaşamlarının tüm alanlarında ucuzluk mümkün mü? Elbette mümkün. Ama bunun koşulları var. Bu koşulların başında, bankaların, büyük tekellerin, büyük ticaretin, büyük toprak mülkiyetinin emekçi sınıflar, yoksullar adına işçi sınıfına devridir. Bunlara el konmadan, başka bir ifadeyle, tekelci kapitalist düzen yıkılmadan, tüm ulusal zenginliği işçi sınıfının yönetimine vermeden ucuz hükümet ya da yaşamın ucuzlaması birer hayaldir ve hayal olarak kalacaktır.
Şimdi soru şudur: Bu mümkün mü? Hiç kuşku yok, mümkündür ve ekonomik kriz, bunu tarihte hiç olmadığı kadar mümkün kılmıştır. Kapitalist toplumun krizlerinin, bunalımlarının toplumsal devrimle doğrudan bağı var. Sermaye sınıfının, hükümetin ve onların payandası durumuna gelen sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların gözlerden saklamaya çalıştıkları şey de bu bağdır. Kapitalist düzenin bunalımları toplumsal devrimlerin anasıdır.
Dinci faşist iktidar, tekelci sermaye sınıfı bu bağı en yalın haliyle gördüğü için büyük bir panik içinde. İktidarın bir korku, bir telaş, bir panik havasında olduğunu; tüm davranış ve politikalarına bu havanın hakim olduğunu sosyal reformistler, uzlaşmacılar da görüyor ve ara sıra ifade de ediyorlar. Ancak bu korkunun bir devrimden duyulan korku olduğunu ısrarla gizlemeye çalışıyorlar.
Laf ebeleri, uzlaşmacılar, sınıf işbirlikçileri bu sözlerimizi “ama her bunalım otomatik olarak bir devrime yol açmaz” diye karşılamaya hazırlar. Sanki böyle diyen, bu iddiada olan varmış gibi. Ne böyle bir iddiada bulunan var ne de sözlerimizin böyle bir anlamı. Söylediklerimiz son derece basit ve anlaşılır: Kapitalizmin krizi -ve şimdi dört başı mamur böyle bir krize girmiş bulunuyoruz- devrimin koşullarını olgunlaştırır. Emekçi sınıfları sokağa çeker, nüfusun o güne kadar uyuşuk kalan kesimlerini politik yaşama uyandırır, işçi sınıfının hareketini yayar ve derinleştirir; burjuva sınıfa, onun güçlerine olan kin ve öfkeyi görülmemiş ölçülerde artırır vb. vb.
Bu gün bu noktadayız. Sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidar bu gerçeği gördükleri için kanser hastasına aspirin vererek avutmaya çalışıyorlar. Ama hareket ilerliyor, yayılıyor ve derinleşiyor. Emekçi sınıfların, yoksulların, açların homurtuları sarayın duvarlarında yankılanıyor. Dinci faşist iktidar, gülünç %10’luk indirimden başka bir çözüm bulamıyor, bulamazlar. Çözüm, bankaları, tekelci birlikleri, toprakları zenginlerden alıp emekçi sınıfların eline verecek toplumsal bir devrimdir.
Leninistler, sınıf bilinçli işçilere, emekçi sınıflara, yoksullara, açlık çekenlere bu çözüm yolunu bıkıp usanmadan göstermeliler.