İDLİB SAVAŞI YAKLAŞIRKEN!

 

İşin sonuna gelindiğini anlatmak için eskilerin kullandığı mizahi bir söz var: “Gele gele geldik iskeleye” diye.

Denizin bittiğini anlatır ama esas olarak uzatmaların da oynandığı ve artık son zarların atılma zamanının geldiği anlamındadır.

Türkiye’nin Suriye/Rojava topraklarını işgalinde gelinen noktayı bundan daha iyi anlatacak söz belki de az bulunur.

Emperyalistlerin Suriye’de Müslüman Kardeşler ve diğer dinci çetelerden oluşacak dinci faşist iktidar kurma planlarının tabutuna son çivi İdlib savaşıyla çakılacak. Türkiye’nin doğrudan; dinci faşist çeteler eliyle dolaylı olarak işgal ettiği topraklara sıra elbette gelecek. Ama İdlib savaşı, son düzlüğe çıkılan en zorlu savaş olacak. Ondan sonrası çorap söküğü gibi çözülecek.

Suriye, Rusya ve diğer müttefikleriyle birlikte, emperyalistlerin örgütleyip, silahlandırıp eğitip savaş sahasına sürdüğü dinci faşist çeteleri kesin bir yenilgiye uğrattı. İdlib, Afrin, Cereblus’un halen Türkiye ve dinci faşist çetelerin elinde olması kesin konuşmanın önünde engel değil. Nedeni belli, ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, emperyalistlerin beslemesi İŞİD nerdeyse Suriye topraklarından sökülüp atıldı. Diğer faşist çeteler, Şam başta olmak üzere, Halep, Humus, Hama, Kuneytra ve Daraa gibi karşı devrimci ayaklanmanın başlatıldığı noktalar dahil, belli başlı yerlerden kazındılar.

Bu, sadece dinci faşist çetelerin değil, aynı zamanda Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi Arap gericiliğinin, emperyalistlerin ve tabii ki Türkiye’nin ağır ve kesin bir yenilgisi oldu. Emperyalistler Şam’da uğradıkları yenilgiyi hazmedemediklerini, geçtiğimiz aylarda Suriye’yi füze yağmuruna tutarak gösterdiler. Ama ne çare! Savaş, dünya karşı-devrim cephesi açısından kaybedilmiştir ve öfke patlamaları, girişilen çılgınlıklar insanlığa daha fazla acı çektirmekten başka, artık hiç bir işe yaramaz.

Türkiye’nin bu uzun savaşta nasıl bir yenilgiye uğradığını anlamak için, savaşın başlangıcındaki, “Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma” hayallerinden bugün “İdlib savaşında Rusya’ya yardıma hazırız” noktasına gelindiği göz önünde bulundurulsun yeter. Elbette, “İdlib’te Rusya’ya -siz bunu Suriye’ye anlayın- yardıma hazırız” açıklaması bir aldatmacadır ve sadece aptallar buna inanır. Yine de, Türk Dışişleri Bakanı’nın yaptığı bu açıklama, dinci faşist iktidarın düştüğü çaresizliği anlatması açısından, çarpıcıdır.

“Şam’da Cuma namazı kılma” bir sembol ifadedir. Türkiye, dinci faşist iktidarın öncülüğünde eski Osmanlı topraklarını ele geçirme, Ortadoğu’da eski şaşaalı günlerine dönme, Suriye’de kurulacak kukla bir dinci faşist iktidar aracılığıyla önce Suriye’ye, onunla birlikte Arap dünyasına egemen olma hayalleri kuruyordu. Okurun anlayacağı gibi, “Hayaller Paris” idi. Az da değil, dört yıl sürdü bu hayaller. Ama 2015’ten başlayarak gerçekler yüzünü göstermeye başladı. Önce Halep’ten sürüldüler, sonra Hama, Humus, Deyr ez Zor, Şam derken Daraa ve en nihayetinde sıra İdlib’e geldi.

Türkiye, önce İdlib, arkasından Afrin’den Cerablus’a kadar uzanan, işgal ettiği bütün topraklardan çıkarılacak. Sorun sadece zaman ve biçim meselesi. Yani ne zaman ve nasıl çıkarılacak, Suriye denkleminde Türkiye cephesi için bilinmeyen nokta olarak sadece bu kaldı. Türkiye de bunun farkında. Bu yüzden şimdi futbol kavramıyla söylersek, topu sürekli taca atarak zaman kazanmaya, işgal ettiği toprakları mümkün olduğunca elinde tutmaya çalışıyor.

Dinci faşist iktidarın Dışişleri Bakanı’nın, “Teröristlerle sivilleri ayıralım, teröristlerle savaşı öyle başlatalım” mealinde yaptığı açıklama Türkiye’nin çaresizliğini yeterince yansıtıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, silah, para, lojistik gibi her türlü desteği verdikleri El Nusra dahil, dinci faşist çetelere “terörist” deme noktasına gelmiş bulunuyor. Oysa çok değil, bir-iki yıl önce Çavuşoğlu’nun “Reisi”, “El Nusra’ya nasıl terörist dersiniz” diye kükrüyordu.

İdlib savaşı neredeyse mukadder olduğu için ABD, Fransa ve İngiltere şimdiden Suriye’yi bombalamakla tehdit etmeye başladılar. Terane aynı, “Kimyasal silah kullanımı.” Ama bu yalana beş yaşındaki çocuklar dahi artık inanmıyorlar. Türkiye ise, “İblib’e saldırı bir felaket olur” diyerek aba altından sopa gösteriyor. Bu tehditle, Suriye ve Rusya’yı İdlib’te yuvalanmış dinci faşist çeteler üzerine yürümekten caydırmaya çalışıyorlar. Zavallı, sonuçsuz kalmaya mahkum bir çırpınış.

İdlib savaşının iki ipte oynamaya çalışan cambaz durumuna düşen Türkiye’yi zora sokacağı, çelişki ve açmazlarını derinleştireceği açık. Bir tarafta “dostum Putin” edebiyatı, diğer tarafta hamisi olduğu dinci çeteler. Aşağı tükürse, öz evlatları olarak besleyip büyüttüğü dinci faşist çeteler, yukarı tükürse “dostum Putin” halinde. İdlib savaşının başlaması ve dinci faşist çetelerle Türkiye’nin yenilgisiyle sonuçlanması ne kadar kesinse bu savaşın yol açacağı büyük sonuçlar ve etki alanının genişliği o kadar belirsiz.

Bir tek şeyden emin olabiliriz: İdlib savaşının sonuçları, Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini daha da geliştirecektir.