Türkiye ve Kürdistan’da dinci faşizme, sömürü düzenine karşı bir ayaklanma havası var. Bu kesin. Dahası bu hava, 2013 Haziran Halk Ayaklanması gibi de değil, çok daha güçlü. Beş yıl önce, insanların içinde birikmiş öfkeyi, devrimci eylem isteğini, faşizmden kurtulma arzusunu pek fark eden olmamıştı. Bu yüzden Haziran Halk Ayaklanması herkesi şaşırtmıştı.
Bu sefer öyle değil. Bu sefer, emekçi sınıfların, Kürt halkının, Şehirli orta kesimlerin dinci faşizme, onun başına, düzenin kendisine olan kin ve öfkesi elle tutulur, gözle görülür bir hale gelmiş. İzmir, Diyarbakır, Ankara ve en son İstanbul mitingleri buna kanıttır. Burada ve daha başka illerde alanlara akan kitleler, gerçekte CHP ve Muharrem İnce bahanesiyle özgürlük arzularını, artık eskisi gibi yönetilmek istemedikleri mesajını veriyorlar.
Milyonlarca insanın dinci faşizme, onun başına, devletin faşist baskı, terör ve zulmüne karşı alanlara akmasını CHP ve M.İnce’ye destek olarak anlamak sığ düşünmektir. Emekçi sınıflar, ezilen halklar, yoksullar, öfkelerini göstermek, dışa vurmak, eğilimlerini topluca, kitlesel biçimde ifade etmek için bir bahane arıyorlardı. CHP ve M.İnce bunun bahanesi oldular o kadar.
Ancak turpun büyüğü heybede henüz. Kitlelerin öfkelerini kusması, bu öfkenin şiddetli kasırgaya dönüşmesi için bir şeyler daha, öfkelendirici bir bahane daha gerekli. Bu bahaneyi, büyük ihtimalle dinci faşist iktidar, seçimlerde hile yaparak, seçim sonuçlarını değiştirerek ya da bu sonuçları tanımayarak; şimdiden bilmemizin mümkün olmadığı başka şeyler yaparak; ama her halükarda iktidarı terk etmeyerek verecek.
Diyarbakır dahil, dört büyük ilde meydanlara akan, sokaklara çıkan kitleler bunu içlerine sindirmeyecek, kabullenmeyecek bir ruh haline sahipler. Tam da bu yüzden ayaklanma havası artık elle tutulur, gözle görülür somut bir olgu halini almıştır. Seçim sonuçları açıklanıp dinci faşist parti ve onun başı seçimleri kazandığını açıkladıkları anda -ki bunun provasını yaptıkları ortaya çıktı- milyonlarca insan bunu kabullenmeyecek. Mitinglerdeki hava bunu çok açık belli ediyor.
İşte tam bu noktada, CHP’ye ve onun başına, Kılıçdaroğlu’na dikkat edilmeli. Çünkü, dinci faşist iktidarın bu koltuk değneği, böyle kritik bir anda devreye girerek kitleleri sakinleştirmeye, fırtına dinene kadar oylamaya, bir şekilde evlerine göndermeye çalışacaktır. Bu partinin ve başının ne dinci faşizme ne de onun başına gerçek bir itirazları yoktur. Bunların temel sorun ve görevi, düzeni devrimci ayaklanmalardan, devrimci fırtınalardan korumak, fırtına geçinceye kadar ortalığı sakinleştirmektir. Geçen yılın Nisan referandumunda, RTE’nin gerçekte kaybettiğini bir yıl sonra, yani iş işten geçtikten sonra açıklaması buna güzel bir örnektir.
Kılıçdaroğlu bu yolda yalnız değil. Sosyal reformist partiler, “ortalık karışmasın” diye CHP ve onun başındaki adamı, bir-iki sızlanmadan sonra takip etmeye, onun yolundan yürümeye dünden teşneler. Geçmiş pratikleri, seçimleri ve sonuçlarını tanımama konusunda ısrarla tek söz etmemelerinin nedeni bu. Onlar, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun işaretine bakacaklar.
Ancak “papaz her zaman pilav yemez” diye bir deyim de var. Bu kez düzenin bütün güçlerinin, yani CHP’sinden AKP’sine ve onların izinden yürüyen sosyal reformistlerin planları suya düşürülebilir. Bunun koşulları fazlasıyla var ve bu koşullar olgun. Kitlelerin içinde bulundukları ayaklanmacı ruh halinden söz ediyoruz ve biz Leninistler buna güveniyoruz. Bu güvenimiz afaki bir güven değil. Somut olgulara, olaylara, gözleme, sınıf ilişkilerinin doğru, kanıtlanabilir bir hesabına dayanan bir güvendir.
Kitlelerde meydan okuyan bir ruh hali var. Diyarbakır’dan İzmir’e kadar kitlelere hakim olan ruh hali bu. Dinci faşizm, bütün baskı ve terörüne rağmen, kitleleri korkutamadı, sindiremedi, boyun eğdiremedi. Aksine, açığa vurmamış olsalar da, kitleler, meydanlara akışlarından anlıyoruz ki, kin ve öfke biriktirmiş, özgürlük istekleri dayanılmaz hale gelmiş, kesin ve tam kurtuluş yönünde bir kararlılık oluşturmuşlar. Milyonlarca insanın meydanlara akmasının başka izahı yoktur ve olamaz.
Bu noktada, yarın seçim sonuçlarının açıklandığı anda, devrimci öncü işçilere, devrimci güçlere, Leninistlere büyük bir görev düşüyor. Bu görev, kitlelere ayaklanma yolunu bir şekilde açmaktır. Onların ayaklanma eğilimi önüne çıkacak engelleri bir şekilde aşmak, etkisiz hale getirmektir. CHP ve onun başındaki adam, M.İnce’yle birlikte kitleleri sakinleştirmeye, anayasal yollara, mahkemelere vb vb başvurma vaadiyle aldatmaya, yatıştırmaya, oyalamaya çalıştığında kitlelerin önünde yürüyerek bu oyunu boşa çıkarmalı.
Bu güne kadar hiç bir sosyal reformist bu yönde bir politika, bir irade beyan etmedi. Devrimci öncü işçiler, Leninistlerle birlikte hareket ederek bu tarihi görevlerini yerine getirmeliler. Pazar akşamı, dinci faşizm ve onun başı, seçimleri kazandığını ilan ederek -bunu bir şekilde yapacaklarını kaç örnekle gösterdiler bu güne kadar- değişim ve özgürlük için meydanlara akan kitleleri büyük bir hayal kırıklığına uğratmaya hazırlanıyorlar. Hayal kırıklığı, bir çıkış yolu gösterilmez ise kitleleri derin bir moral bozukluğuna iter. Ama tersi olursa, yani devrimci bir çıkış yolu gösterilirse, -ki seçimleri ve sonuçlarını tanımamak, dinci faşist iktidarın derhal çekilmesini istemek, yerine halkın temsilcilerinden oluşan devrimci bir hükümet talebini yükseltmek, bankalara, fabrikalara el koyma vb vb tam da böyle bir çıkış yoludur- hava tersine döner ve kitlelerin göğü fethe hazır kahramanlıklarına tanık olmaya başlarız.
Bir ayaklanma havası var. Bunu gerçeğe dönüştürmek tarihi bir görevdir. Devrimci öncü işçiler, Kürt halkının devrimcileri bu görev omuzlarınızda.