Tarihte bazı kişiler vardır, onları elinizin tersi ile itemezsiniz. Yok sayamaz, görmezden gelemezsiniz. Hele bir de bu insan bir dönem duygu dünyanızda değişikliklere neden olmuşsa o kişiyi anlatmak, o kişi karşısında objektif olabilmek gerçekten zordur.
Aytmatov’da bu kişilerden birisi. Onun Cemile’sini okuyup etkisinde kalmamak, Elveda Gülsarı’yı okuyup da Tanabay ve rahvan at Gülsarı arasındaki dostluğa hayran olmamak, Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpeği okuyup sarsılmamak, Selvi Boylum’u okuyup da sevgi nedir gerçekte diye sormamak ne mümkün…
Yeni bir çağı, kapitalizminden komünizme geçiş çağını başlatan Sovyet insanının destanını edebiyatın güçlü diliyle ölümsüzleştiren Aytmatov, tedavi için götürüldüğü Almanya’da komaya girerek 10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg’de yaşamını yitirdi ve aramızdan ayrıldı. Ama ayrılırken, dünyaya, insana, doğaya bizim baktığımız yerden bakmıyordu. Onun penceresi artık kapitalistlerin sömürü penceresi idi. O yüzden ona güzellemeler dizmeyeceğiz. Sosyalist sistemin sorunlarına içerden çözümler aramak yerine Gorbaçov ile başlayan karşı devrimci dalganın yolundan giden Aytmatov ve eserleri bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren hangi Aytmatov’a sahip çıkacağımızdır. Devrimci Aytmatov’u, karşı-devrimci Aytmatov karşısında yok mu sayacağız? Sovyet insanının destanını onun güçlü kaleminden okumayacak mıyız? Bu sorulara cevap verebilmek için Aytmatov’u ve eserlerini biraz tanımakta fayda var. Ancak o zaman doğru bir sonuç çıkarabiliriz diye düşünüyorum.
Aytmatov, 1928 yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’in Şeker köyünde doğar. Çocukluğu II. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde geçer. Toplumun açlığına, yokluğuna ve kahramanlıklarına tanık olur. Bugünleri Erken Gelen Turnalar adlı hikâyesinde anlatır bize. Babaannesi Ayımkan’ın anlattığı masallar, ninnilerle büyür. Kırgız toplumunun destanlarla örülü dünyası onu çocuk yaşlardan itibaren sarar, büyüler. İç dünyasının zenginleşmesinde çok büyük etkisi olur bu masalların, destanların. Babası Törekul Aytmatov 37 Moskova yargılamalarında karşı-devrimci girişimlerden dolayı yargılanarak idam edilenlerin arasındadır. Amcası ise İkinci Paylaşım savaşında cephede savaşırken ölmüştür. Aytmatov’un Stalin karşıtlığının temelinde çocukluk döneminde yaşadığı bu olayın ne kadar etkisi vardır bilinmez, ama partiye Kruşçev’in başlattığı Stalin karşıtı kampanya döneminde kabul edilir. 1978’de Yüksek Sovyet Prezidium’u tarafından Sosyalist İşçi Kahramanı, 1983 yılında Büyük Sovyet Edebiyat ödülünü ikinci kez kazanır. Gorbaçov döneminde Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkanlığı ve Sovyet Yazarlar Birliği Sekreterliği görevlerinde bulunur. Gorbaçov’un beş danışmanından birisidir. Kırgızistan adına çeşitli ülkelerde büyükelçilik görevini yürütmüştür.
1958 yılında yayınlanan Cemile adlı hikâyesinin yarattığı etki ile Aytmatov, Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girer. 1963 yılında İlk Öğretmen, Deve Gözü, Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım adlı hikâyelerinden oluşan Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler adlı kitabını yayınlar ve bu eseriyle Lenin Edebiyat Ödülünü kazanır. İlk romanı Toprak Ana’yı 1963’te yazar. Ardından Elveda Gülsarı gelir. Edebiyat dünyasında büyük etki yaratan Beyaz Gemi’yi 1970’te yayınlar. Ardından Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek ve diğerleri gelir. Tarih 80’li yılları gösterdiğinde Aytmatov artık farklı bir pencereden bakar ve sosyalist sistemi, Sovyetlerin temel var oluş noktalarını sorgulamaya başlar. Karşı cepheden yazmaya başladığı ilk eser olan Gün Uzar Yüzyıl Olur yayınlanır ve bu türde kitaplar yazmaya devam eder. Dişi Kurdun Rüyaları, Cengiz Han’a Küsen Bulut ve son kitabı Dağlar Devrildiğinde bunlar arasındadır.