Son günlerde, karşıt cephede, dozajı giderek artan ve sertleşen bir tartışmaya şahit oluyoruz. Aslında bu durumu şöyle ifade etmek daha doğru olacak; çok uzun zamandır bir “iç tartışma” şeklinde sürdüğü anlaşılan ve milyonlara sezdirilmeyen bu konu artık ulu orta tartışılıyor. Çünkü işler kötü gidiyor! İşler kötü gittikçe de iç çelişkiler derinleşiyor ve derinleştikçe de sorunlar ulu orta tartışılır hale geliyor.

Bu tartışmanın tam da şimdi “cemiyetin” dışına taşınması, hatta bazı gazete ve internet bloglarına yansıması tesadüf olabilir mi? Tam da şimdi yani; tam bir ekonomik yıkım yaşanıyorken, uluslararası ilişkilerde her an yeni yeni bozgunlar ortaya çıkarken, şanlı TL-döviz karşısında an itibariyle bir-sekiz gerideyken ve en önemlisi de milyarların akıtıldığı iç savaşta, harcanan onca cephaneye, beslenen onca tosuncuğa rağmen bir zafer kazanamamışken ve kazanamayacağına da artık emin olmuşken ve bu yüzden bando mızıka eşliğinde 1071 yılından bir zafer ithal etmeye kalkmışken bu tartışma bir tesadüf olabilir mi?

Evet, işler kötü gidiyor ve burjuvaların bir kısmı kaptan köşküne doğru bağırıyor: “Aynı gemide değiliz!”

Fakat! Biz bu sayın burjuvalara deriz ki: “Yok öyle yağma!.. Siz aynı gemidesiniz. Birbirinizi sevseniz de sevmeseniz de, bir birinizle anlaşsanız da, birbirinizi boğsanız da aynı gemidesiniz!”

Boşuna çırpınmayın: “Biz bu gemide değiliz!” diye. Belki şu an kaptan köşkünde değilsiniz ama yıllarca oradaydınız ya da yakınında. Şimdi sizin şu lüks görünümlü paslı tekneniz su alıyor ve batıyor diye kaçıp kurtulmaya çalışıyorsunuz. Ama yok öyle bir şey. Hepiniz aynı gemidesiniz!..

Hepiniz aynı gemidesiniz ama, birinci sınıf yani en üst güvertedeki yolcular geminin gerçek sahipleri ve armatörler; hani çikolatalı pastanın en büyük dilimini mideye indirenler. Çoktan hazırladılar helikopterlerini, pastadan koca bir dilim daha kaptıktan sonra kaçacaklar. Hepiniz aynı gemidesiniz!

Hepiniz aynı gemidesiniz ama, helikopter alacak kadar çok parası olmasa da yine de çok parası olanlar, helikopteri olanlar kadar büyük olmasa da yine de o çikolatalı pastadan büyük dilimleri alanlara çoktan ayrıldı, okyanusta bile batmayan filikalardan! Şimdi onlar da helikopteri olanlar kadar olmasa da yine de pastadan son bir büyük dilim aldıktan sonra kaçacaklar. Hepiniz aynı gemidesiniz!..

Böyle değil miydiniz dört bin köy resmi kolluk tarafından yakılırken?

Aynı gemide değil miydiniz, sokaklarda, dağlarda, zindanlarda bu toprakların en güzel çocukları katledilirken?

Sur'da Cizir'de üzerlerine benzin dökülerek, canlı canlı yakılırken bahar yürekli kadınlar ve erkekler, aynı gemide değil miydiniz?

İşçiler emekçiler ağır sömürü altında inim inim inlerken ve sizin banka mevduatlarınız habire büyürken aynı gemide değil miydiniz?

Milli takımınız gol atarken, atletleriniz madalyaya koşarken, “one minute” ile coşarken, küçücük çocuklara asker selamı verdirirken, kadın katili çember sakallı linç güruhları sokaklarda dolaşırken aynı gemideydiniz!

İşgalle, katliamla, işkencelerle, seçimlerle kurtaramadınız değil mi? Kurtaramadınız ve paslı tekne batıyor siz de suçu bir kaç tayfanın üzerine atarak kaçmanın peşindesiniz. Fakat kaçacak bir yeriniz yok. Üç beş tayfaya suçu atarak kurtulamazsınız. Çünkü herkes biliyor; Titanik’i batıran aysberg değildi sizin doymak bilmeyen aç gözlerinizdi.

Aynı gemidesiniz, bu dalgalı denizde! Yaptıklarınızın belki hepsinin hesabını verecek belki veremeyeceksiniz ama kesinlikle denizin dibini boylayacaksınız: hepiniz aynı gemidesiniz!

Son bir gemi gibi kalkacak sizin şu geminiz bu diyardan. Kimse mendil sallamayacak meçhule giden şu geminizin ardından. Hiçbir zaman ve hiç bir yerde özlenmeyecek dönüşü olmayan yola çıkan şu güvertesi katil ve kan dolu geminiz. Hiçbir limanda hiçbir insan tarafından hiçbir zaman beklenmeyecek küpeştesi çatlak sintine delinmiş geminiz.

Oysa ne gemiler gördü şu mavi sular. Ne gemiler yüzüyor hala sularında. Kiminin yelkenleri onurdan, saf onurdan. Tayfaları sarı güneşi taşır sol göğüslerinin üstünde ve de gecenin mavi yıldızlarını gözbebeklerinde. Aşıp aşıp gider bu gemiler en dev dalgaları bile! Özlenirler ayrıldıkları tüm limanlarda ve beklenirler varacakları limanlarda. Beklenirler, bin sene hasret kalınmış sevgili nasıl beklenirse işte öyle beklenirler.

Kimininse yelkenleri kapkara, irin damlatıyor sintineleri mavi sulara ve göğüslerin kalleş pusuları taşıyor tayfaları. Gözlerinde doymak bilmeyen hırs ve bitmeyen ihanet!..

Kimisi yenildi minik çalkantılara kimisi yardı o dalgaları vardı umut dolu kıyılara. Kimisi yedi mahmuzu ve boyladı denizin dibini ikiye yarılmış omurgasıyla. Kimisi zafer törenleriyle geçti göğsünü gere gere muhteşem, kentlerin önünden...

Yani gemi var gemi var! Hiç bir tutulur mu karşı devrimci amiral ve Sovyet düşmanı Denikin'i taşıyanlar Potemkin Zırhlısıyla. Aynı şekilde gürler mi onların namluları, çarkları aynı döner mi ve kıyılarında kurtarılmış kentlerin aynı şekilde yüzerek geçer mi devasa gövdeleri!

Farklı farklı gemilerdeyiz. Sizinki bata bata gidiyor bizimkiyse mavide bir bıçak gibi geliyor. Aradaki fark; umutla umutsuzluk gibi. Aradaki fark; ölümle yaşam gibi. Aradaki fark; aslında farktan da çok öte bir şey gibi.

Evet; sayın burjuvalar, daha düne kadar sizi bir arada tutan harçtı “Hepimiz aynı gemideyiz”ler. Harç nem çekti, yosun tuttu, küf bağladı ve çürüdü! Duvarlarınız yıkılıyor değil mi, kalelerinizin duvarları. İşte bu yüzden her sarsıntıda “hepimiz aynı gemideyiz!” diyen diliniz geminin batacağı kesinleşince nasıl da bağırıyor; aynı gemide değiliz” diye.

Son söz;

Giriş, gelişmeyi kendinizce yazabilirsiniz ya da böyle oluyormuş gibi gösterebilirsiniz. Cellatları kahraman, katilleri iyilik timsali, alçakları onurlu gösterebilirsiniz. Milliyetçi teranelerle göğsünüzü dövüp tarihteki “şanlı zaferle” övünebilirsiniz. Evet bu berbat öykünün giriş, gelişme bölümünü siz yazabilirsiniz ama sonuç bölümünü hep tarih yazar ve alın size sonuç: Geminiz batıyor ve hepiniz aynı gemidesiniz!

Kenan Kızıl