Suyun gücü sürekliliğindendir ve taşı delen de bu akışın kendisidir!

Taş kendini kalıcı, dünyanın bekası sanır, dahası buna inanır!

Su değişime inanır kimsenin ölümsüz olduğuna inanmaz. Sürekli olan sadece değişimidir. Bu nedenle de bilir er ya da geç taşı deleceğini ki, başarır da. Bazen iner derinlere yararak taşı, bazen yarar o koca koca kayaların sert sinesini çıkar gelir yeryüzüne. Belki yeşertmeye hayatı belki sel olup akmaya, taşmaya ve efsanelerdeki tufanı yaratmaya.

Taş tanıdıktır, onu yüzlerce kez görmüşsünüzdür. Baş köşendir, can olur, ordu besler, vergi alır, sizi iliğinize kadar sömürür, sokakta rastlarsınız onu elinde copuyla veya bir üniversite kampüsünde bir profesör rolünde veyahut da hamile bir kadının üzerine bomba atan savaş uçağının kokpitinde... Tanırsınız hemen onu bir köleci Asur'dur, bir Firavun, bir Aperthé'dir. Afrika’nın güneyinde. Kan damlar ellerinden ve hep büyük harflerle konuşur. Tabi düşüşlerde muhteşemdir; önce başları düşer toprağa kalanı sonradan gelir, baş epey yuvarlandıktan sonra!.. Çünkü su oymuştur altını, içini, dışını, sağını, solunu son bir vuruş kalmıştır geriye çok geçmez o da gelir zaten. Sonra başlar yuvarlanmaya o koca taş toz olana kadar!..

Suyu da tanırsınız. Bir isyancıdır. Asur'a karşı, Roma'ya korku salan Trakyalı bir gladyatör. Fransız makisinde bir partizan, Antlarda bir gerilla. Ve bazen de canına tak edince mitralyözle yolunu açan bir fırtına, bir kalemde silip atan, öfke seli. Suyu tanırsınız işte!.. Fakat yine de hep tüfekle, silahla anılmasın. Bazen bir parkta görürsünüz onu, bir çocuğun saçlarını okşarken ya da süpürürken bir sokağı. Duyarsınız bilmem dünyanın neresinde iki yaka arasında devasa ve çelikten bir köprü dikerken ve sık sık bilmem kaçıncı kez üçer beşer, yüzer bir madende katledilirken. Hamile bir kadındır o, üzerine bir bomba atılmıştır bir savaş uçağından!..

Taş katildir, Solin bebenin kanı var ellerinde. Kini var her doğana, umuda ve yaşayana. Nefret ediyor korkusuz her yürekten ve ölesiye korkuyor ondan korkmayanlardan. Hayatta kalabilmek için adamıştır kendini öldürmeye... Bileğimizde kelepçedir taş, falakadır sıra dayağıdır... Ve düşmandır Heraklitos'a akan suya akıyor diyen her kese. Ama boşuna bu çırpınışlar. Vakti tamam, ömrü dolmuştur taşın. Sular akmış, karar verilmiştir çoktan, Taş öldürdükçe ölmüş us ise vuruldukça çoğalmıştır!..

Taş elinden geleni ardına koymamış her şeyi hem de her şeyi yapmıştır. Artık kurdun kuşun ve tüm insanlığın lanetlediği bir katil, bir katilin leşi gibidir... Ve işte tam da şimdi üstüne üstüne geliyor, koparmış zincirini, yenmiş ölümü, sel olmuş geliyor su. Zaman taşkına dönecek, su kendi tarihini yazacak ve gün bir defa daha zaferle doğrulacak ve hiç bir canlı bu taş için ağıt yakmayacak. Bu gelen, köpüren, şahlanan suyun sevdalı sesidir. Tükeniyor şimdi tükeniyor ve an be an yitiriyor tüm görkemini. Yaklaşıyor celladın kurbanları önünde diz çökeceği o gün, yaklaşıyor kopup gelenin, ayağa kalkanın günü... Caddelerden akacak su dopdolu, korkusuzca, ne yasa tanıyacak ne de kelepçe. Her soluduğunda şehrin ve dağın her şafağında yankılanacak bu ses, onun sesidir. O durdurulamaz akışın! Diyor ki, su "ayağa kalkana selam ve ayağa kalkacak olana selam!" diyor ki su "Taşı yarana selam, köhne kalenin altını oyana!" Diyor ki su "Katılın selime, su olun taşkınlarımda, görmüyor musunuz ucundayız baharın!"

Elbette güllük gülistanlık değil her şey ama artık başladı başlayacak bu sel. Bilirsiniz ki, bir başladı mı bu sel, sonu mutlaka gelmeli yani beslemeli sularını. Çünkü akmaktır esas olan; akmayan sular kurur.

Taş hep yenilmez olduğunu söyledi, hala da söylüyor. Fakat dün de biliyordu bugün de biliyor ki, hep yenildi ve hep yenilecektir. Yine de çaresizce karşı koymaya çalışıyor akışına suyun; hatta onu yenmeye. Yalan yok bazen az da olsa başarılı olur. Yenemese de, yok edemese de suyu kendisi de ayakta kalabilmiştir. Az şey mi böyle bir akış karşısında ayakta kalmak. Fakat sadece bazen ve nadiren. Çünkü her su damlası bir öncekinden daha büyük öfkeyle gelir, daha da büyük bir güçle. Dün çarpıp da dağılanlar, geri sekenler ders olur bugün gelene. Bugünkü bilir yarın gelecek olanı. Yarın gelen onca zulmün, onca tarifsiz acının hıncıyla öyle bir vurur ki, koca taşa taş dönüşür bir avuç kum yığınına... İşte bu yüzden her yeni damla o kaçınılmaz sonu yaklaştırmakta!..

Su başta damla damla aktı, sonra ince bir iplik gibi, sonra setler çekildi önüne akışına yasak deyip ateş döktüler başına ve altı mayıs şafağında bu kez üst üste astılar onu Ankara'da bir darağacında. Su çekildi yerin derinliklerine sezdirerek aktı ama bulunamadan. Aranıyora çıktı adı. Her köşe başında hafiyenin biri bekliyordu onu fotoğraflarıyla ve puslu havalarda nice nice pusular kuruyordu aç kurt sürüleri yollarına ama o hep aktı derinden ve metrelerce yerin altından. İnsanlar biliyordu, duyuyordu, alıyordu suyun yerin derinliklerinden gelen sesini. Kulak veriyorlardı derinlerden gelen bu sese çünkü bu ses onların da sesiydi. Zaman geçtikçe taşın darbeleri, taşın cellatları taşın kendi çaresizliğine dönüştü işte o an su aniden yardı taşın sinesini boydan boya çıktı onlarca koldan yeryüzüne ve yeniden derelere döndü, ırmaklara çağlayanlara. Ama öyle sessiz narin akmaya değil, su çoğalmaya geldi. Biliyor su, çünkü biliyor çağlamadan yıkamaz setleri. Su denize ulaşmak için geldi.

En zor anda bile hiç inancını yitirmedi su, yani akışını çünkü çok iyi biliyordu bir gün mutlaka kazanacağını. Bu nedenle damla damla akarken yer altından ve sele dönerken yer üstünde o hep o bildiğimiz suydu ve bu da onun kavgasıydı.

Bugün akışındaki küçük taşlar da kırıyorsa büyük taşların başını, bu da selin doğasından. Hangi su dönünce sele öfkesine kattıklarıyla saldırmaz ki, o koca kayalara!.. Selin doğası böyledir. Su taşı yarar, sonra yardığı taşla gelip daha büyük taşı yarar. Yani kayayı taşa taşı çakıla kuma onu da toza çevirene dek dinmez öfkesi akar hep akar gider.

Gücüne güç katmalı bu suyun ki, sel olup aksın caddelerden, o müthiş coşkusuyla Gücüne güç katmalı ki suyun dönüşsün her damlası bir sele bu koca, bu siyah, bu uğursuz katil, bu küf ve irin kokan taşı. Bu taş çürüyendir, çürütendir sadece akana değil yeşerene yeşertene düşmandır. Bu taş gitmeli.

Akıyor su, akıyor yarına doğru. Zaten su hep yarına akmaz mı?

Siz bu selde bir damla olabilir misiniz?

Kenan Kızıl