ABD ile birlikte günümüzün en saldırgan emperyalistlerinden biri, İngiltere, grevlerle sarsılıyor. RCN (Royal College of Nursing) sendikasına bağlı hemşireler yeni grev dalgasının ateşleyicisi oldular. Geçen hafta, İngiltere çapında elli beş vakıf hastanesinde iki gün süren iş bırakma eylemi yapıldı.
İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda'da 15 ve 20 Aralık 2022 tarihlerinde de on binlerce hemşire greve gitmişti. RCN sendikası, bu ayın sonuna kadar anlaşma olmazsa önümündeki ayın başlarında tekrar greve gidileceğini açıkladı.
İngiliz işçi sınıfı ve diğer emekçileri geçen yılın ortalarından beri sayıları on binleri bulan kitleler halinde grev, iş bırakma ve gösteriler yapıyorlar. Emekçi sınıfların hareketliliğini kısaca özetleyen bir haber:
“Ulaşım çalışanları, itfaiyeciler, doktorlar, hemşireler, öğretmenler, postane işçileri, havalimanı çalışanları, yüksek öğrenim görevlileri ve avukatlar önümüzdeki aylarda grev yapabileceğini duyuran çalışma kollarından sadece bazıları.
“Haziran ayında İngiltere, İskoçya ve Galler’de demir yolu işçileri son 30 yılın en büyük grevine çıkmış, yapılan yüzde 4’lük zam teklifinin ve işçi çıkarma taleplerinin kabul edilemez olduğunu savunmuştu.
“Bu greve 40 binden fazla işçi katıldı ancak yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı ve demir yolu işçileri bugün tekrar greve çıktı.”
İngiltere'de emekçi sınıfların durumu kısaca böyle. Peki ya Avrupa'nın bir başka saldırgan emperyalisti olan Fransa'da durum nasıl? 19 Ocak'ta yani bir kaç gün önce iki milyon işçi, emekçi, öğrencinin katıldığı eylemin kısa özeti şöyle:
“... başta Paris, Marsilya, Lyon, Toulouse, Lille ve Nantes olmak üzere... toplu taşıma sistemleri ve şehirler arası trenler tamamen durdu, okullar kapandı ve kamu hizmetleri verilmedi. Orly havalimanında da 5 uçuştan biri iptal edildi... Kamyon şoförleri, kuryeler, petrol rafinerisi işçileri ve dağıtım şirketleri de greve katıldı.”
Bu, Fransız işçi sınıfı ve emekçilerinin son yıllardaki ilk eylem dalgası değildi. 2019'da Fransa tarihindeki en büyük grevlerden biri daha yaşanmıştı.
Eylemler birbiri ardı sıra geliyor. Daha önemlisi, Avrupa işçi sınıfının eylemleri bu iki ülkeyle sınırlı değil. Grevler, gösteriler, çatışmalar, hükümetlere meydan okumalar her yerde. İngiltere'den Balkan ülkelerine kadar, işçiler, emekçiler, gençlik birbirinden öğrenerek eylemlerini daha ileri bir noktaya taşıyor.
Kitle eylemlerinde artış, eylemlerin polisle, devlet güçleriyle çatışmalı geçmesi, emekçi sınıfların ve yoksul kitlelerin sürekli, artan ve eylemli bir dayanışma içinde olmaları giderek öne çıkan çizgilerdir. Hem emekçilerin kitle eylemlerinde hem de eyleme katılan emekçilerin sayısında geometrik bir artış gözle görülür biçimde ortada.
Dünya burjuvazisi, bütün ülkelerde ipleri elden kaçırıyor, eski yöntemlerle yönetemez hale geliyor. Burjuvazi, emekçi sınıfları egemenlik altında tutabilmek için hemen bütün ülkelerde zora daha çok başvurmak zorunda kalıyor.
Bütün bu büyük çalkantının arkasında, temelinde kapitalizmin dünya çapındaki bunalımı yatıyor. İşçi sınıfının emperyalist ülkeler başta olmak üzere, hemen tüm kapitalist ülkelere yayılan grev, gösteri ve direnişleri kapitalizmin bunalımın nedeni değil, kapitalist bunalımının sonucudur. Ama, kapitalizmin bunalımının yol açtığı bu sonuç bir kez ortaya çıktıktan sonra, bu sefer kapitalizmin bunalımını derinleştiren bir nedene dönüşüyor.
Kuşkusuz, yukarıda ana çizgileriyle konan tablo, bir devrimci durumun emperyalist ülkeler dahil, emperyalist-kapitalist sistemin tüm ülkelerinde ortaya çıktığını gösterir. Buradan bir kez daha Marx-Engels'in 1848 Fransız Devrimlerinden sonra ulaştıkları sonuca ulaşıyoruz:
“Yeni bir devrim, ancak yeni bir bunalımın ardından gelebilir. Ama biri ne kadar kesinse, öteki de o kadar kesindir.”
Emperyalist-kapitalist sistemin tüm ülkeleri saran, etkisi altına alan bu bunalımı arızi, gelip geçici bir bunalım değil. Aksine, kalıcı ve her geçen gün derinleşen, şiddetlenen bir bunalımdır. Şimdiki bunalımı önceki bütün bunalımlardan ayıran temel karakteristik çizgi bu. Bunun temel nedenlerinden biri, sermaye birikimi ve merkezileşmesinin geldiği dev boyuttur. “Kapitalist üretimin gerçek engeli sermayenin kendisidir.” İşte bu engel,birikerek ve merkezileşerek öyle dev boyutlara ulaşmış bulunuyor ki, kapitalist üretimi sürdürülemez hale getirmiştir.
Emperyalistlerin bu duruma buldukları “çözüm” dünyayı yıkıma götürecek bir savaştır. Uzun yıllar boyu hazırladıkları ve hazırlandıkları Ukrayna-Rusya savaşı işte böyle ele alınmalıdır. Şimdi, Asya Pasifik'ten Avrupa'nın ortalarına kadar her yerde savaşa hazırlanıyorlar. Bu çok açık.
Fakat, bu tablo, emperyalistlerinin ellerinin son derece rahat olduğu biçiminde anlaşılmaz, anlaşılmamalı. Aksine, dünyayı bir nükleer savaşın eşiğine getirecek denli çılgınca politikalarının arkasında bir varoluş savaşı içinde olduklarını bilmeleri var.
İşte İngiltere'den Fransa'ya, oradan tüm Avrupa'ya ve dünyanın geri kalan kıtalarına yayılan grevler, isyanlar, ayaklanmalar, devrimler emperyalistlerin ellerini kollarını bağlayan en güçlü gelişmedir.
Devrimler dalgası bütün dünyaya yayılıyor; bütün dünyayı etkisi altına alıyor.