Sosyal reformist cephede paniğe yol açan komedinin ilk perdesi HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın açıklamasıyla açıldı.
Pervin Buldan, Kars ilinde, HDP İl Kongresinde yaptığı konuşmada sosyal reformist cephede yol açacağı panik halini çok büyük ihtimalle hesaplamadan, ya da aklına getirmeden diyelim, partisinin Cumhurbaşkanı adayı çıkaracağını açıkladı. Tek cümleyle şöyle:
“HDP’nin şu anki kararı kendi adayı ile seçime gitmektir”
Bu cümle, gerici-faşist “Millet İttifakı”nın göstereceği her adayı desteklemeye angaje olmuş sosyal reformist partileri paniğe sürüklemeye yetti. Açıklamalar peş peşe geldi. “Ortak adaya daha yakınız” diye seslendiler Kars'taki Pervin Buldan'a.
“Ortak aday” ifadesi kimseyi yanıltmasın! Birincisi, bu ifadeyle “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın adayını kastediyor değiller. Kastettikleri gerici faşist “Millet İttifakı'nın göstereceği adaydır. İkincisi, bu gerici faşist ittifakın göstereceği adaya “ortak aday” demelerine de kimse aldanmasın. Gerici faşist ittifak sosyal reformist partilerle “ortak aday” tespit etmeyi bırakın, kendilerini muhatap bile almıyor.
Zaten, örneğin, sosyal reformistlerin sözcüsü gibi davranan TİP'in, bu partinin Genel Başkanı Erkan Baş'ın gerici-faşist ittifaktan tek dileği -istek değil- “ikinci bir Ekmeleddin” olayının kendilerine yaşatılmamasıdır.
Panik ve telaş içinde ortak adaya, yani gerici faşist “Millet İttifakı” adayına yakın olduklarını açıkladılar. TİP'in o kadar acelesi vardı ki, açıklama yapmak için “MYK kampında bulunan Genel Başkanlarını beklemediler bile:
“Genel Başkanımız 2 gündür MYK kampı çerçevesinde yoğun toplantı halinde olduğu için ilgili açıklamayı henüz izleyemediğini ancak bu konuda TİP’in, daha önce kamuoyuyla paylaştığı görüşlerin açık olduğunu, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak açıklamasında da altı çizildiği üzere ilkelerimize uygun mutabakat ile belirlenmiş ortak aday seçeneğine daha yakın olduklarını ifade etti”
Okur, bu sözlerdeki telaş ve panik halini kolayca görecek. EMEP, yılların deneyimi ile hareket eden EMEP, biraz daha az panikledi, daha sakin hareket etti ve “Ortak adaya açığız. Toplumsal mutabakat oluşmalı. Tek adam gitmeli. Bu olmazsa da ittifak kendi aday arayışına girebilir” dedi.
Oysa HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın sözleri “şaka” gibi bir şeydi. Onun sözlerindeki kilit ifade “şu anki kararı” ifadesiydi. Bu, aslında böyle bir kararın olmadığının başka türlü anlatımıydı. Sosyal reformist politikanın acemileri, gerici faşist ittifakı yönetime taşımaya o kadar angaje olmuş ki, işin şakasına bile tahammülleri yoktu.
Pervin Buldan aslında gerici faşist ittifakta “panik” havası yaratmayı amaçlamış olmalıydı. Ama, “kavram için okur hoş görsün- burjuva politikanın “kaşarı” olan bu kişiler Pervin Buldan'ın blöfünü anında gördüler. Oralı olmadılar. Pervin Buldan'ın sözlerini muhatap alanlar da, CHP gibi, alicenaplık yapar gibi “tabii ki aday gösterebilirler, haklarıdır” sözleriyle aslında reste restle karşılık vermiş oldular.
Neyse ki, Pervin Buldan'ın açıklamasından hemen bir iki gün sonra HDP'li yetkililer devreye girdiler ve “düzeltme” işine giriştiler. Önce, “aday gösterildikten sonra da “ortak aday” için görüşmeler yapılabilir dediler. Yani uzlaşma kapısının açık olduğunu güçlü şekilde “ima” ettiler. Zaten Pervin Buldan da uzlaşmaya kapıyı kapatmamıştı ki! “Şu anki kararımız” ifadesi, kapıyı kapatır gibi yaparken tam kapatmayı önlemek için araya konan ayaktı. Acemi sosyal reformistlerin panik halde anlayamadıkları buydu.
Uzlaşmacı anlayış, daha sonra pazarlığı, “adayınızı gösterin ama göstereceğiniz aday sonra gelip bizi de dinlesin”e indirgediler. En son, HDP'nin diğer Eş Başkanı Mithat Sancar, “Adayımızı çıkardıktan sonra 'müzakere yönetelim' derlerse hayır demeyiz” dedi. Bu sözleri anlaşılabilir Türkçeye çevirirsek karşımıza şu çıkar: Seçimlere kadar zamanımız var. Bakmayın aday gösterdiğimize ya da göstereceğimize, bizimle görüşürseniz adayımızı geri çeker sorunu hallederiz. Uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin işleri hakikatten zor. On yılların “kaşarlanmış” burjuva siyasetçileriyle “aşık atmak” kolay değil.
Seçimlerin emekçi sınıflar, Kürt halkı, ezilen, yoksul kitleler açısından bir önemi var mı? Hiçbir önemi yok. Bu seçimde sandık başına gidecek emekçiler, Kürt halkı, yoksul kitleler, işçiler oylarıyla kendilerini kimin ezeceğine, kimin yoksullaştıracağına kimin katledeceğine karar vermiş olacaklar. Hepsi bu!
Sanki Türkiye ve Kürdistan halkları ömürlerinde, tarihlerinde ilk defa seçim görüyorlarmış gibi, birileri kalkıp iki ülkenin halklarına bu seçimlerin önümüzdeki yüzyılımızı belirleyeceğini söyleyebiliyor.
İki ülkenin emekçi, ezilen halklarını aldatma kastıyla değilse, cehaletten söylenmiş bir söz olarak kabul edilmeli. Ne bu seçimler ne de başka bir seçim, burjuva düzen ve faşist devlet sınırları içinde gelecek yüzyılımızı belirler. Bu düzen içinde yapılan ve yapılacak tüm seçimler, istisnasız biçimde, sadece kendi cellatlarımızı, bizi kimin ezeceğini seçme hakkı tanır bize.
Geleceğimizi değiştirecek, belirleyecek tek şey, sadece bir toplumsal devrim olabilir. Ancak böyle bir devrim bütün sömürücüler sınıfını tarihin çöplüğüne gönderip iktidarı emekçi sınıfların, ezilen halkların eline vererek geleceğimizi kökten değiştirebilir; bu anlamda geleceğimizi belirler.
Seçimler yapılacak mı, yapılıp da RTE kaybedecek mi; kaybederse yönetimi devredecek mi? Tüm bunlar belirsiz. Ama, velev ki tüm bunlar gerçekleşti, olacak olan şey, RTE yerine “Kandili yerle yeksan etme” sözü vermiş Kılıçdaroğlu'nun, “faili meçhuller kraliçesi” olmakla övünen faşist Meral Akşener'in, “Hendek Savaşları” döneminin Başbakanı, gırtlağına kadar Kürt halkının ve devrimcilerin kanına batmış Ahmet Davutoğlu'nun yönetime gelmesi... Diğerlerini saymaya gerek yok.
Ve işte ola ki her şey dileklerince oldu, bu adamların yönetime gelmesini birileri bize, yani iki ülkenin emekçi halklarına, yoksullarına, ezilen kitlelerine, olumlu anlamda “yüzyılımızın belirlenmesi” olarak yutturmaya çalışıyor.
HDP'nin aday göstermesinden paniğe kapılıp vücut kimyaları bozulan sosyal reformist partiler işte bu asalak, gerici, faşist tayfanın yönetime gelmesi için gece gündüz çalışıyor.
Onlara tavsiyemiz sakin olmalarıdır. Telaşa mahal yok. Siz gerçek telaş ve paniği iki ülkenin emekçileri, ezilen halkları, yoksulları, çıplak ayaklıları gökyüzünü fethe çıktıklarında yaşayacaksınız.
Hazırlıklarınızı o günlere göre yapın! Pek uzakta değil.