Emperyalist devletlerin, tarih sahnesini terk etmeden önce dünyayı kanlı bir savaşa boğmak istedikleri artık çok açık. Hepsi savaş baltalarını biliyor. Hepsi, yanlarına küçük finolarını alarak, savaş hazırlıkları yapıyor.
Son bir iki yıldan bu yana ABD ve İngiliz emperyalistlerinin Avrupa ayağı gibi faaliyet gösteren Polonya ve üç Baltık ülkesi, Estonya, Letonya, Litvanya devletleri, Ukrayna üzerinden bir dünya savaşını kışkırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
İplerini ellerinde tutan sahiplerinden habersiz değil elbette. Kendi başlarına bıraksan bir mahalle savaşına giremeyecek devletlerdir bunlar. Sosyalist geçmişlerini; atalarının bir kısmının Hitler faşizmine karşı kahramanca savaşmış olmasını efendilerine unutturmak ve kendilerini affettirmek için anti-komünizmin bayraktarlığını yapıyor; topraklarında sosyalizmi hatırlatan ne varsa kökünü kazımak için kin ve nefretle hareket ediyorlar.
Sadece Avrupa'da değil, artık bütün dünyada dolaşan “komünizm hayaleti”nden kurtulmak, bu hayaletin ruhlarına saldığı korkuyu uzaklaştırmak için vandalca, şuursuzca, on yılların intikam hırsıyla saldırıyorlar.
Yinelemekte yarar var: Bu politika bu küçük devletlerin tek başlarına kararlaştırabilecekleri ve hayata geçirmeye kalkışabilecekleri bir politika değil. İpler başkalarının ellerinde; sırasıyla söylemek gerekirse, ABD'nin, İngiltere'nin ve bu iki emperyalistin dümen suyuna kapılmış Almaya, Fransa, İtalya gibi emperyalistlerin ellerinde demek lazım. Ama özellikle de ilk iki emperyalist devletin...
Asıl savaş kışkırtıcılarının bu saydığımız büyük emperyalist devletler olduğunu görmek için şu iki üç açıklamaya bakmak yetecek. İngilizlerin bir kaç haftalık başbakanı Liz Truss'un “nükleer düğmeye basmaya hazırım” sözlerini ciddiye almasak bile, İngiltere Genelkurmay Başkanı'nın şu sözleri emperyalistlerin savaş hazırlığı hakkında yeterince ikna edici olmalı:
“Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, İngiltere'yi karada savaşmaya ve savaşları kazanmaya hazır hale getirmeli. Artık müttefiklerimizle birlikte savaşabilecek ve savaşta Rusya'yı yenebilecek ordu oluşturmak için yakıcı bir zorunluluk var. Orduyu bir kez daha Avrupa'da savaşmaya hazırlaması gereken nesiliz.”
ABD askeri yetkilileri saldırgan dil ve savaş histerisi bakımından ataları diyebileceğimiz İngilizlerden aşağı kalmıyor. ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Michael Gilday, son derece açık konuşuyor: ABD ordusunun “bu gece savaşacak şekilde hazır olması gerekiyor!”
Thierry Mariani adındaki Avrupa Parlamentosu üyesi bir Fransız parlamenter ise, savaşın artık bir öngörü sorunu değil, pratik bir mesele haline geldiğini şöyle anlatıyor:
“Savaşa giden yoldayız ama kimse bunu yüksek sesle dile getirmek istemiyor.”
Polonya Savunma Bakan Yardımcısı, Rusya ile ülkesi arasında 3-10 yıl içinde savaş çıkacağını; hazırlıklarını bu savaşa göre yaptıklarını açıkladı.
Bu kadarı yeter! Öte yandan, emperyalistlerin hedef aldıkları güçler de boş duruyor değil. Rusya, zaten savaşın içinde ama savaştaki tüm ileri atılımları, geri çekilmeleri, savaş kapasitesini ortaya koymaktan geri durması, onun çok daha geniş çaplı ve kanlı bir savaşa hazırlandığına işaret ediyor. Çin'e gelince... Devlet Başkanı Şi Cinping, “ülkenin güvenliğinin giderek daha istikrarsız ve belirsiz hale gelmesinden ötürü Çin'in savaşa hazırlanmaya odaklanacağını” ilan etti.
Benzer ifadeleri Sırbistan Devlet Başkanı kullandı ve ordusuna savaşa hazırlık emri verdi. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ise zaten ABD, kapitalist Kore ve Japonya ile sürekli bir gerilim; adeta ilan edilmemiş bir savaş içinde.
Dünyanın içinde bulunduğu somut koşullar ana çizgileriyle, aşağı-yukarı böyle. Sorulması gereken soru, emperyalistlerin neden böyle kanlı bir savaşa ihtiyaçları olduğu ve bunu kışkırttığıdır. Bu sorunun yanıtı, genel olarak kapitalist üretim biçiminin, özel olarak emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu derin çöküş sürecinin incelenmesinde.
Tarihsel bir üretim biçimi olarak kapitalist üretim biçimi arık varlığını sürdüremeyeceği noktaya gelip dayanmıştır. Üretici güçler, bunların başında proletarya gelir, kapitalist üretim biçimine, kapitalist üretim ilişkilerine dünyanın her tarafında başkaldırıyorlar. Kapitalist üretim biçiminin yıkıma sürüklediği dünya nüfusunun ezici bir çoğunluğu dünya burjuvazisine başkaldırıyor, isyan ediyor, ayaklanıyor. Kapitalist üretim biçiminin bütün tarihsel gelişmesi, üretici güçlerdeki gelişme ve bu gelişmenin sonucu olan sınıf mücadeleleri insanlığı yeni bir tarihsel dönüm noktasına, toplumsal devrimler ve komünizme geçiş çağına getirmiştir. Sosyal reformist partilerin Kaf dağının ardında sandıkları mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi zamanı gelip çatmıştır. Elbette, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi bugünden yarına olup bitecek değil. Bu bir süreçtir. Ama bu süreç geri dönülmez noktaya gelip dayanmıştır.
Bu nesnel, somut, kanıtlanabilir olgulardan nasıl bir sonuç çıkarmak lazım?
Sosyal reformist partiler, bütün bu koşullar toplamından devrimci sonuçlar çıkarmak yerine, kahvehane muhabbetini aratmayan “yarısı dolu bardak” tartışması yapıyorlar. Doğaları gereği, adlarında “komünist” kelimesini kullanıyor da olsalar, durumu ne Marksist kavramlarla ne Leninist düşünce yöntemleriyle açıklama yoluna gidiyorlar.
Bir Leninist, bir devrimci komünist, soruna bambaşka biçimde yaklaşır. İşçi sınıfının ve diğer ücretli emekçi kitlelerin, Belçika, Hindistan ve başka ülkeler örneğinde görüldüğü gibi, emekçi köylülerin, olağanüstü artan eylemleri devrimci duruma yol açtı mı? Bir devrim durumu, ister tek tek ülkelerde, isterse dünya ölçeğinde ortaya çıktı mı? Savaş, devrimlere yol açar mı? Devrimler, ayaklanmalar, isyanlar savaşı önler mi? Bir komünistin, bu isme layık olmak istiyorsa, sorması ve yanıt araması gereken bu ve benzeri sorulardır.
Emperyalistler dünyayı kana boğacak büyük bir savaşın hazırlığını yapıyorlar; bu açık. Ama bir o kadar açık olan nokta, dünya proletaryasının, ücretli diğer emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksul kitlelerin her yerde burjuva sınıfa, sermaye egemenliğine, emperyalizme ve faşizme karşı bir başkaldırı içinde olduklarıdır. Dünya proletaryasının, özel olarak da Avrupa işçi sınıfının grev ve eylemlerinde olağanüstü bir artış var.
Savaş hazırlıkları varsa sermaye sınıfı egemenliğini yıkma hazırlıkları da var. Emperyalistler kanlı bir savaş hazırlanıyorlar; bu tartışma götürmüyor artık. Ama bu onların son kanlı savaşları, son çırpınışları olacak ve yaratacakları kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak.
Enternasyonal marşının dizesi ete kemiğe bürünecek.