Bugün doksan dokuzuncu yıldönüömü, önümüzdeki yıl yüzüncü yıldönümü “kutlanacak” olan Cumhuriyetin sınıf özü nedir ve devrimci komünistlerin, devrimci öncü işçilerin Cumhuriyet’e karşı tutumları ne olmalıdır?
Sosyal reformist partilerin ve onların etkisi altındaki politik çevrelerin Cumhuriyet’e ve onun kurucusu Mustafa Kemal'e komünizm adına düzdükleri övgüler; Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ile emekçi halklarına, sınıfsal özlerini unutturmaya çalışarak Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'i sevdirme çabalarına girmeleri, bu sorunu ele almayı gerektirdi.
Şüphesiz, sosyal reformist partiler, istedikleri devlet biçimine sempati duyabilir, istedikleri kişiliğe hayranlık, sempati vb. besleyebilirler. Bu sadece onları ilgilendirir. Ama burjuva liderleri, burjuva devlet biçimlerinden birini iki ülkenin emekçi sınıflarına benimsetmeye çalışırlarsa, onların bu çabalarının burjuva içeriğini açığa çıkarmak boyun borcu olur.
Sonda söylenmesi gerekeni baştan söyleyelim: 1923'te (elbette öncesi var) Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Osmanlı imparatorluğunun yıkıntıları üzerinde kurdukları devlet burjuva bir Cumhuriyet’ti. Üstelik, siyasal olarak baştan aşağı gerici, daha doğarken eli komünistlerin kanına bulanmış bir burjuva Cumhuriyet idi.
Devam edelim. Kemalist iktidar, burjuva sınıfı güçlendirerek bir sermaye birikimi gerçekleştirmek için pervasız bir sömürünün uygulandığı ve bu hayasız sömürü ortamında ortaya çıkabilecek toplumsal patlamaları önlemek için toplumun emekçi sınıfları üzerinde sert ve yoğun bir terörün uygulandığı bir tarih kesitinin burjuva iktidarıdır.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurdukları burjuva cumhuriyet, ne emekçi sınıfların, Kürt halkının cumhuriyeti idi, ne de gerçek anlamda emperyalizme karşı bir cumhuriyet idi. Sosyal reformist partilerin ve çevrelerin Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıflarını bu konuda aldatmak; Mustafa Kemal ve iktidarı hakkında yanıltmak için öne sürdükleri iddiaların başında, bu iktidarın antiemperyalist bir karaktere sahip olduğu iddiası gelmektedir.
Bu iddia, kemalist iktidarı olduğundan farklı göstermeye çalışan tüm diğer iddialar gibi gerçek dışıdır. Bu konuda Komünist Enternasyonal, Kemalist iktidarın emperyalizmle uyuşmaya hazır bir iktidar olduğunu yoruma gerek bırakmayacak açıklıkla ortaya koymuştur. Şöyle:
“Emperyalizmle uyuşmaya hazırlık olarak Milliyetçi hükümet, sizin gerçek temsilcilerinizi yok etmek ve onları dışarıdaki dostlarından ayırmak istemektedir. Komünist Enternasyonalin Dördüncü Kongresi bu barbarca hareketi (Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz'de katledilmeleri kastediliyor -bn) protesto eder ve....”
Kemalistlerin emperyalizmin açık işgaline karşı silahlı bir mücadele verdikleri doğrudur. Ancak, Kemalistlerin bu mücadelesi onların emperyalizme düşmanlıklarından değil, fiili işgali sona erdirerek, emperyalizmle daha uygun koşullar altında işbirliği yapma amacının sonucudur. Haliyle, kemalistlerin antiemperyalistlikleri, emperyalizmin açık işgaline karşı çıkma ile sınırlıdır. Bu olgu, bir makalenin sınırlarına sığmayacak kadar bolca kanıtla kanıtlanabilir.
Bir örnek yeter. Ermeni ve Rum burjuvazisini tasfiye ederek yerine Türk tüccarlarını ikame etmek amacıyla kurulan Milli Türk Ticaret Birliği'nin kuruluş amacını dönemin etkili adamlarından Ahmet Hamdi Başer şöyle açıklıyordu:
“Ticari boşluğu süratle Türk tüccarının doldurmasını sağlamak...bunun için Avrupa ve Amerika'nın büyük ticari müesseseleriyle doğrudan doğruya temaslar kurulmasına çalışmak, onlara Türk olmayan temsilciler yerine Türk işadamlarını tavsiye etmekti.”
Kemalist iktidar bir yandan bu amaçlarla böyle bir “birlik” kurarken, öte yandan ve aynı zamanda geniş çaplı komünist tutuklamasına girişiyor. Şu gelişmeler zinciri bile tek başına Kemalist iktidarın burjuva sınıf karakteri ve emperyalizmle uyuşmaya hazırlığı hakkında fikir vermeye yeterli: 1920 Ekim ayı başında resmi TKP Kemalist iktidar tarafından kurulur. 1921'de Mustafa Suphi ve yoldaşları Karadeniz'de boğdurularak katledilirler. 1922'de, içlerinde komünistler de olmak üzere, geniş çaplı tutuklamalar başlar. Bu gelişmeler zinciri, kemalist iktidarın sadece burjuva olduğunu değil, onunla birlikte yüksek bir sınıf bilincine ve bunun devamı olarak, keskin bir antikomünist tutuma sahip olduğunu gösterir.
Adında “komünist” kavramı da bulunan sosyal refromist parti ve çevrelerin Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfına, yoksul, ezilen, sömürülen halklarına sevdirmeye çalıştıkları Cumhuriyet ve Kemalist iktidarın gerçek sınıf içeriği işte budur.
Devrimci komünistlerin bu burjuva cumhuriyete ve Kemalist iktidara karşı tutumuna gelince; Engels bunu mükemmel biçimde tarif ediyor:
“Ama her hükümet biçimini olduğu gibi cumhuriyeti de içeriği belirler; bir burjuva egemenlik biçimi olduğu sürece, bize, herhangi bir monarşi kadar hasımdır (yalnızca bu husumetin biçimleri farklıdır)”
Adlarında “komünist” kavramı da olsa, sosyal reformist parti ve çevrelerin Engels'in bu sözlerine rağmen burjuva cumhuriyete ve Kemalist iktidara karşı yaklaşımlarında bir değişiklik olmayacağından kuşkumuz yok. Onlar, Engels böyle dedi diye burjuvaziye ve kapitalizme ilişkin yaklaşım ve düşüncelerinden vazgeçecek değiller.
Fakat, devrimci gençlik ve bu sosyal reformist partilerin saflarında kazara bulunan öncü devrimci işçiler bu burjuva uzlaşmacı düşünceye gözlerini kapayamazlar.