18.yüzyılın son Fransız Kraliçesi Marie Antoinette'in yoksul kitleler için söylediği “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünün Fransız Büyük Burjuva devriminin fitilini ateşlediği söylenir. Kraliçenin ağzından böyle bir sözün gerçekte çıkmış olup olmamasının bir önemi yok. Söylentinin kendisi açlık ve yoksulluktan bunalmış Fransız halkını ateşlemeye yetmişti.
Yaklaşık iki yüz küsur yıl sonra, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un, “Alman seçmenleri ne düşünürse düşünsün, Ukrayna'ya silah ve para aktarmaya, destek vermeye devam edeceğim” sözleri ekonomik krizden bunalmış Alman yoksul, emekçi kitlelerini çileden çıkarır mı; bilemeyiz.
Fakat Alman halkının Alman hükümetine diş bilediğini her gün görüyoruz. Gösteriler, grev ve diğer işçi eylemleri hız kesmiyor. Başbakan Olaf Sclolz “Halk buluşmaları”ında yuhalanıyor, Alman halkına duş almak yerine bez ile silinmeyi öneren Baden-Württemberg Eyaleti'nin Başkanı Yeşiller Partisi üyesi Winfried Kretschmann yuhalanıp konuşturulmuyor. Annalena Bearbock, belli ki, Alman halkının karşısına çıkmayacak kadar akıllı!
Alman emekçileri ve gençliği, Alman şehirlerinde sokaklara akmaya başladılar. Twitter'da gezinen bir haber ve video görüntüsü şöyle: “Yüzlerce Alman yurttaşı, Ukrayna'ya silah sevkiyatını protesto için Alman şehirlerinin sokaklarına indi. Kassel'de Rheinmetall tekelinin silah üreten fabrikasının girişini bloke ettiler. Polis, onlara karşı cop ve gaz kullanmak zorunda kaldı.”
Almanya böyle, fokur fokur. Ya diğer Avrupalı devletler? Örneğin Çekya, bu küçücük ülkede, yetmiş bin kişi, hükümetin Ukrayna politikasını protesto ederken, artan enerji fiyatlarına karşı isyan bayrağını çekti. “Bu bizim savaşımız değil, başbakan belki Ukraynalı, belki Brükselli ama asla bir Çek değil.” düşüncesi protestocuların ortak fikriydi. Bohemya ve Moravya Komünist Partisi eylemin örgütleyicileri arasındaydı.
Hollanda ve İngiltere'de çiftçiler, demiryolu işçileri, posta işçileri, İspanya'da havayolu işçileri eylem halindeler. Elektrik faturalarını sokakta yakan İtalyanlar, traktörleriyle şehri işgal eden Belçikalılar, Eylül ayında greve hazırlanan Fransızlar... liste böyle uzayıp gider.
Avrupa hükümetlerinde ve egemen sınıflarında korku dağları sarmış durumda. Ayaklanma ve devrim korkusu hepsinin uykusunu kaçırıyor. Örneğin, Çekya Adalet Bakanı bunu açıkça itiraf ediyor.
“Eğer Avrupa çapında bir çözüm bulunmazsa enerji krizinin Çekya siyasi sistemi için son derece önemli sonuçları olacak, durum Avrupa Birliği’ni de tehdit etmeye başlıyor ve devrime evrilme riski taşıyor.” Ah! Bir de “bizim” sosyal reformistlerimiz bu “risk”i bi görseler...
Evet, olayların “devrime evrilme riski” artık açık açık konuşuluyor. Macaristan Dışişleri Bakanı, Batı Avrupa'nın enerji politikasının “asteroit hızıyla” çöküşe doğru gittiğini söylüyor. Macaristan'ı sürecin dışında tutan Dışişleri Bakanı, Batı Avrupa hükümetlerinin propagandasını “liberal afyon” diye tanımladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Tüm bu liberal uluslararası afyon, neredeyse asteroit hızıyla büyük çöküşe yaklaştığı için önümüzdeki sürede Macaristan’a baskı artmaya devam edecek. Er ya da geç perde düşecek. Kral çıplak. Isınma var ya yok. Ancak enerji kaynakları varsa vardır.”
Elbette emperyalist hükümetler bu “risk”in farkındalar ve önlemlerini almaya başlamışlar bile. Bu hükümetlerin başında Alman hükümeti ve devleti geliyor. İşte haberi:
“Alman Savunma Bakanlığı, 1 Ekim'den itibaren bakanlığa bağlı olarak kurulan Bölgesel Komutanlık (TerrFüKdoBw) birliklerinin şehirlerde devriye gezeceğini açıkladı.”
Kamuya yapılan açıklama yeni, ama Alman Savunma bakanlığı bu emri vereli neredeyse iki ayı buluyor: 13 Haziran!.. Gerekçesini de şöyle açıklamışlar:
“Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, silahlı kuvvetlerin komuta teşkilatını ulusal ve ittifak savunmasının gereklilikleriyle daha yakından uyumlu hale getirme ihtiyacının altını çizdi.”
Şüphesiz, Rusya, burada bir bahane olarak duruyor. Alman hükümeti olayların bir devrime evrilme riskinin kokusunu almış, ona uygun hareket ediyor, önlem alıyor. Almanya'yı öteki emperyalist-kapitalist Avrupa devletlerinin takip edeceğinden kuşku duyulmamalı. Üstelik, devrim riski, “çevre ülkeler” olarak diğer küçük ülkelerde, merkez ülke olarak Almanya'dan çok daha fazla.
“Elbette ki, şiddetli patlamalar, burjuva gövdesinin yüreğine, merkezine vurmadan önce uç bölümlerinde meydana gelmek zorundadır, çünkü merkezde denge olanağı uç bölgelerdekinden daha fazladır.” Marx.
Marx zamanında, 19. yüzyılda burjuva merkez, İngiltere idi. Ama şimdi koşullar çok değişti ve artık tek merkezden söz etmek mümkün değil. Almanya, Fransa, İngiltere ve bir parça İtalya Avrupa kıtası için “merkez” kabul edilebilir. Fakat, değişen başka önemli koşular da var. Bunların başında kapitalist ekonomilerin karşılıklı bağımlılığının iki yüzyıl öncesiyle kıyas kabul etmeyecek derecede gelişmiş olmasıdır.
Bundan şu basit ve kolayca anlaşılabilir sonuç çıkar ki, herhangi bir “çevre” ülkede patlak verecek bir devrim, büyük bir hızla domino etkisi gösterecek. Emperyalist hükümetler, devrim tehdidine karşı bir yandan baskı ve terör baltalarını bileyleyerek hazırlık yapıyorlar; ama öte yandan dünyayı kana boğacak bir savaş hazırlığı da gözlerimizin önünde sürüyor. Nitekim, İngilizler “nükleer düğmeye basmaya hazır” olduğunu ilan eden Liz Truss'ı başbakan seçtiler. Bir devrimi önlemenin ve kapitalist üretim biçimini sürdürmenin çaresi olarak...
Fakat, burjuvalar, her zamanki darkafalıklarıyla şu olguyu hesaba katmıyorlar: Avrupa işçi sınıfı, emekçileri ve gençliği daha şimdiden ayakta. Üstelik daha işin başındayız. Baskı ve terör önlemleri kızgın bir işçi sınıfı ve emekçi halk üzerinde ateşe dökülmüş benzin etkisinden başka bir şey yapmaz.
Üstelik, ayağa kalkan sadece Avrupa işçi sınıfı değil. Bütün kıtalardaki işçi sınıfı ve emekçi halklar kendi egemen burjuva sınıflarına karşı ayaktalar.
Küresel iç savaştan sonuç alamayan dünya burjuvazisi, dünyayı topyekun bir savaşa sürükleyerek ayakta kalmaya çalışıyor.
Ama giderek yayılan, genişleyen ve derinleşen devrim, dünya burjuvazisine bu fırsatı vermeden yeni bir dünyanın kapılarını açacak. Henüz işin başında sayılırız ama tarih devrime doğru akıyor. Çekilen acılar ve duyduğumuz çığlıklar yeni bir dünyanın doğum sancılarıdır!
Yeni bir dünya doğuyor!