Stepne'nin anlamını herkesin bildiğinden eminiz. Özellikle, araba sürücüleri, kamyon, TIR şoförleri... Yedek lastiktir, el altında bulundurulur ve ihtiyaç halinde kullanıma alınır.
Yedek olma hali sadece tekerlekli araçlarda değil, burjuva politikasında da geçerli. Burjuva sınıf, egemenliğini güvence altına almak babında tedbir olarak, burjuva partilerden birini hükümet partisinin yedeği olarak el altında tutar. Görevi, hükümet eden burjuva partiye -dinci, faşist vb- zor durumlarda koltuk değneği olmaktır.
Bu, bizde CHP'dir. Leninist Parti, dinci faşist partinin iktidara geldiği ilk dönemlerden başlayarak, dinci faşist parti ve iktidara koltuk değneği olma görev ve işlevinin CHP'ye biçildiğine işaret etti. Her zor durumda dinci faşist partiye can simidi atmayı; onu zor durumdan çekip almayı CHP kendine görev bildi. Görevlendirilmişti; görevini büyük bir istek ve şevkle yerine getiriyordu; halen de öyle.
Kendi yasalarına ve anayasalarına göre “muhtar” bile olamayacak RTE'ye başbakanlık yolu Deniz Baykal'lı CHP tarafından açıldı. Kritik referandumlarda “yetmez ama evet”çilerle birlikte dinci faşist iktidarın sağlamlaşması için elinden geleni yaptı.
“Adam kazandı” sözüyle, aldığı oylar sayılmadan RTE'yi Cumhurbaşkanı ilan etmek dahil, CHP'nin dinci faşist iktidara kritik anlarda, kırılma noktalarında yaptığı hizmetler saymakla bitmez. Bu hizmetlerin son örneği, bir kaç gün önce ortaya çıktı. Gazete haberinin başlığı şöyle: “Kılıçdaroğlu, ‘Hacıbektaş'ta Erdoğan'ı’ karşılayın talimatı vermiş”
Haberin veriliş biçimi belki de haberin kendisinden önemli. Açık bir mesaj veriliyor. Mesajın adresi, mesajın kendisi kadar açık: Recep Tayyip Erdoğan. Haberin doğruluğundan şüphe etmek için hiç bir neden yok. Haber, hem Kılıçdaroğlu'nun meşrebine, geçmişine uygun hem de haberi veren kişi, Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı.
Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı şöyle diyor:
“Evvelki akşam Genel Başkanım Sayın Kılıçdaroğlu ile görüştüğüm zaman; ‘belediye başkanı ile görüştüğünü talimat verdiğini, Cumhurbaşkanının karşılamasına katılmasını, protestoya meydan verilmemesi talimatını verdiğini’ söyledi.”
Kitle desteği güneş altındaki yağ gibi eriyen dinci faşist iktidar ve onun başının en nefret ettiği toplumsal kesim oldukları halde Alevilerin desteğini almak için ne taklalar attığını; adını ağzına bile almadığı Cemevleri'ni ziyaret ettiğini biliyoruz. Bu ziyaretin ve ona aracılık eden şahısların büyük bir tepkiyle karşılaştıklarını da biliyoruz.
İşte tam bu ortamda, RTE, aynı çabanın devamı olarak Hacıbektaş etkinliklerini ziyaret etmeye karar vermiş. Tepki ve protestoların gelmesi kaçınılmaz. Protesto ve yuhalanma belki de RTE'nin tüm planlarını altüst edecek, ucu açık gösterilere bile yol açabilecekti. Kritik bir karar ve kritik bir ziyaretti. Birilerinin imdada yetişmesi gerekiyordu. Kılıçdaroğlu ve partisi CHP'nin imdada çoktan yetiştiğini onun yardımcısından öğreniyoruz.
Kılıçdaroğlu ve partisinin Türkiye ve Kürdistan halklarına düşmanlıkları saymakla bitmez. “Kandil'i yerle yeksan etme” sözü mü istersiniz, dinci faşist iktidarın her savaş tezkeresine onay vermek mi istersiniz, ne isterseniz bunların marifetleri arasında bulursunuz. “Helalleşme” numarasıyla iki ülkenin emekçi halklarını bir kez daha oyuna getirmeye çalışan bu şahıs ve partisi aslında görevlerini yerine getiriyorlar ve tam da bu nedenle fazla söz söylenmeye değmez.
Bunlar tamam da ya kendisini sosyalist, komünist olarak tanımlayıp bu gerici burjuva partisi ve liderinin peşinden gidenlere ne demeli?
Kendilerini “sol”da tanımlayan yasal sosyal reformist partilerinin hemen hemen tümü, görevi dinci faşist iktidara kritik anlarda destek vermek ve iki ülkenin emekçi sınıflarını burjuvazi hesabına aldatmak olan bu şahsın ve partisi CHP'nin peşinden gidiyorlar.
Örneğin EMEP Genel Başkanı, dinci faşist iktidarın stepnesi bu gerici burjuva partisine şöyle çağrı yapıyor:
“CHP'ye başından beri çağrımız şu oldu. Buyrun, gelin. Demokrasi Cephesi burada. Burada bir seçenek oluşturalım. Ama CHP hiçbir zaman bu çağrılara yanıt vermedi. Ben her yerde bunu ifade ettim..”
Fazla söze gerek var mı? “Proleter sosyalistimiz” gerici burjuva partisinin sınıf karakterini emekçi sınıflara anlatacağına, bu gerici burjuva partiyle yan yana gelmek için can atıyor. Neyse ki, CHP'nin ağırdan aldığı ve bu sosyal reformistlerimizi ciddiye almadığı yine kendi sözlerinden anlaşılıyor. Çağırıp duruyorlar ama çağrıların hiç birine yanıt bile vermemiş CHP.
Diğer sosyal reformistlerin EMEP'ten geri kalır yanı yok. Hepsi de CHP ile yan yana gelmek için can atıyorlar. Örneğin, yeni TİP diyebileceğimiz partinin Genel Başkanı EMEP'ten daha ileri giderek, sadece CHP'ye değil, gerici-faşist “Millet İttifakı”na çağrı yapıyor. Biz sizin göstereceğini adayın peşinden gitmeye dünden teşneyiz, yeter ki, Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir aday çıkarmayın karşımıza diyor. Kendisi ve partisini bu gerici-faşist ittifakın parçası sayan şu ifadeleri kullanmaktan da geri kalmıyor:
“Ekmeleddin İhsanoğlu gibi örnekler getirmeyin karşımıza. Getirdiklerinde kaybettiğimiz açık, niye aynı yenilgiyi tekrar yaşayalım?”
Evet evet... Sosyal reformistler, burjuvazinin herhangi bir atına oynadığınız her seferinde kaybediyorsunuz. Ama EMEP ve TİP genel Başkanlarını sosyal reformist siyasetin “acemisi” saymak gerek. Fazlasıyla açık veriyor, burjuva işbirlikçi yüzlerini olduğu gibi ortaya seriyorlar. Görmemek mümkün değil.
Öyle olmayanları, biraz daha kurnazca davrananları da var! Örneğin, TKP Genel Sekreteri, “Millet İttifakı” denen gerici-faşist bloku destekleyeceklerini öyle, önceki örneklerimiz gibi, dobra dobra değil, karnından konuşarak, kelimeleri ağzında yuvarlayarak, ilk bakışta anlaşılmayacak hale getirerek anlatıyor. TKP Genel Sekreteri'nin “sohbet” ettiği gazetecilerden biri haberi şöyle veriyor:
“Kemal Okuyan cumhurbaşkanlığı için mutlaka bir aday çıkaracaklarını belirtirken, seçim sürecinde Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasında başa baş bir durum ortaya çıkması halinde sonuca muhalefet adına olumsuz etki edecek bir adım atmayacaklarını da belirtti.”
Bu karından konuşmayı günlük dile çevirirsek, demek istiyor ki “komünist”imiz, “Millet İttifakı”na hemen destek vermeyecekler. Başa baş bir durum olursa o zaman destek verecekler. Peki, başa baş bir durumun ortaya çıkıp çıkmadığı ne zaman ve nasıl anlaşılacak? Sandıklar kurulup oylar sayılmadan başa baş bir durum ortaya çıktığı anlaşılabilir mi? Elbette anlaşılamaz. Yani “komünist”imiz, büyüklere “masallar” anlatıyor. Türkçesi, aslında bakmayın siz bizim aday çıkaracak oluşumuza, “muhalefet adına olumsuz etki edecek bir adım atmayız”; yani, muhalefetin adayını destekleyeceklerini demeye getiriyor.
Bu durumda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Dinci faşist parti ve iktidarı CHP’ye; CHP cümle sosyal reformist partilere; cümle sosyal reformist partiler kendilerinden bir türlü kopamayan oportünist hareketlere yaslanmış gidiyorlar.
Birleşik devrim burjuva toplumu çalkaladıkça sütteki yağ tanecikleri gibi aynılar aynı yerde toplaşıyorlar.