Irak ve G. Kürdistan'da geniş bir alanı işgal altında tutan faşist devlet, yeni bir katliam gerçekleştirdi. Türk ordusu, G.Kürdistan'nın Duhok iline bağlı Perex köyünde piknik yapan sivil halkın üzerine hava araçlarıyla saldırarak, aralarında bebek, çocuk ve kadınların da olduğu dokuz insanı katletti.
Bu ne ilk ne de son katliamdır. Faşist devletin Kürdistan'ın farklı parçalarındaki varlığı sürdükçe bu katliamlar da sürecek. Bu katliamlar, faşist devletin Kürt halkının özgürlük mücadelesini kanla boğma politikasının bir sonucudur. Bu yüzden faşist devlet varlığını sürdürdükçe onun ilhak, işgal, yeni yeni topraklara yayılma politikaları ve bu politikaların sonucu olarak Kürt halkı üzerindeki katliamları da sürecek.
O halde hemen bir ara sonuca ulaşabiliriz: Bu katliamlara son vermenin tek yolu faşist devletin varlığına bir devrimle son vermektir.
İkinci ara sonuç, toplumsal barış, uzlaşma, ne olduğu belirsiz, her tarafa çekilebilen ve özellikle Kürt halkını aldatmaktan başka bir işe yaramayan “çözüm” söylemleri faşist devletin işine yarayan boş demagojilerdir. Çünkü faşist devlet ayakta ve hayatta kaldığı sürece, ne toplumsal barış, ne uzlaşma ne de Kürdistan sorununda halkların yararına bir “çözüm” mümkündür.
Faşist devlet sivil halka yönelik bu katliamları niçin yapar? Çok özet olarak söylersek, yıldırmak, korkutmak ve nihayetinde göç ettirerek o toprakları insansızlaştırmak... Askeri işgal ve toprakların ilhakı için gerekli koşullardan ilki budur.
Onun için, faşist devlet, bu katliamları, tıpkı Roboski'de olduğu gibi son derece planlı, sistemli ve bilinçli biçimde gerçekleştiriyor.
Bu gerçek, faşist devleti bu tür katliamlardan kaçınmaya, dahası, bu katliamları bizzat devletin gerçekleştirdiğine dair bilgi üzerine şüpheler uyandıracak açıklamalar yapan sosyal reformistlerin nasıl da devletin koltuk değneği gibi çalıştıklarını gösteriyor.
Bir örnek: EMEP, Zaxo katliamı üzerine yaptığı açıklamada, bu katliamın faşist devletin yaptığına dair bilgiyi “iddia” düzeyine indirgiyor arkasından bu “iddiaların derhal aydınlatılması” için çağrı yapıyor. Yani EMEP'e sorarsanız, Zaxo katliamını faşist devletin yaptığı bir iddiadan ibarettir. İşte o sözler:
“Sivillere yönelik katliam asla kabul edilemez. Vahim iddialar derhal aydınlatılmalı, TBMM’de hızla Zaho için Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bölgeye insan hakları örgütleri ve bağımsız gözlemci heyetler gönderilmelidir.”
Peki, EMEP'e göre, kim araştırmalı? Elbette “TBMM”. EMEP, katliamın araştırılmasını, faşist devletin bir kurumuna, üstelik laklakhane bile olmayan, tepeden tırnağa faşizmin “şak dediğini tak yapan” kuruma havale ediyor. Yani faşist devletin doğrudan ve kesin sorumluluğunu örtecek bir kuruma havale ediyor.
Ama, sosyal reformistlerin devleti koruma çabalarını açığa çıkaran daha beter ifade de var. EMEP, “Zaxo'da sivillere yönelik saldırı nereden gelirse gelsin kınıyoruz” sözüyle aslında, katliamın faşist devletin dışında başka güçler tarafından da yapılmış olabileceğini ima ediyor.
Eh, emperyalistlerin katliam karşısındaki tutumu da, öz olarak, sosyal reformistlerden farklı değil.
ABD, “gelişmeleri dikkatle takip ettiğini” açıkladı. AB, “olayın soruşturulması çağrısında” bulundu. Almanya, "Saldırının sorumlularının kim olduğunun ve ayrıntılarının acilen açıklığa kavuşturulması gerektiğini" söyledi, İngiltere, “ciddi endişelerini” bildirdi. Liste böyle uzayıp gider. Ortadoğu'da, Türkiye'nin en sadık adamı olan Barzani bile katliamı “kınamak, üzüntülerini, endişelerini” bildirmek ve “olayın derhal soruşturulmasını” -şu derhal kelimesi bu konuda ne kadar da gülünç duruyor- zorunda hissetti kendisini.
Şimdi okur daha iyi görüyor mu, şu sosyal reformistlerle egemen sınıflar, emperyalistler arasındaki arasındaki tutum benzerliğini...
Devrimci bakış açısının, Kürt halkının özgürlük hakkından yana olanların bilinç ve yaklaşımının sosyal reformistlerin bakış açısı ve yaklaşımıyla alakası yok. Devrimci bakış açısı, özgürlük hakkı için savaş halindeki bir ulusa, hiç bir bilinç bulanıklığına yol açmayacak şekilde gerçekliği tüm açıklığı ile anlatmayı ve kurtuluş yolunu göstermeyi gerektirir. Bilinmezlik, muğlaklık, faili “temize” çıkaracak yollar önermeyi değil.
Okur, bir EMEP'in açıklamasına bir de şimdi aktaracağımız KCK açıklamasına bir baksın. Açıklamadan bir bölüm şöyle:
“Başta BM,ABD, NATO, AB, bölgesel gericilikten ve Kürt işbirlikçiliğinden destek ve onay alan faşist TC soykırım politikalarında hiç bir sınır tanımamakta, sivil ve gerilla ile birlikte Kürdistan doğasını da yok etmekte, yakıp yıkmaktadır”
Doğrusu budur. Doğrusu, faşist devletin katliamcı karakterini sergilemenin yanında, bunun devletin Kürdistan devrimini kanla bastırma politikasının sonucu olduğunu; emperyalistlerin, ABD, NATO ve AB'nin bu işin arkasında olduğunu Kürt halkına anlatmaktır. Doğrusu, Kürt halkına, devrimden başka kurtuluş yolu olmadığını, “barış, uzlaşma, demokratik çözüm” gibi söylemlerin faşist devletin işine yarayan birer aldatmacadan ibaret olduğunu izah etmektir.
Sosyal reformistler çaresizdir çünkü yaşam devrimden, devrimci politikalardan yana akıyor.