Sınıf bilinçli devrimci öncü işçiye işçi sınıfının birinci görevi nedir diye sorulsa vermesi gereken yanıt son derece nettir: Siyasal iktidarı ele geçirmek. Sorunun sağından-solundan dolanıp duran sosyal reformist, uzlaşmacı partilerin karartmaya çalıştıkları temel sorun budur.
Sosyal reformist partiler, işçi sınıfının bu en başta gelen görevini doğrudan ve açıkça karartma yoluna gitmezler. Burjuva sınıfa bu hizmetlerini dolaylı ve dolambaçlı yollardan yaparlar. Onlar da siyasal iktidarın ele geçirilmesinden söz ederler. Ama, birincisi, ona gelmeden önce yapmamız gereken çok şey var derler ve bu “birinci” görevi çıkmaz ayın son çarşambasına ertelerler.
İkincisi, siyasal iktidarın ele geçirilmesi görevini bir devrime değil, burjuva parlamentoda çoğunluğun elde edilmesine bağlarlar. Somut olarak konuşursak, 1960'lı ve 1970'li yıllarda TİP bu anlayışın tipik temsilcisiydi. TİP, işçi sınıfının, sosyalistlerin siyasi iktidarı parlamenter yoldan ele geçirebilecekleri düşüncesinin ilk ve en iyi bilinen temsilcisiydi.
Arkasından TİP'i takip eden günümüzün sosyal reformist partilerinin tümünün ortak çizgisi bu anlayış olmuştur. Burjuva parlamentoda çoğunluğu elde ederek siyasal iktidarı ele geçirmeyi önermek, işçi sınıfına asla başaramayacağı yoldan gitmeyi önermektir. Sosyal reformist partilerin hem geçmişte hem de bugün yaptıkları tastamam budur.
Oysa Marx, daha 1848 devrimleri sırasında şu yaşamsal tespiti yapmıştı: “Bürokratik-askeri aygıtı ezmek her gerçek halk devriminin önkoşuludur” İşçi sınıfının burjuva egemenliği, sermaye sınıfı iktidarını yıkarak iktidarı ele geçirmesinin başka yolu yok.
Öyleyse, başta eksik bıraktığımızı şimdi tamamlayabiliriz: Demek ki, işçi sınıfının birinci görevi, siyasal iktidarı, bürokratik-askeri aygıtı, faşist devleti ezecek gerçek bir halk devrimiyle ele geçirmektir. Sadece siyasal iktidarın ele geçirilmesinden söz edip, bu ele geçirmenin zora dayanan bir devrimle gerçekleşeceğinden tek kelimeyle olsun söz etmemek katıksız sosyal reformizmdir. Günümüz sosyal reformistlerinin, kitleleri aldatmak için, çoğunlukla başvurdukları yol budur.
Hepsi siyasal iktidarın ele geçirilmesinden söz ederler. Ama, birincisi, ona gelmeden önce, “AKP-MHP faşizmini geriletmek, tek adam rejiminden kurtulmak, hak ve özgürlükleri genişletmek gibi görevlerimizi yerine getirmeliyiz” derler. Elbette bu görevlerin başarılması için CHP ile ittifak kurmak gerekir diye eklerler. Bu arada “CHP ile ittifak” dedikleri şeyin bir burjuva partiyi iktidara taşımak anlamına geldiğinin de altını çizelim. İkincisi, yine bu görevin devamı ve kaçınılmaz sonucu olarak, sandık/seçim yolunu gösterirler.
Türkiye ve Kürdistan'da bir ayaklanma havası olduğu gerçeği artık tartışma götürmüyor. Emperyalistler, yürek ağızda bir şekilde Türkiye'nin düşecek ilk domino taşı olacağı beklentisi içindeydiler. Sri Lanka'nın Türkiye'den önce patlamasını büyük bir şaşkınlık içinde karşıladıklarını itiraflarından anlayabiliyoruz.
Bu ayaklanma-devrim koşullarında sadece devrimci görevleri yerine getirmek için değil ama devrimci olarak kalabilmek için dahi, sınıf bilinçli devrimci öncü işçilerin siyasal iktidarın bir devrimle ele geçirilmesini birinci görev olarak önlerine koymaları bir zorunluluktur. Özellikle bu devrimci koşullarda siyasal iktidarın bir devrimle fethi ve işçi sınıfının, emekçilerin eline verilmesi birinci görev olarak önümüzde duruyor. Bu devrimci görevin önüne, ister “tek adam rejimini yıkmak”, ister “AKP-MHP faşizmini geriletmek” ya da başka bir bahaneyle olsun, seçim/sandık koyanlar; parlamentoyu işaret edenler; CHP ve diğer gerici/faşist partilerin iktidara taşınması için çabalayanlar iki ülkenin emekçi sınıflarını aldatıyor, onlara ihanet ediyorlar.
Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfının, emekçi halklarının önüne ilk ayaklanmada, burjuva iktidara, faşist devlete yönelecek ilk büyük saldırıda bütün iktidarın ele geçirilmesi hedefini koymalıyız. Bu büyük devrimci hedef, iki ülke proletaryası ve emekçi yoksul halklarının taşıdıkları büyük, yıkıcı devrimci enerjiyi açığa çıkarmanın da tek yoludur. Kitlelerin potansiyel olarak taşıdığı büyük devrimci enerjiyi açığa çıkarmanın yolu, onların önlerine böyle büyük devrimci hedefler koymaktır. Kitleler ancak böyle büyük devrimci hedefler için ölümüne bir savaşım içine girerler.
Bu, Leninistlerin ve sınıf bilinçli devrimci öncü işçilerin propaganda ve ajitasyonlarının içeriğini de belirliyor. Bir devrimle birlikte kurulacak Geçici Devrim Hükümeti ve bu hükümetin derhal alacağı devrimci önlemler iki ülkenin emekçi sınıflarına açıklanmalıdır. Bu açıklama ve bilinçlendirme faaliyeti, aralıksız sürdürülerek iki ülkenin emekçi sınıflarının bilincine kazınmalı.
Türkiye'nin “bir domino taşı” gibi düşeceği günlere hazırlık olarak şimdi yapılması gereken budur.