Elbette, Avrupa'nın belli başlı ülkeleriyle Rusya arasında fiilen başlamış olan savaş resmen ilan edilmiş değil.
Ama bunun ne önemi var? Savaş son derece pratik bir eylemdir; çoğunlukla da ilan edilmeden başlar. Başka bir ifadeyle, istim arkadan gelir; savaş fiilen başladıktan ve belli bir aşama kaydedildikten sonra ilan edilir. Sovyetler Birliği'ne karşı Hitler Almanya'sı -ve esasında tüm emperyalist devletler- savaşı başlatırken, başlatmadan önce resmen bir savaş mı ilan etmişlerdi? Dahası, SSCB'ye karşı savaş gerçekte 22Haziran 1941'de mi başlamıştı? Sorular çoğaltılabilir ama tüm bunlardan tek bir sonuç çıkar ki o da şu: Böylesi büyük tarihsel olaylar için kesin bir “başlangıç” tarihi tespit etmek neredeyse mümkün değil.
O halde günümüze gelelim ve emperyalistlerin Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı açtıkları savaşa doğrudan, resmen, müdahil olacakları eli kulağında görünen bir Avrupa savaşının gerçekte başlamış olup olmadığına bakalım.
Emperyalistlerin savaşa girme konusundaki istek ve eğilimleri için uzağa gitmeye gerek yok. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un, zikzaklı da olsa, son on-onbes gün içinde yaptığı açıklamalar ve pratik girişimleri bu konuda yeterince aydınlatıcı.
Macron, Elize Sarayı'nda düzenlediği Ukrayna toplantısında savaşa girebileceklerini şu cümlelerle açıkladı:
“Rusya'nın yenilgiye uğratılmasının Avrupa'da güvenlik ve istikrar için vazgeçilmez olduğuna inanıyoruz” diyen Macron, Ukrayna'ya asker gönderme konusunun göz ardı edilemeyeceğini söyledi. Macron “Bu aşamada... sahaya asker gönderme konusunda bir fikir birliği yok.” dedi, ancak “Hiçbir şey dışlanmamalı. Rusya'nın kazanmaması için yapmamız gereken her şeyi yapacağız.”
Saldırganlıkta başa geçmeye çalışan bu emperyalist devletin, Fransa'nın, “yapacağız” dediği şeyi zaten yapmakta olduğunu anlamamız lazım. Macron'un bu açıklamalarına daha sonra kimi emperyalist devletlerin karşı çıkması bir anlam ifade etmiyor. Çünkü tümünün gerçek fikri, gerçek politikaları tam da Macron'un “Hiçbir şey dışlanmamalı. Rusya'nın kazanmaması için yapmamız gereken her şeyi yapacağız” sözleriyle anlattığı gibidir.
Macron, bu sözlerinden hemen sonra, Ukrayna'ya asker gönderme konusunda kendisiyle hemfikir devletlerle bir “koalisyon” kurma girişimi başlattığını ilan etti. Hazırlıklara kendi ülkesindeki güçleri kendi etrafında toparlamakla başladı. Macron, kendisiyle görüşen Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Roussel'un Rusya'ya karşı savaşa girme konusunda kendisine sorduğu “kırmızı çizginiz var mı” sorusuna şu yanıtı veriyor: “ hayır artık sınırlar olmamalı, çatışmanın özü değişti.”
Ama şimdi, Polonya Dışişleri Bakanı'nın açıklamasıyla tüm bunların yalan olduğunu, emperyalist devletlerin, dolaylı biçimde değil, doğrudan savaşa dahil olduklarını, Ukrayna'ya her türlü desteği vermekle yetinmediklerini, bizzat kendi askerleriyle savaş girdiklerini anlamış olduk. Emperyalistlerin bu sırrını, Polonya Dışişleri Bakanı ifşa etti. Polonya Dışişleri Bakanı, 10 Mart tarihinde yayınlanan açıklamasında aynen şöyle diyor: “Bazı NATO ülkeleri Ukrayna'ya askerlerini gönderdi bile.”
İşte bu kadar! Emperyalistlerin, kendi halklarını aldatmak, oyalamak için kullandıkları “biz savaşa dahil değiliz, sadece Ukrayna'yı destekliyoruz” biçimindeki tüm söylemlerinin, tüm açıklamalarının birer yalandan ibaret olduğu ortaya çıktı.
“Bazı NATO ülkeleri”nin askerleri Ukrayna'da, Rusya'ya karşı savaşıyorlar. Aslında bu, herkesin bildiği bir “sır” idi. Polonya Dışişleri Bakanı, herkesin bildiği bu “sırrı” ifşa etmiş oldu; hepsi bu!
Tam da bu sırada, hemen hemen aynı gün, saldırganlıkta diğer emperyalistlerle yarışan İngiltere'nin Dışişleri Bakanı, Ukrayna'da çözüm “ancak güç yoluyla olur” sözleriyle gerçek niyet ve politikalarını ortaya koydu. David Cameron, Sueddeutsche Zeitung gazetesine röportajında, “Ukrayna’yı desteklemek istediğimizi ancak aynı zamanda barış sürecini de desteklemek istediğimizi söylersek ne ilki ne de diğeri sonuç verir. Adil barış ancak güç yoluyla elde edilir...” açıklamasında bulundu.
Halk arasında buna “takke düştü kel göründü” derler. İngiltere Dışişleri Bakanı, Macron'un “Rusya'nın kazanmaması için yapmamız gereken her şeyi yapacağız.” sözüne uygun hareket ettiklerini itiraf etmiş oldu. Emperyalistlerin başından beri, yani 2014, hatta daha öncesinden beri bu ilkeye göre hareket ettiklerini; bitmediğini düşündükleri sosyalizmi, sosyalizmden hiçbir iz kalmamacasına ortadan kaldırmak üzere öncelikle Rusya'yı parçalayıp dağıtmak istediklerini biliyoruz.
Artık “Avrupa savaşı”nın başladığından hiç kuşku duyulmamalı. Bu savaş daha geniş bir coğrafyaya yayılır mı? Onu zaman ve savaşın gidişatı gösterecek. Polonya ve Romanya'nın Rusya'ya karşı saldırıya geçmeleri savaşın yeni coğrafyalara yayılmasının önündeki tüm engelleri yıkacak.
Avrupa'da başlamış olan savaş, dünyaya yayılsın ya da yayılmasın etkilerini tüm dünya üzerinde gösterecek ve her yerde devrimci koşulların olgunlaşmasının önünü açacak.
Faşist devlet, vermeye çalıştığı tüm aldatıcı görüntüye rağmen, gerçekte emperyalistlerin safında yerini belirlemiş durumda. Fiilen savaşa girsin ya da girmesin, savaşın tüm sonuçlarından etkilenecek ve ortaya çıkacak koşulları kendi egemenliğini ayakta tutmak için kullanmaya çalışacak.
Buna karşılık, Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve emekçi halkları, devrimci güçleri dünyanın bu yeni koşullarına hazırlıklı olmalı. Bu dönemde temel hedef, ortaya çıkacak koşullardan sermaye sınıfı egemenliğini birleşik toplumsal devrimle yıkmak ve iktidarı ele geçirmek için yararlanmak olmalıdır.
Bir kez daha “çağımız devrimci bir çağdır”! Emperyalist-kapitalist sistem çöküyor, her yerde toplumsal devrimlerin yükselmesinin önü açılıyor.