Tamı tamına yirmi iki yıldır yanıtı aranan bir sorudur bu. Daha doğrusu, birkaç gün öncesine kadar durum böyleydi.
Artık değil.
Şimdiki bunak ABD Başkanı Biden'den önceki Devlet Başkanı D.Trump, bir seçim toplantısında yaptığı konuşmayla bu soruyu ortadan kaldıran bir açıklama yaptı. Önce Trump'ın ne dediğine bakalım. Şöyle:
“Dört yıl boyunca ağzımı kapattılar ama şimdi size söylüyorum, Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine bir saldırı olmadı. Bize gösterilen ve diğer ülkelerin de dahil olduğu bir saldırı yoktu. Ama sonunda Orta Doğu'da bir savaşın içine sürüklendik. 9 trilyon dolar harcadık, milyonlarca insanı öldürdük. Peki ne elde ettik? Hiçbir şey. Elimize geçen tek şey ölüm ve kan oldu. Bu bir rezalet!”
Trump, bu sözleri, New Hampshire ön seçimlerini kazandıktan hemen sonraki konuşmasında dile getiriyor. Dört yıl boyunca ABD Başkanlığı yapmış, bir yıl sonra yapılacak seçimlerin en büyük fovarileri arasında yer alan bu adamın sözleri ciddiye alınmalı. Ciddiye alıyoruz ve doğruluğundan şüphe etmiyoruz bu sözlerin.
Çünkü, Leninistler İkiz Kuleler “olayı”nın ABD eliyle gerçekleştirilmiş bir provokasyon olduğunu daha yıkıntıların tozu-dumanı havadayken açıklamışlardı. İşte, provokasyonun üzerinden bir ay bile geçmeden Leninistlerin yazdıkları:
“ABD'de 11 Eylül'de meydana gelen olay, ABD emperyalist tekelleri tarafından uzun süredir hazırlanmıştır.... Herkes biliyor ki, kendisine karşı saldırı olacağı tezi bir ABD propagandasıdır. (Bu noktada Trump'ın, ' Bize gösterilen ve diğer ülkelerin de dahil olduğu bir saldırı yoktu' sözleri bir kez daha hatırlansın). Bu politikanın arkasında ABD'nin dünya hegomonyasını korumak ve güçlendirmek olduğu yine herkes tarafından çok iyi biliniyor.”
Devam edeceğiz ancak, yazıdaki “Herkes” sözcüğü, aslında “sosyal reformistler ve oportünistler dışındaki herkes” biçiminde olmalıydı. Çünkü sosyal reformist partiler ve oportünist hareketler, birazdan aktardığımızda görüleceği gibi, 11 Eylül “olayı”nı ezilenlerin ezenlere karşı başkaldırısı olarak kutlamışlardı.
Ama biz Leninistlerin o zaman yaptıkları değerlendirmeyi aktarmaya devam edelim.
“ABD kendi yaptığı 11 Eylül olayı ile birlikte şimdilik tüm kapitalist ülkeleri baskı altına aldı ve kendi önderliğine boyun eğmeyen ülkelere karşı harekete geçti. Bu gelişme uluslararası ilişkileri gerginleştirdi. ABD hazırladığı bu ortamdan en iyi şekilde yararlanmak istiyor.”
Devrimci Mücadele Birliği dergisinin 1-15 Ekim 2001 tarihli, 19. sayısının başyazısı şu sözlerle bitiyor:
“Dünyada yeni bir süreç başlamıştır. Bu, ABD emperyalizminin ve emperylist-kapitalist sistemin sıçramalı çöküş sürecidir. Süreç tüm bu baskılara rağmen kapitalizmin yerini alacak olan yeni ve daha yüksek bir toplum olan komünizme geçiş için muazzam olanaklar sunmaktadır.”
Önce kısa bir özet: Bütün bu aktardıklarımızdan iki önemli sonuç hemen göze çarpıyor: Birincisi, 11 Eylül saldırılarını bizzat ABD'nin tezgahladığı; ikincisi, ve belki de birincisinden daha önemlisi, ABD emperyalizminin gücünün zirvesinde göründüğü noktada, ABD emperyalizminin “çöküş” sürecinde olduğunu, bundan neredeyse 23 yıl öncesinde, haber veriyor. Bugün, bazı CIA uzmanları/görevlileri dahil artık geniş bir çevre tarafından kabul edilen bu “çöküş” sürecini daha o zamanlarda görüp ileri sürmek, kuşkusuz, amiyane tabirle “kahince sözler” olarak kabul edilmeli.
Kahince değil elbette; Marksizm-Leninizmde kehanete yer olmadığını biliyoruz. Devrimci Mücadele Birliği'nin başyazısı, derinliğine, deyim uygunsa, ruhuna nüfuz edilerek kavranmış, bir dogma değil, olayların değerlendirilmesinde kullanılan bir eylem kılavuzu olarak ele alınan Marksist-Leninist düşünceye dayanılarak yapılmış bilimsel bir değerlendirmedir.
11 Eylül saldırıları ABD'nin bir provokasyonudur; Trump'ın da itirafından sonra, artık bundan şüphe edilemez. Peki neden? Bu sorunun yanıtını henüz vermiş değiliz. Bu sorunun yanıtını da “Başyazı”da buluyoruz. Şöyle:
“ABD emperyalizminin bağımlı ülkelerdeki ekonomik ilhakı sonuna kadar vardırma, kapitalist ülkeleri kendi egemenliği altında tutma, Rusya-Çin gibi kendisine boyun eğmeyen ülkeleri baskı altına alma yönündeki hegemonyacı politikasının, tüm ülkelerde artan tepkilere ve mücadelelere yol açması kaçınılmazdı. Bu yönde ortaya çıkan pek çok örnek var. ABD emperyalizmi bu örneklerin gelişip tüm dünyaya yayılmaması için kendisine ‘uluslararası saldırı olacak’ politikası eşliğinde çeşitli yönlerden saldırıya geçti.
Uzun süredir hazırlıkları yapılan ‘füze kalkanı’ projesini kendisine karşı saldırıları önleme demagojisinin yarattığı puslu havada tüm ülkelere kabul ettirmeye çalışıyor. 11 Eylül'de meydana gelen olay ABD emperyalizminin amacının çok daha kapsamlı olduğunu gösterdi.
ABD emperyalizmi, sosyalist ülkelere karşı yıllarca uyguladığı, onları silahlanma yarışına çekerek ekonomik olarak güçsüz düşürme ve böylece kendi hegemonyasını güvence altına alma politikasını şimdi Rusya, Çin, K.Kore, Küba ve Avrupa'da uygulamak istiyor.
ABD emperyalizmi yeni bir silahlanma yarışı ile denetimden çıkan dünyayı yeniden egemenlik altına almaya çalışıyor. ABD emperyalizmi kendi hazırladığı 11 Eylül olayı ile bu hedefine ulaşmak istiyor.”
Okur, 2001 Eylül sonlarında yazılıp Ekim ayının başında yayınlanan bu sözlerin aslında günümüzde sürmekte olan Rusya-Ukrayna, daha doğrusu, Rusya-ABD savaşını da haber vermekte olduğunu kolaylıkla görecektir.
1- Ekonomik ilhakı sonuna kadar vardırma; 2- Kapitalist ülkeleri kendi egemenliği altında tutma, 3- Rusya-Çin gibi kendisine boyun eğmeyen ülkeleri baskı altına alma... Olabilecek en özet haliyle ABD saldırganlığının, bunun için dünya tarihinde dönüm noktalarından biri sayılabilecek “İkiz Kuleler provokasyonu”nun nedenleri bunlar işte.
Biz, bu ve her konuda, yayınladığımız yazılara nasıl erişilebileceğini okura gösteriyoruz. Aynı şeyi sosyal reformist partiler, liberaller, oportünist hareketler yapabilirler mi; yapabilecekler mi? Göreceğiz. Eklemek zorundayız, sanmıyoruz. Zira, örneğin, sonradan organ kaçakçısı, kadın taciri, bildiğimiz mafya olduğu ortaya çıkan “Kosova Ulusal Kurtuluş Ordusu” ve lideri Haşim Taci'yi “özgürlük savaşçıları olarak gösteren yazılarını “devlet sırrı” gibi sakladıklarını biliyoruz.
Peki, sosyal reformist partiler, liberaller, oportünist hareketler, bu provokasyon hakkında o zaman ne demişlerdi? Zamanın teknolojik düzeyi nedeniyle hepsine ulaşmak mümkün olmadı; olsaydı da hepsini yayınlamamız mümkün olmazdı zaten. Bu konuda, okurun kendi çabası önemli. Yine de iki örnek aktaracağız. Birincisi, Bianet'ten. Bianet, saldırıyı gerçekleştirdiğini düşündüğü dinci-gerici katil sürüsünden ibaret, ABD ürünü Bin Ladin çetesinin mensuplarına övgüde sınır tanımıyor.
“Bu saldırı hakkında söylenmesi gereken ilk şey saldırının gözü pekliği ve kayda değer başarısı. Bir grup insan, ideolojileri ve şahadete erme azimleriyle dünyadaki bütün istihbarat teşkilatlarını kıskandıran bir yıkıcı eyleme giriştiler. ABD'ye girdiler, kıta-aşırı uçuşa yöneldiği için yakıt depoları dolu olan 4 uçağı neredeyse havaalanından ayrılırlarken aynı anda bıçakla ele geçirip hedeflerine yönlendirmeyi başardılar. Ne CIA ne FBI, ne askeri haber alma ne de başka birisi bu eylemi öngörüp, bu grubu durdurmak için bir şeyler yapabildi.” (24 Eylül 2001 Bianet)
Övgüde sınır tanımayan bu tirat böyle sürüp gidiyor. Okura, liberalizmin sefaletini görebilmesi için, yazıyı bulup okumasını tavsiye ediyoruz.
Okurun sabrını zorladığımızın farkındayız, ama bir örnek daha vermek yerinde olacak. Ulaşabildiğimiz ikinci örneğimiz, “Yaşamda Atılım” dergisinden. Yaşamda Atılım dergisi, övgüde Bianet'le yarışacak bir dille, “Dünyanın efendileri hiç bir yerde güvenlikte değiller” üst başlığı kullandığı haberi şu başlıkla veriyor: “Emperyalizmin merkezine BASKIN”. Haber şöyle devam ediyor:
“Emperyalizm can evinden vuruldu! ABD saldırı karargahı Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi'nin bağrına saplanan kamikaze uçakları ‘Amerikan rüyası’nı kabusa dönüştürdü. Uzun yıllar boyunca dünyayı kan gölüne çeviren, Japon halkına atom bombası vahşetini yaşatan, Vietnam'ı ateşe ve kıyıma boğan.... Amerika! İşte şoktan ve korkudan nutku tutulan bu Amerika'ydı. Yıllar boyu rüzgar ekmişti, bugün fırtına biçti.” (Yaşamda Atılım 15 Eylül 2001 sayı 36)
Bu kadarı yeter. Okura, başka oportünist, sosyal reformist parti ve örgütlerin arşivlerine de ulaşmalarını önermekten başka yapacağımız bir şey yok. Marksizm-Leninizm adına yapılan tahliller adına, en gerici, işbirlikçi, katil örgüt ve kişilere çok ilginç övgüler dizildiği görülecek. Katil, organ kaçakçısı, kadın ve çocuk taciri olduğu belgelerle ortaya çıkan “Kosova Ulusal Kurtuluş Ordusu” ve lideri Haşim Taci'ye “özgürlük savaşçıları” denmesinde olduğu gibi...
Irak, Afganistan, Libya, Suriye işgallerinin, bugün Ortadoğu'da, Ukrayna-Rusya arasında savaşın; Çin, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran geriliminin haberci adımlarını görmek için 11 Eylül 2001 provokasyonuna bakmak yeter!