Büyük ve yıkıcı bir savaşa doğru mu gidiyoruz? Siyonist İsrail hükümetine ve İsrail devletinin eski yöneticilerine bakılırsa durum buna işaret ediyor. Büyük ve yıkıcı bir savaş peşindeler. Çünkü varlıklarını bu büyük savaşa bağlı görüyorlar.
Bütün emperyalist devlet hükümetlerinin, siyonist İsrail devletinin arkasında nasıl durduklarını biliyor, görüyoruz. Öyle ki, yaptığı katliamlardan, vahşetten, savaş suçlarından dolayı eleştirmek dahi emperyalist hükümetler tarafından yasaklanmış durumda. Daha önemlisi, böyle bir yasak, “demokrasi” havarisi bu devletlerin ceza hukuklarında olmadığı halde, İsrail'i eleştirenleri, yaptığı vahşete, katliamlara karşı çıkanları Filistin devrimini destekleyenleri “sınır dışı edebilir miyiz” arayışı içindeler.
Bu konudaki haberin özeti şöyle: “Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bugün Federal Kriminal Polis Dairesi yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, 'Hamas destekçilerini sınır dışı edebiliyorsak etmeliyiz' diye konuştu.”
Ceza yasalarında olmayan bir suç ve suçlu yaratmaya çalışıyorlar. Dünya halkları tarafından lanetlenmiş adıyla Nazizm, daha yaygın kullanılan kavramıyla faşizm, Alman hükümetinin doruklarında kara bayrağını açmış, bize bakıyor.
Alman hükümeti yalnız değil, hatta bu konuda öncü bile değil. Öncülük Fransız burjuvazisine ve hükümetine ait. Nasıl ki, Fransız işçi sınıfı, tarihte sınıf savaşını sonuna kadar götürmesiyle bilinen bir sınıf ise, Fransız burjuvazisi ve hükümetleri de, devrime ve devrim güçlerine karşı gaddarlıkta, kan dökücülükte birinciliği kimseye bırakmamakla bilinir. İşte bu hükümet, İsrail'in vahşi, katliamcı saldırılarını eleştirmeyi, Filistin devrimi yanında yer almayı ceza ile tehdit eden ilk hükümet olmuştu. Diğer emperyalist hükümetler, Fransız hükümetinin peşi sıra yürüyorlar.
Saflar net. Hem Filistin-İsrail hem de Rusya-Ukrayna savaşlarında. Birbirlerini doğrudan etkileyen; dahası, birbirine doğrudan bağlı olan bu iki savaşta sadece doğrudan savaşan taraflar değil, ama dünyanın tümü saflarını belirlemiş durumda. Soruna ölüm kalım meselesi olarak bakan -ve bunda hiç yanılmıyorlar- emperyalist hükümetler saflaşmayı bizzat dayatıyorlar: “Ya bizden yanasın, ya karşı taraftan.”
Emperyalist hükümetlerin Filistin devriminin yanında yer alarak İsrail'i eleştirenleri, onun uyguladığı vahşete karşı çıkanları zindana atmakla -Fransa-, sınır dışı etmekle -Almanya ve hemen hemen bütün emperyalist hükümetler- tehdit etmeleri bu saflaşmanın hem kanıtı, hem de sonucudur.
İsrail İç İstihbarat Servisi eski Başkanı Yoram Cohen, durumlarını nasıl varlık yokluk sorunu olarak gördüklerini şu sözlerle ortaya koydu:
“Kara harekatının ya da çatışmaların devam etmesinin daha fazla insanın yaralanmasına yol açacağını biliyoruz. Buna rağmen tüm kademeler ve tüm İsrail ulusu bu süreci yürütmemiz gerektiği konusunda birleşmiş durumda. Bu yapılmadığı takdirde caydırıcılığımız kalmayacak ve bize meydan okuyacaklar. Zira bu durumda omurgamızın, mücadele gücümüzün ya da irademizin olmadığını düşünecekler. Geleceğimiz ve güvenliğimiz bu savaşı sona erdirme gücümüze bağlıdır ve bunu yapmak zorundayız, çünkü başka seçenek yok”
Korkuları, caydırıcılıklarına gölge düşmüş olmasıdır. Elbette “İsrail Ulusu”nun arkalarında durduğu şeklindeki sözler birer yalandan ibarettir. Yahudi halkın siyonistlerden kendini ayrı tuttuğu ve bunu bütün dünyaya göstermeye çalıştığını artık biliyoruz. Ama Cohen'in sözleri, siyonist İsrail'in nasıl bir korku içinde olduğunu yeterince izah ediyor. Bu korkudan nasıl kurtulmayı tasarlıyorlar? Bunu da İsrail eski Başbakanı Naftali Bennett açıklıyor:
“Gazze'ye piyadeleri karaya göndermeden önce, onların önünü açan bir ateş gücü, bir çeşit 'ateş sütunu’ görmek istiyorum” Bu sözler vahşet ve gaddarlıkta sınır tanımak istemediklerinin beyanıdır.
Ancak, bırakalım her şeyin istedikleri gibi gitmesini, hiçbir şey onların istediği gibi gitmiyor. Sadece siyonist İsrail'in değil, hepsinin, tüm emperyalist-kapitalist kampın.
Birincisi, bu son savaşla birlikte, siyonist İsrail tarihinde ilk defa savaş, “İsrail toprakları”na taşındı. İlk defa işgal edilmiş topraklarda bu kadar kayıp verdiler. Dehşete düştüler, korku yüreklerine indi ve şimdi, bütün dünyanın gözü önünde gaddarlıkta sınır tanımayacaklarını göstererek yüreklerine işlemiş korkuyu dışarı atmaya çalışıyorlar.
İkincisi, dünya halkları Filistin devrimi cephesinde net tavır aldılar ve ayağa kalktılar. Yeryüzü emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı eylem alanına döndü. Bunun bir devrim dalgası olduğundan şüphe yok. Emperyalist hükümetler, kendi topraklarında ceza ve sınır dışı tehditleriyle bu dalgayı kırmaya çalışıyorlar. Ancak sonuç alamadıklarını görüyoruz. Devam eden devrimci kitle eylemleri, gelecekte de sonuç alamayacaklarını gösteriyor.
Filistin devrimine destek ve siyonist İsrail ile emperyalist devletlerin politikalarını protesto biçiminde ortaya çıkan bu muazzam devrimci kitle eylemi dalgası gerçekte, emperyalist-kapitalist sisteme karşı birikmiş öfkenin, mücadele isteğinin, bu düzenden kurtulma ve yeni bir dünya kurma arzusunun dışa vurumu olarak anlaşılmalıdır. Dünya halklarını kendi davası etrafında birleştiren Filistin devrimi son saldırısıyla bu öfkeyi açığa çıkaran genel bir bahane oldu.
Üçüncüsü, emperyalist-kapitalist sistem ve onun askeri saldırganlık örgütü NATO, aynı şekilde, SSCB'den sonraki tarihlerinin en büyük meydan okumasıyla karşı karşıyalar. Bu meydan okumanın başını, genel anlamıyla, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin çektiği açık. Güncel meydan okuma ise, Filistin devrimci güçlerinin yanı sıra, Lübnan Hizbullahı gibi, Ortadoğu'nun diğer örgütlü silahlı güçlerinden, Lübnan, Suriye, İran, Yemen gibi devletlerden geliyor.
Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'dan Basra Körfezi'ndeki gerici Arap devletlerine gelince; emperyalist devletlerin işbirlikçisi bu devletler kendi halklarının devrimci öfkesi karşısında deyim uygunsa araziye uymak zorunda kaldılar. Yarım ağızla da olsa, siyonist İsrail'i daha fazla ileri gitmemesi konusunda uyarmak zorunda kalıyorlar. Yoksa, tahtlarını kendi halklarının öfkesinden korumak için “işe karışmak” zorunda kalacaklar.
Saflar bu kadar net. Gerilim ise, tarafların birbirine mesajlarını roket ve füzelerle iletmeleri düzeyinde.
Emperyalistler ve onların Ortadoğu'daki ileri karakolu siyonist İsrail, savaşı yaymak istediklerinin güçlü işaretlerini veriyorlar. Buna ihtiyaçları olduğu apaçık. Ancak,tekrarlamakta yarar var: Hiçbir şey onların istediği gibi gitmiyor. ABD'nin Ortadoğu-Irak'taki üsleri şimdiden ateş altına alınmış. En önemlisi emperyalist hükümetler, kendi topraklarında halklarının tehdidi altında. Yahudi halk, ABD'den İsrail'e kadar, her yerde emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı ayakta.
Büyük bir yıkım savaşını ancak, halkların bu devrimci dalgası, emperyalist topraklardaki bir iç savaş ve devrim önleyebilir; önleyecek. Savaşın yayılmasının güçlü işaretleri kadar bu yöndeki güçlü işaretleri de görüyoruz.