3 Temmuz sabahı erken saatlerde Cenin’e saldırdı siyonist İsrail devleti. İşgal altındaki Batı Şeria’nın Cenin kentindeki mülteci kampına zırhlı araçlar, keskin nişancılar, savaş uçakları, askeri helikopterler, buldozerler, SİHA’lar eşliğinde, tam teşekküllü savaş kuvvetleriyle saldırıya geçti.
İki günlük vahşi saldırının ardından 5 Temmuz sabahı “operasyonu tamamladık” açıklamalarının ardından İsrail ordusu Cenin’den çekildiğini duyurdu. Ama hava saldırıları hala devam ediyor.
Bu vahşi saldırılarda resmi açıklamalara göre 12 Filistinli katledildi bir İsrail askeri öldürüldü. 100’ün üzerinde Filistinli yaralanırken, 3 bini aşkın Filistinli ise evlerinden ayrılmak zorunda kaldı.
Siyonist devletin görünürde ne tür gerekçeler ileri sürdüğünün önemi yok. Sadece son bir yılda 100 Filistinli İsrail ordusu tarafından öldürüldü. Tutuklananların, mahkemeye çıkarılmaksızın zindanlara atılanların haddi hesabı yok!
Varlığı, Filistin’in yok edilmesine bağlı olan bir devletin sayıp döktüğü “operasyon gerekçesi”nin ne hükmü olabilir ki! Nakba’dan bu yana emperyalizmin desteğinde bu siyonist güruhun adım adım Filistin’i nasıl işgal ve ilhak ettiği iyi bilinen bir gerçektir.
Tarihsel olarak herhangi bir var olma hakkı olmayan bir “Yahudi devleti” kurarak, adım adım Filistin’i ele geçirdiler. Altını kalın çizgilerle çizelim. Var olma hakkı olmayanlar Yahudiler değil, düpedüz siyonist hayallerin cisimleşmiş hali olan İsrail’dir, “Yahudi devletidir”. Yoksa Yahudiler, tıpkı o coğrafyadaki Hristiyanlar, Müslümanlar veya antik inanç sahipleri gibi o toprakların insanlarıdır ve ortak ülkelerinde özgürce yaşama hakkına sahiptir. “O coğrafyaya” ait olmayan, yabancı olan, oraya bizzat emperyalizmin desteğiyle sokuşturulan şey, siyonist İsrail devletidir.
Bu gerçeği ABD’nin bunak başkanı daha yakın zamanda İsrail cumhurbaşkanı ile görüşmesinde veciz sözlerle özetledi: “eğer İsrail var olmasaydı, bir İsrail icat etmek/yaratmak zorunda kalırdık”! Biden bu sözleri ilk kez söylüyor değil. Geçmişte de defalarca söyledi. Bu söz, kişisel bir görüş değil, nesnel bir hakikatin ifadesidir.
Bu yüzdendir ki, İsrail’in Filistin’de giriştiği her katliam sırasında Beyaz Saray derhal “İsrail’in güvenliğini destekliyoruz. İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” mutat açıklamasını yapar. Cenin saldırısı sırasında da aynı nakarat tekrarlandı.
Bu son Cenin saldırısının, İsrail’in alışılageldik saldırısından bir farkı var. Bu seferki saldırı, “İsrail’e yönelik terörü engellemek”ten daha ziyade İsrail’in kendi iç bunalımını örtme/öteleme amacıyla yapılıyor.
Netenyahu uzunca bir süredir zor durumda. Siyasi rakipleri bir yandan sıkıştırıyor, sokaklar diğer taraftan sıkıştırıyor. Haaretz’in başyazısından anlaşılan odur ki, bizzat Siyonist rejim içinde çelişki ve çatlaklar, sürtüşmeler, çatışmalar yoğun. Hükümete dönük protesto eylemleri, bizzat muhalefetin de destek vermesiyle Netenyahu’yu köşeye sıkıştırmaktaydı. Halk sokaklarda sadece mevcut hükümeti değil, bir bütün olarak düzeni de zorlayan eylemlere girişmekteydi. Bu şartlarda sokakların bir şekilde boşaltılması gerekiyordu. Sokakta kontrol altına alamadığın insanları sığınaklara doluşturarak denetim altına almak mümkündür. Bir dış düşman, dış savaş, dış saldırı pekala bunu sağlayabilirdi.
İsrail'de siyonist düzen derin bir bunalım içinde. Cenin saldırısı tüm bunların sonucunda ortaya çıktı ve tüm bunların üstünü örtmeye yarayan kanlı bir şal olarak tasarlandı. Siyonist hükümet bu durumdan çıkış yolu olarak Filistin halkını hedef tahtasına koymayı seçmiş durumda.
Bilinen bir gerçektir. Bir burjuva yönetim için işler içeride kötü gitmeye başladığında derhal dikkatleri dışarı çekecek gelişmeler yaşanır. Krizi/bunalımı en azından ötelemenin yolu, onu bir şekilde dışarı yöneltmektir. Netenyahu hükümeti için “Cenin anti-terör operasyonu” tam da böyle bir işlev görüyor.
Filistin halkı tarihin gördüğü en devrimci halklardan biridir. Emperyalizmin bölgedeki temel savaş üssü olan siyonizme karşı üç çeyrek asırdır kesintisiz bir mücadele yürütüyor. Tarifi mümkün olmayan acılar çekti. İnanılmaz bedeller ödedi. Ama devrim hakkından, özgürlük iradesinden asla vaz geçmedi. Onun bu muazzam devrimci ruhu ve iradesidir ki, Cenin saldırısına karşı hain Ebu Mazen (Mahmud Abbas) yönetimini bile tavır almaya zorlamıştır: “İsrail tarafıyla tüm iletişimi ve görüşmeleri kesme, güvenlik koordinasyonunu durdurmayı da devam ettirme kararı aldı.” Bu durum Filistin’deki uzlaşmacı politikaların bir kez daha iflas ettiğinin kanıtıdır.
Tarihsel olarak var olma hakkı olmayan bir siyonist devlete karşı savaşı yükseltmek meşrudur, tarihsel olarak haklıdır. İsrail siyonizminin tüm dayanakları meşru hedeflerdir. Cenin’de İsrail ordusu insanları öldürür ve yaralarken, Filistinli savaşçı Tel Aviv’de gerici yerleşimcilere saldırı eylemi yaptığında, Filistin devrimci hareketi tarafından derhal sahiplenildi.
FHKC, bu eylem sonrası yaptığı açıklamada,
“Halkımızın siyonistlerin terörizmine ve suç politikalarına karşı koyma yolu, Cenin’e ve diğer Filistin şehir ve kasabalarına yönelik saldırganlığa karşı çıkarak direnişi ve ulusal birliği sağlamaktan geçiyor.
Cenin kampında siyonist saldırganlık karşısında dimdik duran halkımızın evlatlarını, düşmanın karşısına çıkan ve onu işgalin göbeğinde hedef alarak şaşırtan direnişin kahramanlarını selamlıyoruz. Cenin’deki halkımıza yönelik faşist saldırganlığa karşı koymak için her düzeyde ve olası her biçimdeki direnişe çağrı yapıyoruz.
FHKC olarak, acil pratik adımlar atarak, topraklarımızın neresinde olursa olsun saldırı ve işgale karşı koymak için stratejik seçenekleri benimseyerek, ulusal kaynakları seferber ederek ve ulusal iradeye yanıt vermeye çalışarak Filistinli resmi yetkilileri görevlerini ve sorumluluklarını üstlenmeye çağırıyoruz.” dedi.
Uzlaşmacılığın, emperyalizme teslimiyetin karşılığı yok Filistin topraklarında. Emperyalizmle, siyonizmle barış ve işbirliği hayalleri kuran Filistin burjuvaları aşılmaya mahkum. Devrim bu hainleri hak ettikleri çöplüğe gönderecektir.
Filistin devrimi kazanacak!