Dingo'nun ahırı neresi? Bu soruyu, adında “işçi” kelimesi bulunan bir partinin Genel Başkanı Erkan Baş gündeme getirdi. Galiba burjuva parlamentoyu kastederek, “Burası Dingo'nun ahırı değil” demiş. “Galiba” dememizin nedeni Erkan Baş'ın sözlerindeki belirsizliktir. “Ülke”yi de kastetmiş olabilir. Ama bu ayrımın şimdilik bir önemi yok.
Sorun mebus seçilen Can Atalay'ın zindandan çıkarılması olduğuna göre biz Erkan Baş'ın “burası Dingo'nun ahırı değil” itirazıyla parlamentoyu kastettiğini varsayacağız.
Önce, ulusal topluluk halklarından birine mensup olduğu anlaşılan yurttaş Dingo'yu tenzih edelim; parlamentoyla alakası yok. Soru cümlesinin “ahır” kısmına gelince, bu noktada TİP Genel Başkanı Erkan Baş'tan ayrılıyoruz.
Evet, orası Dingo'nun ahırı değil, başka bir ahırdır. Parlamentoyu “Dingo'nun ahırına benzetilmesini başta yurttaş Dingo olmak üzere, geçimini atlı tramvay çalıştırmakla sağlayan emekçilere hakaret sayarız. Çünkü o emekçilerde, ihale takipçiliği, rüşvet, halkı aldatmak, yalan söylemek gibi şeyler yoktu; Dingo'nun ahırında her türlü ahlaksızlık ve pislik yoktu.
Dingo'nun ahırına giden emekçiler, yorgun atları dinlenmeleri için ahıra bırakır, dinlenmiş atları işe koşmak için alır giderlerdi. Bütün bunları muhtemelen büyük bir dayanışma içinde yaparlardı, zira, “dayanışma yoksulların inceliğidir”.
Peki ya öteki ahırda olup bitenler. Cinayet, cinayete azmettirme, (merak edenler, Şenyaşar ailesinin trajedisine, yada Sinan Ateş adlı faşistin öldürülmesinde hangi mebusların dahli olduğuna bakabilir) kavga, patırtı, gürültü hiç bir zaman eksik olmadı.
Peki, “sosyalist”, hatta pek “komünist” Erkan Baş, kastettiği yerin Marksizm-Leninizmin kurucuları tarafından “ahır” olarak anıldığını bilmez mi? Madem “komünist”sin, insan en azından Lenin'in en bilinen eserine şöyle bir göz atmaz mı? Rastgele baktık ve gözümüze ilk çarpan ifadelerden biri şu oldu: “burjuva parlamentarizmi 'ahır'ından”... Lenin “ahır” kelimesini tırnak içine almış çünkü bu yakıştırma Lenin'den önce Marx'a ait. Aslında Marx daha ileri gider ve ahlaksızlığın ve pisliklerin yığıldığı yer anlamına gelen “Augias'ın ahırları”, kavramını kullanır.
Uzatmadan, özet biçimde: Yurttaş Dingo'yu ve geçimini sağladığı ahırını tenzih ederek söylüyoruz: Evet, orası ahırdır!
Ama buraya kadarı biçime ilişkindi ve dolayısıyla asıl mesele bu değil. Asıl mesele, TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın (kendi iddiasına göre) bir “sosyalist” hatta bir “komünist” olarak burjuva egemenliğin yazılı kurallarını ifade eden anayasaya, yasalara ve burjuva devlet kurumlarına beslediği inançtır.
Anayasanın ve yasaların “tarafsızlığına” yüksek bir imanla bağlı olduğu anlaşılan TİP Genel Başkanı temel meselelerin anayasada yazılı olduğu şekliyle, hiçbir yoruma tabi olmadan, harfi harfine uygulanmasını istiyor. Bu, her sosyal reformistin rüyasıdır; “Oblomov'un rüyası”ından bile daha gerçek dışı bir rüyadır.
Diyor ki Erkan Baş, “Bu ülkede halen yürürlükte olan bir anayasa var. Biz bu anayasanın gereğinin derhal yapılmasını istiyoruz.” Bilmiyor ki, zaten anayasanın gereği yapılıyor. Anayasanın temel gereği, burjuva düzeni proleter/yoksul “vandallardan” korumaktır. Haliyle, anayasa her zaman onu uygulayanın yorumuna açık bir şekilde, “kuşatılanı değil, kuşatanı koruyan bir kaledir”. Anayasa, tüm burjuva egemenliklerde yoruma açık şekilde düzenlenir ve onu yorumlamak, gücü/iktidarı elinde bulunduranın; anayasayı uygulayanın işidir.
Adalet Bakanına mesele hakkında soru sormuşlar; Adalet Bakanı, şöyle bir yorum yapmış: “Biliyorsunuz Gezi davası anayasal düzenle alakalı bir konu. Anayasa'nın 14. maddesindeki dokunulmazlık kapsamı dışında olan dosyalardan.” Sonra Adalet Bakanı topu Yargıtay ile Meclis Başkanlığı arasında yapılacak yazışmalara atmış.
Demek istiyor ki Adalet Bakanı, Can Atalay adli bir vakadan dolayı cezaevinde olsaydı bir çaresine bakardık. Ama hayır, Can Atalay, anayasal düzenle ilgili bir meseleden dolayı zindandadır ve bu yüzden “kusura bakmayın”!..
Peki ya “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” tabelasının altında oturan Meclis Başkanı ne yapmış? TİP Genel Başkanı'na randevu bile vermeyen Numan Kurtulmuş, topu mahkemeye atmış. Yani Yargıtay'a... Şimdi her şey, Yargıtay Başkanı'ın ağzından çıkacak yorum ve karara bağlı.
Sanki bu ülkede daha önce Hatip Dicle, Orhan Doğan ve arkadaşları olayı hiç yaşanmamış gibi... Sanki, bu ülkede Leyla Güvenler, Gültan Kışanaklar, Sebahat Tunceller ve daha onlarca HDP'li vekil yıllardır zindanda tutulmuyormuş gibi..
Ve sanki tüm bunlar “anayasa gereği” yapılmamış gibi...
Diyor ki TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Öyle o ne istiyor, bu ne düşünüyor, kimin keyfi ne diyor bunların hiçbir önemi yok.”
Oysa durum tam tersi. Önemli olan TİP Genel Başkanı'nın ne istediği değil, düzenin muhafızlarının ne istediği, ne düşündüğüdür.