Devrimin bu topraklarda ve dünyada güncelliği, bunun tanımından değil, devrimci kitle mücadelesinin kendi gelişiminden çıkarılmalıdır. Karşıtların mücadelesinin kendi gelişimi, devrimin güncelliğe varacağını kendi içinde taşıyor. Gelişimin çelişkili ve çatışmalı olması, kaçınılmaz olarak devrime varır. Bugün devrim, burjuvazinin sınıf egemenliğini her yerde somut olarak tehdit eden bir noktadadır.
Devrimin, sermaye için somut bir tehdit olması, hareketin kendi gelişiminin sonucudur. Hareketin kendi gelişimine bakalım. Kendiliğinden gelme hareket, her yerde çok sık olarak gündeme geliyor. Kendiliğinden gelme hareket yine sıklıkla ayaklanmalara kadar varıyor. Birçok kimse, kendiliğinden gelme eylemlerde devrimci bir yön görmüyor. Oysa birçok ayaklanma ve devrim, kitlelerin kendiliğinde gelme eyleminden doğmuştur. Ya da kendiliğinden eylemler, devrime dönüşmüştür. Gelişmenin başka bir yönü veya süreci kendiliğinden eylemlerde toplumsal farkındalık ya da bilinç ögesinin etkisinin belirgin olarak artmasıdır. Bilinç ögesinin etkisinin öne çıkması, devrimci komünist örgütlerin, devrimci kitle örgütlerinin sayısının ağırlığının ve etkililiğinin artmasından ileri geliyor. Bilinç ögesinin etkisinin öne çıkması, o eylemin, amaçlı bir etkinliğe dönüştüğünü gösteriyor. Böylece hareket, kendisi için harekete, amacı, hedefi olan bir harekete çevrilmiş oluyor. Bu gelişmeler, devrime somut olarak, pratik politika açısından yaklaşmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Devrime salt bir propaganda ve ilerinin sorunu olarak bakanlar, olayların peşinden sürüklenmekten kurtulamazlar.
Devrimin kapitalistlerin egemenliğine somut olarak nasıl bir tehlike oluşturduğunu anlamak için, burjuvazinin politikalarına ve kararlarına bakmak gerekiyor. Egemen sınıf, burjuva devlet ve siyasi iktidar, temel iç ve dış politikasını, devrimi “yakın tehlike” olarak, hemen ve bütün gücüyle bastırılması, savuşturulması, etkisizleştirilmesi gereken olgu olduğu gerçeğine göre belirliyor. Saldırganlığını içte ve dışta tepe noktasına çıkarması, tamamen devrimden kurtulmak içindir. Siyasi iktidar yıpranıp, güçsüz düşerken, diğer burjuva partilerini iktidara hazırlaması hep aynı endişenin, emekçi halkın devrimle iktidara gelmesinden duyulan derin endişenin sonucudur. Varlık nedeni, kurulu sosyal düzeni ve kapitalistlerin çıkarını korumak ve sürdürmek olan düzen partileri, bugün buna uygun misyonlarını yerine getirmede her zamankinden çok daha aktifler. Çünkü devrim, durdurulamaz bir güçle ilerliyor.
Ekonomik kriz, çöküş, sistemin çelişkilerini keskinleştiriyor; sadece bu da değil, sınıf savaşının şiddetlenmesinde, iç çelişkiler üzerinde keskinleştirici bir etkide bulunuyor. Dolayısıyla devrim, çelişkilerin yegane, seçeneksiz çözüm yöntemi olarak toplumun önüne gelmiştir.
Bu topraklarda, burjuvazinin sınıf baskısı, çıplak zor biçiminde, hiçbir dönem eksik olmadı. Yüz yıldır, ezilenlere ve sömürülenlere karşı çıplak şiddet, devlet şiddeti uygulanıyor. Halk kitlelerini ekonomik yapıyla tamamen denetleyemeyen egemen sınıf, asker ve polis gücünü ve diğer baskı aygıtlarını etkin olarak kullandı. Devrimci durumun doğduğu koşullarda, burjuvazi kitleleri yönetemediği için, onlara karşı hep savaştı. Bugün sınıf baskısı, görülmemiş düzeye çıkarıldı. Burjuva gericilik zincirlerinden boşandı. Fakat, buna rağmen sonuç alamıyorlar. Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve ezilen halklar, şiddetli sınıf baskısı altında mücadele verdi. Faşizmin ve sermayenin hiçbir saldırısı onları, devrim uğruna dövüşmekten uzaklaştıramadı ve uzaklaştıramazda. Burjuva sınıf baskısı ne kadar şiddetli uygulanırsa uygulansın, artık etkisini hissettiremiyor. Devrim uğruna, yeni bir yaşam uğruna her şeyi göze almış devrimci kitlelere karşı sınıf baskısı hangi biçimlerle uygulanırsa uygulansın, hiçbir işe yaramayacaktır. Devrim engel tanımaz bir güçle ilerliyor.
Politik mücadelenin artan yoğunlaşmasıyla toplumsal devrimin aktüel olması arasında dolaysız bağı var. Politika, sınıfın sınıfa karşı mücadelesidir. Politik mücadelenin belirgin olarak yükselişi, sınıfların iktidar etrafında tayin edici kapışmaya tutuştuklarını tanıtlıyor. Politik mücadele, siyasi iktidar, devrimci sınıfın elinde özgürlüğün etkin bir aracıdır. Sosyalizme siyasi mücadele yoluyla varılır. Devrimin siyasi ve toplumsal yapısı bütünsellik içinde kavranmalıdır. Devrim eski toplumu yok ettiği için toplumsaldır. Eski iktidarı yok ettiği için politiktir. Sınıf mücadelesinde, politik mücadelenin önceliği ve üstünlüğü her noktada kendi varlığını kuvvetle hissettiriyor. Çevre (doğa) sorunu açık bir politik savaşım konusudur. Toplumun karşı karşıya olduğu birçok sorun, politik mücadeleye bürünüyor. Burası kesin. Önemli olan politik mücadelenin devrimci içerikte olmasıdır. Devrimci politik mücadele iktidar mücadelesi, elle tutulur biçimde öne çıkıyor.
Yarım yüzyıldır, sınıf mücadelesinin bütün biçimleri pratikte sergilendi. Proletarya hepsinden geçti. Fakat devrimci politik mücadele emekçiler için tam anlamıyla, kendi durumunun, kendinin bilincine varması için baskın oldu. Deniz’lerden bu yana verilen devrimci mücadele kitlelerin devrimci olarak yetiştiği devrimci eğitim oldu. Bugün fabrikalarda, semtlerde, kırsal kesimde ve birçok yerde, devrimi, komünizmi temsil edenler, bu mücadele içinde yetişen kimselerdir. Devrimci nitelikleriyle halk kitlelerini sokağa döken, ayaklandıran, burjuvaziyle dövüştüren onlardır. Devrime öncülük edenler bu güçlerdir.
Burjuvazi, edilgen evrimcilik üzerinde yürüyen, günlük talepler çizgisinde ilerlemeyi devrimin temel hedeflerinin önüne koyan reformist çizgiyi kendisi için bir tehdit olarak görmez. Çünkü, bu düzeltmeci, iyileştirmeci anlayış sistemin sınırları içinde kalır.
Yeni bir toplum, reformist, uzlaşmacı, belirsiz çizgiler üzerinde kurulmaz. Yeni toplum ancak belirgin çizgiler üzerinde kurulur. Bunlar, temel devrimci hedeflerdir. Devrimci iktidar hedefidir, devrimci komünizm çizgisinin hedefleridir. Hareketin bağlanması gereken nihai hedeflerdir, hareketin temel hedefinin, günlük ihtiyaçlardan, günlük taleplerden önde tutulmasıdır.
Eski toplum çürümüş, yaşamını tüketmiş bir toplumdur. Bu toplumda yapılacak yeni düzenlemelerin, sosyal reformların hiçbir etkisi olmaz. Toplumun yeniden örgütlenmesi hedefiyle hareket etme, gerçek devrimci hedeftir. Reformist ve oportünist hareketler, devrimin temel hedeflerini ana pratik bir görev olarak önlerine koymazlar. Sahip oldukları uzlaşmacı anlayış ve sığındıkları sosyal ilişkileri, bunun önünde asıl engeldir. Bununla ilintili olarak, kurulu toplumsal sisteme yönelik eleştirilerini sonuna kadar götürmezler, eleştirilerini, kendi sosyal konumlarına göre ayarlarlar. Çok kesindir ki, yalnızca proletarya toplumsal konumu gereği, kapitalizme, siyasi iktidara eleştirilerini sonuna kadar götürebilir. Sınıf savaşını hedefine kadar tutarlı bir devrimci çizgide götürebilir.
Proletarya devrimi başardığı her yerde, hareketin günlük ihtiyaçlarını, temel hedeflerin önüne koyan uzlaşmacı küçük burjuva anlayışları aştığı için bu sonucu almıştır. Devrimci kitleler varolan maddi sınırlar içinde, çağının koşulları içinde hareket eder. Proleter sınıf bu sınırlar içinde hareket etse de, başarıya ulaşabilir. Burjuva diktatörlüğünü yıkabilir, eski toplumsal yapıyı yok edebilir. Devrimin temel hedefleriyle hareket ederek ve bu yönde devrimci girişkenlik göstererek sonuca ulaşabilir. Devrimci girişkenlik, ataklık devrimci hareketin ilk çıkışıyla başlar ve bugüne dek devam eder. Devrimin ve halkın öncüsü, tam da devrimci girişkenlik içinde şekillendi.
İşçi sınıfının görevlerini, bakış açısını sınırlamak, onu günlük taleplerin yerine getirilmesine hapsetmek, emekçileri, kendilerinden kaynaklanan sınırlamalardan kurtaracaklarına, onların önlerine yeni sınırlamalar koymak, devrimci sınıfın öncü konumunu zayıflatmak uzlaşmacı bir hareketin politikasıdır. Öncülük, öncelikle sonuna kadar tutarlı devrimci çizgi izlemektir. Öncülük, proletaryanın tarihsel görevi olan kapitalizmi yıkmak, sosyalizme geçmek, sınıfları ortadan kaldırmak uğruna mücadele etmektir.
Devrimci işçiler ve devrimci işçilerin partisi insani bir topluma varan, gerçek hareketin itici, yönlendirici, öncü gücüdür. Öncü, düşünceleri ve pratiğiyle, bağımsız devrimci siyasi çizgisiyle öncüdür. Öncü, devrimi ilerinin bir sorunu olarak görmez. Devrimi gerçekleştirmeyi günün sorunu olarak görür. Reformist ve oportünist bakışta öncü tüm tarihsel ve devrimci anlamını yitirir. Proletaryanın tarihsel görevleri, onun öncü rolü, küçük-burjuva partilerin anlayışının çok ötesindedir. Bu görev, tarihin en büyük devrimini gerçekleştirmektir. Böylesine büyük bir görev, proletaryanın tarih yapıcı görevi yüksek devrimci bir bilinç gerektirir. Görüldüğü gibi, dünyayı dönüştürme gibi radikal bir devrim, proletaryanın bakış açısını, misyonunu sınırlayarak değil, sınırlama olmadan gerçekleştirilir.
Proletarya ve komünistler, sınıf mücadelesinin gelişimine bağlı olarak, mücadele anlayışını şu ilkeyle açıklamışlardır: Koşullar gerektirdiğinde, belirleyici mücadele verilir ve verilmektedir. Emekle sermaye arasındaki sınıf mücadelesinin belirleyici bir dönemde olduğunu uzun süredir belirtiyoruz. Yine, yıllarca üzerinde durduğumuz küresel iç savaş, dünya devrimi iki sınıf, iki dünya, iki güç arasındaki belirleyici mücadeledir. Belirleyici mücadele şudur ki, mücadele iki karşıt güçten hangisinin kazanacağı, hangisinin üstün geleceği noktasında verilmektedir. Proletarya ve emekçi sınıflar açısından belirleyici mücadele, sonuç alıcı tek eylemle sınırlı değildir. Sonuç almak için bir dizi eylem gerekebilir. Belirleyici mücadele mesela günlük talepler uğruna, temel hedefleri bir kenara itmek değildir. Belirleyici mücadele, temel devrimci hedefleri gerçekleştirecek sonuca götürücü eylemleri örgütlemektir. Devrimi, militan devrimci kitle eylemleri temelinde örgütlemektir. İsyan ve ayaklanmaları örgütlemektir. Ya da kendiliğinden başlayan eylemleri ileriye, devrime kadar vardırmaktır.
Daha ileriye, devrime kadar gitme anlayışı olmayanlar, hareketi geri çekmek için uğraş vermişlerdir ve aynı çizgide devam ediyorlar. Bu anlayış sahipleri, Gezi Halk Ayaklanması ve 6-8 Ekim Serhıldanlarının daha ileriye gitmesi önünde engel oluşturdular. Daha sonra da halklar defalarca sokağa çıktığında, yine karşılarında aynı anlayışta olanları buldular. Bırakın kitlelerin daha ileri gitmesini teşvik etmeyi, eyleme geçenleri pasifize etmek için özel bir çaba gösterdiler ve göstermeye devam ediyorlar. Bunlar, nasıl devrimci teoriyi kendi geri çizgilerine uydurmaya çalışıyorlarsa, aynı şekilde, kitlelerin devrimci eylemini de kendi durdukları geri düzeye indirmeye çalışıyorlar. Ama pratikte başka bir şey oluyor: Emekçiler, sınıf savaşının katı yasalarına göre hareket ediyor. Ülkeye, kıtaya, dünyaya yayılan ayaklanmaları sürdürürken, eylemleriyle, yenilerini ateşliyorlar. Dünya belirleyici mücadeleler döneminde bulunuyor.
Belirleyici mücadeleler döneminde, öznenin rolü ve önemi olağanüstü derecede artar. Özneyse, niteliğini güçlendirmiştir. Önceki dönemin öznesine göre, daha tecrübeli, deneyimli, birikimli, donanımlıdır. Nitelik kendini, pratikte eylemlerde ve örgütlenmede gösterir. Son yirmi beş yıldır, dünyada görülen ve aylarca, yıllarca süren isyanlar, ayaklanmalar, mücadeleci kitlelerin niteliğinin yansımalarıdır. Dolayısıyla böylesine ileri durumda olan kitleler daha ileri gidebilir ve gitmelidir.
İşçi sınıfı, emekçi kitleler yalnızca taşıdığı nitelikler bakımından değil, çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü canlı mücadele örnekleri bakımından da, mücadeleyi çok ileri noktalara taşıyabilir. Zafer onlarındır.
C.Dağlı