Değişen gerçeklik, kendi gerçekliğini herkese kabul ettirdi. Nesnel toplumsal hareketin çelişkili akışı ve sınıf savaşının keskinleşmesi, yeni bir toplumsal devrimler çağını dünyanın gündemine getirdi. Bu gerçekliği şimdi herkes kabul ediyor. Gelişen halk ayaklanmaları, bu genel kabulün pratik ifadesidir.
Halk ayaklanmaları, kitle eylemlerinin yüksek düzeye çıkmasıdır. Eylem ve eylemin gelişimi, kendi yüksek biçimine dönüşümüyle birlikte, eyleme katılanların bilincinde de dönüşüm oluşur. Dönüşüm, eylemin tümü boyunca görülen bir süreçtir. Proletarya ve emekçi halk kitleleri eylemin tümü boyunca değişime uğrayarak, başka bir özne olurlar: Bilinçli, deneyimli ve savaşçı. Devrimci özne, sınıf savaşının yeni sürecine yüksek devrimci nitelikleriyle katılır.
Devrimci politik mücadele içinde gelişme gösteren yalnızca işçi kitleleri ve diğer emekçiler değildir, işçilerin devrimci sınıf partisi de aynı süreçlerden geçerek, mücadele içinde pişerek devrimi başaracak konuma gelir. Komünist kadrolar, mücadelenin her alanında yer alarak iyi bir örgütçü ve politik yönetici konumuna gelirler.
Halkların ayaklandığı her yerde, egemen sınıf, hareketi bastırmak için saldırılarını şiddetlendirdi. Kullandığı şiddet araçları ve yöntemleri yetmiyorsa, hemen yenilerine başvuruyor. Artan gerici şiddet, sermaye sınıfının toplumu yönetemediğinin ve egemenliğinin sürdüremez duruma geldiğinin güçlü bir kanıtıdır. Saldırılar sonuç vermeyince, ödün vermeye başlıyor. Ödün vermesi durumunun aslında ne kadar sallantıda olduğunu gösteriyor. Birçok yerde ödünleri reddederek, egemen gücün ayaklanmayı dağıtmasını boşa çıkaran eylemciler, sonuna kadar gitme kararlılıklarını ortaya koyuyorlar. Emekçilerin çıkarı, sonuna kadar gitmeyi gerektiriyor.
Sığ yaklaşım, ayaklanmaların etkilerini, eylemlerin yapıldığı ülkelerle sınırlı görüyor. Halbuki devrimci mücadelenin etkisi gerçekleştiği ülkelerle sınırlı değil, etki alanı dünyadaki bütün emekçi kitlelerdir. Her devrim, dünya tarihini ileri iter. Her devrim, dünya devrimi için yeni bir kalkış noktasıdır. İçeriden çok dünyaya etkide bulunur. Emeğin evrensel kurtuluş amacı devrimlere bu gözle bakmayı gerektirir.
Ayaklanmalar büyük bir tarihsel olaydır. Dolayısıyla bu yönüyle irdelenmelidir. Egemen sınıf, kapitalizmin baskısı altında tuttuğu ve sömürdüğü büyük kitlelerin bir araya gelmemesi, güçlerini birleştirmemesi için baskının her biçimine başvurdu. Çünkü kendileri gerçek anlamda bir avuçken, başkaldıranlar nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Sayısal (nicel) üstünlük emekçilerin gücünü oluşturuyor. Sayı üstünlüğü (nicelik) savaşta zaferin önemli bir etkenidir. Kapitalist sınıfın tüm baskılarına rağmen milyonlarca emekçi ayaklanmalarda bir araya geliyor. Yani ayaklanma kendi içinde zafer olasılığını taşıyor. Fakat üstünlük, nicelikle sınırlı değildir; proletarya ve halk kitleleri mücadele deneyimi, teorik-pratik birikim ve savaşçılık yönünde de, nitel olarak gelişkindir. Böylece hareket zafere ulaşmak için, gereken güçlere sahiptir.
Devrimci halk ayaklanmaları, her zaman zafere ulaşmasa da, böyle bir hedefi olmadan başarılı olmaz. Ama ayaklanmaya ilk sonuçları açısından değil de bütünsel sonuçları açısından bakılmalı. Bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, mücadelenin genel olarak ileri gittiğini ve gelişme gösterdiğini tespit edebiliriz. Devrimci ayaklanmaların başlı başına tarihi bir olay ve bu içeriğiyle zengin yönleri olduğu, bir bütün oluşturduğu kavranmazsa, buradan gerekli sonuçlar çıkarılamaz. Ama, küçük burjuva hareketler büyük olayları, sıradan günlük bir olay gibi ele alıyorlar. Bu yüzden, hiçbiri, halk ayaklanmalarının gerçek bir değerlendirmesini yapmış değil.
Halk ayaklanmalarının toplum üstünde yarattığı derin etkinin kavrandığı söylenemez. Her eylem tarzının aynı etkiyi yapmadığını biliyoruz. Burjuvaziyle mücadelede parlamenter, ılımlı, barışçı yol, devrimci ayaklanma gibi devrimci mücadele yolunun, devrimci mücadele tarzlarının yaptığı etkiyi yapamaz. Latin Amerika’da kitleler her iki yolu da izledi. Fakat, insanları asıl etkileyen, harekete geçiren, en tehlikeli eylemleri göze almalarını sağlayan devrimci mücadele yoludur. Kaldı ki, mücadele yolu sorunu kitlelerin karşısına bir seçenek olarak çıkmadı. Sonuç toplumsal ve politik durumdan, sınıfların karşılıklı ilişkisinden çıkarıldı. Ayaklanmaya başvurulan her yerde, sonuç almak için, doğrudan eylemlerden, devrimci savaşımdan daha etkin bir yol olmadığı bir gerçektir.
Toplumsal gelişmeye, siyasal duruma ve olaylara diyalektik bir bakışla bakamayanlar, karşıt sınıfların savaşımını değerlendirirken, daha çok egemen olanın, eski güçlerin, geçici ve anlık olanın hareketini göz önünde bulunduruyorlar. Fakat, karşıt sınıfın, proletaryanın devrimci davasına gereken önemi vermiyorlar. Böylece olguyu kendi gelişmesi ve bütünlüğü içinde yani kendi gerçekliği içinde ele almamış oluyorlar.
Somutlamak gerekirse; Bolivya’da faşist darbe yapıldığında, bakışlarını daha çok bununla sınırlarken, gerek Bolivya’da, gerekse bütün emperyalist-kapitalist dünyada kitlelerin devrimci eğilim ve yönelimini büyük ölçüde göz ardı ediyorlar. Halbuki gelişmekte olan, ilerleten ve tarihin sürükleyicisi olan devrimci mücadeledir.
Dünya proletaryasının emekçi halkların emperyalist kapitalist sisteme karşı devrim mücadelesi yükseliş çizgisinde. Hareketin yükseliş çizgisinde olması yeni değil, doksanlı yıllardan beri sürüyor. Bu süre içinde, birçok ülkede emperyalist kapitalist gericilik faşist darbelere, katliamlara, baskının her biçimine başvurmasına rağmen, emekçi halk hareketlerinin devrimci mücadelesini durduramadı. Uzun süre önce başlayan devrimci mücadele dalgası, yeni bir toplumsal devrimler çağının başlamasıyla süreklilik kazanmıştır. Yeni ve insanal bir dünya kurma hedefi, bu çağın içeriği ve esinlendirici kaynağıdır. Bu devrimci içerik ve hareket karşısında burjuvazinin yaptığı her şey etkisiz kalıyor. Bugüne kadar, dünyada yalnızca yıkım, çürüme, çöküntü ve zihni alçalma görenler, elbette, yeni bir geleceğe akan devrimci hareketin gelişmesinin karşısında şaşkınlığa düşecektir.
Birçok ülkede arka arkaya başlayan ayaklanmalar ve devrimlere kadar, burjuvaziyi her yerde egemen ve duruma hakim olarak gören küçük-burjuva sosyalist hareketler, alelacele ortaya çıkan durumu açıklamaya çalıştılar. Oysa bugün olanlar, bir anda oluşmadı. Devrimci durum uzun zamandır var. Dünyadaki patlayıcı toplumsal duruma uzun süredir işaret ediyoruz. Dolayısıyla toplumsal ayaklanmalar kendisini oluşturan koşullar açıklanmadan açıklanmış olmaz.
Türkiye ve Kürdistan’daki toplumsal ve politik durum diğer ülkelere göre, çok daha derin, keskin ve yıkıcı olmasına karşın aynı çevreler, dünyaya gösterdikleri ilginin çok azını bile, bizde, devrimin gelişmesine göstermediler. Dünyadaki olaylar üzerine bol laf ettiler. Çünkü, bu laflar, onlara bir yükümlülük ve görev yüklemiyor. Sözlerinin gereğini yerine getirmemek için bu topraklardaki devrimci durum ve devrimin aktüelliği karşısında kayıtsız kalıyorlar.
Dünyadaki büyük olaylar karşısında şaşırmamak için devrimin güncelliği gerçeğini kavramış olmak gerekiyor. Leninist parti, sadece bu topraklarda değil, emperyalist ülkeler dahil, tüm emperyalist-kapitalist ülkeler için de devrimin güncelliğinin bir olgu olduğunu belirtti. Dünyada son yirmi beş yıldır devrimci durum, küresel başkaldırı ve küresel iç savaş, devrimin güncelliğini yeterince gösteriyor bize. Yeni bir toplumsal devrimler çağını başlatan nesnel ve öznel koşullar işte bu koşullardır.
Devrimin güncelliğini kabul etmek ve devrimi başarıya götürmek için harekete geçmekle, bunun zaferi arasında belli bir zaman aralığı vardır. Bu mesafenin uzaması ya da kısalması birçok etkene bağlıdır. Örgütlü komünist mücadelenin, devrimci eylemlerin hedefi, mesafeyi, sürtünmeyi en aza indirmek, böylece zaferi daha kısa sürede elde etmektir. Koşullar ve insanlar ancak devrim sırasında aynı anda dönüşürler. Ayaklanma zaman aralığı, sürtünmeyi en aza indirir ve böylece kitlelerin kolektif amacı gerçekleşmiş olur. Ayaklanma olmadan, devrimci tarzda hareket olmadan, devrim olmadan, isteklerin binlerce kez ifade edilmesi, onların gerçekleşmesi anlamına gelmez.
Proletaryanın ve mücadeleci halk kitlelerinin devrimci aşırılıklarını bir kez daha ayaklanmanın zaferi bakış açısıyla ele almalıyız. Uzlaşmacı siyasetler, çevresinde toplanan insanları, devrimci aşırılıklardan korumak için senelerdir ciddi bir çaba içindeler. Onlarla birlikte yürüyenler, etkilenmesinler diye devrimci eylemleri, devrimci isyan ve halk ayaklanmalarını en ılımlı, en yumuşak, en etkisiz ifadelerle tanımlıyorlar. Günlerce, aylarca, Fransa'da olduğu gibi mevsimlerce süren ayaklanmalara bile “bazı kımıldanmalar var” dediler. Onlar böyle deyince sanki bir devrim devrim olmaktan çıkıyor. Böyleleri halkın devrimci ayaklanmalarını ve devrimin kendisini hiç kavramamışlar. Ayaklanma ve devrim, devrimci kitle eylemlerinin en aşırı noktaya en uca kadar varmasıdır. Ya da diğer bir ifadeyle, eylemler en ileri noktaya kadar gittiğinde zafer gerçekleşir.
İşçilerin enerjisini, sermaye için zararsız kanallara akıtmada çok gayretli olanlar, aynı çevrelerdir. Fakat sınıf mücadelesi kendi yasalarına göre gelişiyor. İşçilerin devrimci enerjisini sınırlama gayretleri sınıf savaşının kendi ilerlemesi içinde başarısızlığa uğruyor. Devrimlerin patlak vermesiyle, işçilerin ve diğer emekçi kitlelerin devrimci enerjisi, örgütlenme ve eylemlerdeki yaratıcılığı, sınırsız bir gelişim gösteriyor.
Devrimin zaferi, kitlelerin devrimci enerjisi ve yaratıcılığının sınırsızca gelişmesiyle gerçekleşir.
C.DAĞLI