Yeni bir toplumsal devrimler çağı, günlerdir süren ayaklanmalarla-devrimlerle büyük bir hızla ilerliyor. Yeni tarihsel dönem en belirgin, en temel ve en önemli yönleriyle açıklanmalıdır. Karşıtların kapışması keskin bir biçim almıştır. O halde, mücadele keskin çizgileriyle verilmelidir.

İçinde olduğumuz dönemi en ileri çizgileriyle belirtmek gerekirse, küçük olaylar, koca bir dünyayı değiştirir deriz.

Nasıl olur da uzun yıllara dayanan, zahmetli ve sabırlı örgütlü mücadelenin yerine, küçük olaylar, koca bir dünyayı değiştirir. Anında belirtmek gerekiyor ki, yeni bir durumun doğmasından ileri geliyor. Bu, ortamın devrimci karakterinden, devrimci krizden ileri geliyor. Bu, eski toplumsal sistemin iyice güçten düşmesinden, çöküşte olmasından ileri geliyor. Bu koşullarda ve durumda küçük bir dürtü, küçük bir olay, büyük olayları başlatabilir.

Önceden, hangi toplumsal gerekçenin bir genel isyanı, genel ayaklanmayı, bir devrimi başlatan rol oynayacağını bilemeyiz fakat, toplumsal durumun buna her an yol açacağını biliyoruz. Burada önemli olan, küçük olaylarda da, büyük olaylarda da, olaylara yön verecek bir konumda olmamızdır.

Kıtaları sarsan güncel devrimlerden sonra bile, tarihi gelişmeleri edilgen evrim olarak anlayanlar görüşlerini koruyorlar. Oysa devrimler, tarihin sıçramalarla ilerlediğini bir kez daha gösterdi. Tarihin patlamalarla, sıçramalarla, devrimlerle ilerlediği tartışma götürmez bir gerçektir.

Toplumsal gelişmeye yaklaşımı sığ, basit, üstünkörü olanlar, bu topraklarda ve dünyada, devrimin nesnel ve öznel hareketinin bir araya geldiğini anlamış değiller. Halbuki yeri göğü birbirine katan ayaklanmalar-devrimler, bu koşulların bir araya gelmesinden doğuyor.

Uzlaşmacı küçük burjuva siyasetler, yıllardır üzerinde durduğumuz, kapitalizmin çöküş içinde olduğunu kabul etmeye hiç yanaşmadılar. Bugün çok yüzeysel olarak kabul etmeye başladılar. Ama, onlar bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda bilinçsiz davranıyorlar. Kapitalizmin çöküntü içinde olduğunu kabul eder görünseler de bunu, kapitalist toplumun büyük bir kriz, devrimci bir kriz içinde olduğu tespitine kadar vardıramıyorlar. Bilinçsiz olarak değil, bilinçli olarak bu ilişki kavranmalıdır: Kapitalist toplumsal sistemin çöküşüyle devrimci krizin ve devrimlerin bağı vardır.

Devrimin strateji ve sloganları, yani iktidarı ele geçirme hedefini emekçilerin önüne koyan sloganlar, propaganda sloganı olmaktan çıkıp, eylem sloganı haline gelir. Bu sırada, iktidarın alınması devrimin kilit sorunu durumundadır. Günlük mücadele, bu büyük hedefe bağlanır. Tam da bu sırada, iktidar dışında her şey, hiçbir şeydir. Burada taktiğin görevi, stratejik hedefin zaferine etkin olarak hizmet etmek olmalıdır. Devrimci ayaklanmanın olduğu her yerde, sloganların, taktiğin rolü stratejik zaferin kazanılmasıdır. Devrimin güncel olduğu her ülkede, iktidarın emekçi halkın eline geçmesi, mücadelenin ivedi, temel, en önemli ve öne geçen görevi durumundadır. Stratejik slogan da bu hedefe bağıntılı bir anlam kazanır.

Stratejik zaferin elde edilmesi görevini pratik bir görev olarak belirlemişsek, hareket tarzı da buna göre değişir ve değişmelidir. Kuşkusuz, stratejik zafer yani sınıf savaşının kazanılması, savunmayı da içerir. Fakat, kitleler saldırıcı, hücumcu bir biçimde hareket etmeden, zafer kazanamazlar. Burjuvazinin sınıf egemenliğinin yıkılması, devrimci bir iktidarın kurulması stratejik saldırı olmadan, buna uygun bir hareket tarzı olmadan boş bir hayaldir. Biz, devrimci ayaklanmaları yeterince saldırıcı olmadığı için eleştiririz. Dünyadaki güncel ayaklanmaları bu bakışla değerlendiriyoruz. Ayaklanmada savunma, ayaklanmanın ölümüdür.

Birçok ülkede aynı zaman diliminde meydana gelen ayaklanmalar bir anda patlak verip anında yayılsa da, temelinde uzun mücadeleler var. Emekçi halk kitlelerinin sınırsız çabaları, kesin kararlılığı ve yıkılmaz devrimci iradesi bu mücadelenin tümü boyunca ortaya çıktı, şekillendi. Kuşkusuz ayaklanmaların ortaya çıkması ve sürmesinde, kitlelerin gösterdiği, kitle kahramanlığının ve yaygın cesaretin ayrı bir yeri var. Devrimci ayaklanmanın olduğu her yerde devrimci biçimde hareket etmenin ileri örnekleri ortaya çıktı. Başka yerlerde başka zamanlar ayaklanmaya girişilirken, insanlar en ileri örneklerden hareket edecektir. Bir şey daha. Halk devrimci olarak davranıyor, ılımlı değil; ılımlı olan reformist hareketlerdir.

Kitleler bir çok yerde, hemen hareket geçti. Hareketi zaman geçirmeksizin ayaklanmaya dönüştürdü. Ne engel tanıdılar, ne karşılarına çıkan güçlükleri. Proletarya ve halk kitleleri engel tanımaz bir devrimcilik sergiliyorlar. Halbuki, reformist-oportünist gruplar, savaşmamak ve kaçınılmaz olmasına rağmen ayaklanmaya girişmemek için binlerce neden sıralıyorlar. Komünistlerse, devrimci savaşı sürdürmek, burjuvaziyle savaşı kazanmak için tereddütsüz davranır ve engel tanımaz bir devrimcilik örneği ortaya koyarlar. Kısacası, ayaklanma ve devrime önderlik etmek reformist siyasetlere göre değildir, bu görev gerçek devrimcilere düşüyor.

Hareket, ayaklanan ülkelerde diyalektik bir seyir izliyor. Buralarda devrimci mücadele daha alt biçimlerden, daha üst biçimlere dönüşüyor. Mücadele, çeşitli aşamalardan geçti. Her aşamadaki mücadelenin etkisi farklı olur. Ayaklanma başlar başlamaz, bir anda daha üst hareket biçimlerine geçildi. Hareket bu düzeyde devam etti. Daha üst hareket, daha yüksek eylem biçimleri, daha alt biçimleri tamamen ortadan kaldırmaz. Onları kendi içinde sürdür. Fakat daha yüksek eylem biçimlerine bağlar. Devrimle birlikte hareket, nitel değişime uğrar.

Devrimler ayaklanmayla sürerken, öncesinde sadece bir olasılıktı. Bazılarında daha güçlü bir olasılıktır. Türkiye ve Kürdistan’da devrim bir dizi eylem ve ayaklanmada gelişiyor. Devrimin bir olasılık olduğu ülkelerde, bu, devrimci durumun oluşmasıyla bağıntılı olarak oluşmuştur. Biz, dünyada, devrimci durumun varlığına doksanlı yıllardan beri işaret ediyoruz. Birçok yerde, devrim olasılığı, devrime dönüştü. Diğer yerlerde henüz dönüşmedi, fakat dönüşecek. Her şeyden önce, proletaryanın ve emekçi halk kitlelerinin içinde bulunduğu koşulların devrimci karakteri tam olarak aydınlatılmadan, komünist işçilere düşen görevin ne olduğu açıklanamaz.

Proletaryanın önderliğinde ezilen ve sömürülen kitlelerin bir güç olmasına mekanik olarak yaklaşanlar, kitlelerin güçlerini sokakta birleştirdiğini bilince çıkaramıyor. Kriz dönemlerinde emekçiler sık sık sokaklara iner. Fakat, durum bir krizin daha ilerisinde. Bir toplumsal sistemin çöküşü yaşanıyor. Yığın eylemlerinde ani patlamalar, sokaktaki eylemlerin sürekliliği, isyan ve ayaklanmaların çok sık olması, bir devrimin diğerini tetiklemesi, devrimlerin zincirleme sökün etmesi kapitalizmin çöküşünün belirgin bir özelliğidir.

Mücadele ve örgütlenme sorununa mekanik yaklaşanlar, gerçeklik dünyasının, dışımızdaki koşulların değiştiğini göremiyorlar. Ne akıp giden su bizim soyunup suya girmemizi bekler, ne de ayaklanmalar, devrime akan olaylar bizim hazır olmamızı bekler. Burada asıl olan, bizim, kendimizi dışımızdaki gelişmelere göre ayarlamamızdır.

Toplumsal ayaklanmalar gerçekleştiği her yerde, yeni bir ekonomik toplumsal düzen kurma hedefine ulaşamamıştır. Her yerde aynı hedefe varmayabilir. Yeni toplumsal düzen, devrime göre amaçtır. Devrim bunun aracıdır. Devrim ise, bugün verilen mücadeleye göre amaçtır. Bugün devrimi gerçekleştireceğiz. Devrime dayanarak, yeni bir toplum örgütleme amacını gerçekleştireceğiz. Bu, bir dizi büyük mücadeleyi gerektirir.

Ayaklanmalara sonuçlarından bakılmalı. İçerideki sonucu, toplumsal kurtuluş devrimine ivme kazandırması ve yeni bir tarihsel döneme geçişi olanaklı hale getirmesiyken, dünyaya yönelik ise, dünya tarihine yeni bir hız kazandırmasıdır. Tüm bunlar, sınıf mücadelesinin geleceği açısından devrimci sonuçlardır.

Halk ayaklanmaları bir çok yerde devrime dönüşmekle birlikte, daha ileriye, sınıfların kaldırılmasına kadar ancak proletaryanın sınıf diktatörlüğüyle varır. Toplumsal ayaklanma, var olanı yıkmakla yetinirse yarı yolda kalır. Ayaklanma ve devrim proletaryanın önderliğinde daha ileriye gidebilir. Sorun yalnızca, burjuva egemenliğini devirmek değil, toplumu yeni bir temelde örgütlemektir, ekonomik ve toplumsal köklü dönüşümleri gerçekleştirmektir. Bunu yalnızca toplumsal konumu gereği proletarya gerçekleştirebilir. Kapitalizmin baskısı altındaki milyonların içinde oldukları koşullara karşı sürekli bir başkaldırı içinde olması, proleter sınıfın hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıran bir olgudur.

Ayaklanmalar, neden patlak verir vermez anında genişliyor ve büyüyor? Diğer şeylerin yanında, halk kitlelerinin bir isyan, başkaldırı ve çeşitli eylem içinde olmaları bunun başlıca nedenidir. Yani burjuvazinin sınıf egemenliği, ezdiği kitlelerin sürekli tehdidi altındadır. Ayaklanmanın yaptığı, başkaldıran tüm güçlerin gücünü kendisinde birleştirmek ve hareketi en ileri noktaya götürmektir.

Hareket kendi içinde, daha ileri gidecek dinamizmi, devrimci enerjiyi, birikimi taşıyor. Devrimci nitelik, militanlık kitlelerin bilincine, mücadelesinin içine yerleşmiştir. Devrimci savaş bu topraklarda elli yıldır sürüyor. Deyim yerindeyse, devrimci savaşçılık bir alışkanlık haline gelmiştir. Örgütlü komünist mücadele birikimi kendini her büyük eylem sırasında sergiliyor. Kitleler büyük bir eylemde etkinliğini, eylemini hemen organize ediyor. Her büyük eylem, kitle yaratıcılığının en üst düzeye çıkmasıdır. Bunun pratiğini Gezi’de gördük. Bugün süren halk ayaklanmalarında da görüyoruz. Her ayaklanmada ve devrimde örgütlenmenin ve eylemde yaratıcılığın yeni harikalarıyla tanışıyoruz.

Ayaklanmalar, devrimler Türkiye’de nasıl karşılandı? Reformistler, önce “heyecanla” karşılayıp, olumlu olarak gördüyse de bu değerlendirmelerini uzun süre devam ettiremediler. Gerçekteyse, devrimleri hiç anlamadılar. Onlar Sudan’da olanları da bir devrim olarak görmediler. Bu insanların görüşlerinin bütünlüğü devrimcilikten çok uzak. Buna rağmen, kendilerini ayaklanmalardan, devrimlerden yana göstermelerinin nedeni, onların etkilerinden yararlanmak, kendi reformist konumlarını gizlemek. Fakat unuttukları bir şey var; dünyadaki devrimci gelişmelerden söz ederken, kendilerinin buna uygun olmayan politik çizgilerini de teşhir etmiş oluyorlar. Olaylar devrimci yönde ilerliyor.

Dünyada büyük bir devrimci dalga koptu, kapitalizmin kıyılarını şiddetli biçimde dövüyor. Kapitalist düzen emekçi kitlelerin devrimci şiddeti karşısında duracak kadar dayanıklı değildir. Burjuvazi ne yaparsa yapsın, zafer bizimdir!

C.DAĞLI