Dünyada doğan devrimci durum, birçok ülkede halk ayaklanmalarına, devrimlere dönüşüyor. Dünya devrimi, karşı konulmaz bir güçle ilerliyor. Bu topraklar da aynı sürecin içinde. Bu gelişme karşısında devrimlerden ne öğrendiğimizi ve ona ne öğreteceğimizi ortaya koymamız gerekiyor.
Bütün derelerin, nehirde toplanması gibi, tüm olaylar devrime akıyor. Devrimden önce devrim için ne öğrenmişsek bilgi, teori, devrimci eğitim, mücadele ve örgütlenme yeteneği, deneyim, pratik yaratıcılık, hepsini devrime uygulayacağımız yeni bir durum doğmuştur. Teoriyi pratiğe geçirme yeteneği kendini burada gösterir.
Deneyim, bilgi, teoriyle donanan bir parti, kaçınması gereken hatalardan kaçınır, dolayısıyla mücadelesinde başarılı olur. Teori, örgüt ve mücadeleyle uygulama alanına sokulur. Bunların bütünlüğü, devrimi örgütleme yeteneği demektir. Devrimi örgütleme yeteneği uzun mücadelelerden geçilerek kazanıldı. Daha geniş olarak da Haziran Halk Ayaklanmasında pratik sınamadan geçti. Güçlü yönler ortaya çıktığı gibi yetersizlikleri, zayıf tarafları da açığa çıktı. Bunlardan yola çıkarak mücadelenin yeni çarpışmalarına daha iyi hazırlanılmalı.
Büyük bir devrimci birikime sahip olanlar mücadelede daha ileri gitmelidir. Devrimin başarılması için, daha önceki süreçlerde edinen birikimler, devrim için bir dayanaktır, fakat devrim için daha ileri gitmek daha fazlasını yapmak gerekiyor. Yeni mücadeleye atılanların kendi pratiği gerekiyor. Bu süreçte devrime yeni değerler kazandırmalıyız. Büyük Ekim Devrimi ve bugüne kadar gerçekleşen tüm devrimler, devrimlere bir şeyler kattılar ve öğrettiler. Bütün bunların sonucunda, toplumsal devrim deneyimleri ve teorik yönden çok zenginleşmiştir. Bundan sonra her devrim, zengin deneyimlerle başlar ve yeni deneyimler yüklü olarak ilerler.
Sınıf mücadelesinin, devrimlerin deneyimlerinin gerekli değişikliklerle birlikte her ülkenin somutuna uygulanması gerektiğini söylemeye bile gerek yoktur. Dünyanın, ülkelerin değişen ekonomik, toplumsal ve siyasal koşulları her zaman göz önünde tutulmalıdır. Toplumsal yaşamın canlı gelişen ve değişen yapısı göz önünde tutulmadan, somut durumun bilimsel analizi yapılamaz. Bu yöntem komünist partisinin dayandığı Marksist bir yöntemdir ve gereklidir. Proletaryanın çıkarlarının değişen koşullarda savunmak için gereklidir.
Tarihsel gelişme, ülkelerde, karşımıza özgün durumlar çıkarabilir. Özgün tarihsel durum önümüze yeni değerlendirmeler, görevler çıkarabilir. Bizim, tüm bunlara hazır olmamız gerekiyor. Olayların çok hızlı geliştiği günümüzde ve bu süreçte her an yeni durumlarla karşılaşabiliriz ve yeni durumların getirdiği mücadelelere her an hazır olmalıyız.
Bizdeki durum, bütün kapitalist ülkelerde yaşanıyor. Emperyalist-kapitalist sistem, devrimci durum/devrimci kriz, devrimci süreç olarak ifade ettiğimiz bir dönemden geçiyor. Bununla bağıntılı olarak tarihin en devrimci döneminde ve devrimci dönüşümler çağında olduğumuzu söylüyoruz. Bu belirlemeyi çok titrek olarak yapmak isteyenler var, fakat çağın tanımlaması tüm içeriğiyle Leninist Parti tarafından uzun zamandır yapılıyor. Çeşitli unsurlar ve çevreler, bu lafları etseler de onların görüşleri bütünsel olarak devrimci değildir.
Yeni bir toplumsal devrimler çağının ilerlemesi karşısında, burjuvazi diğer şeylerin yanında, geçmişten kalma gerici olan ne varsa tümüne başvurmaktan geri kalmıyor. Burjuva gericilik, kapitalist gericilik, emperyalist gericilik, dini gericiliği de içerir. Gerici olan hiçbir girişim, devrimci olanın ilerlemesini durduramaz. Tam tersine, kitlelerin devrimci kavgasını iyice hızlandırır.
Toplumsal devrimlerin birçok yerde patlaması karşısında burjuvazi kadar küçük burjuvazi de gerici alanı bir tutunma noktası haline getiriyor. Türkiye’de bazı burjuva çevreler, bizim proletaryanın toplumsal devrimleri için kullandığımız tarihin en büyük devrimi -ki öyledir, çünkü tarihte ilk defa sınıfları ortadan kaldıran ve insanlığın insani tarihini başlatan bir devrimdir- tanımlamasını tam karşıtına, burjuva girişimlere uyguluyorlar.
Cumhuriyet Gazetesi, 1923 için “en büyük devrim” başlığını kullandı. Küçük burjuva sosyalistleri de 1923’ü öven yazılar yazdılar. Böylece emekçilerin devrim, halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesi karşısında nasıl da gerici bir konuma düştüklerini ortaya koydular. Bu, yüzünü geçmişe sırtını geleceğe dönmektir. 1923’te kurulan egemenlik, gerici burjuva diktatörlüğüdür. Açıklaması cumhuriyet sınıfsal olarak, ideolojik ve toplumsal içerik olarak burjuvadır. Sınıf bilinçli işçiler ve sınıf bilinçli parti, içeriğiyle biçimiyle burjuva egemenliğini devirmek için mücadele veriyor.
Türkiye ve Kürdistan’da işçi sınıfı, tarihsel devrimci rolünü tam anlamıyla oynayamadı, fakat oynayacaktır. Bu yönde büyük bir deneyim ve güç biriktirdi. Devrimci sınıfın yanında kapitalizmin ezdiği tüm kitleler, gelişen devrimde önemli bir devrimci rol oynayacaklardır. Bugüne kadar, halk kitlelerinin gerçek devrimci gücü ancak sınırlı olarak açığa çıktı. Daha derinden daha geniş ve daha etkin olarak bu süreçte harekete geçecektir. İşte o zaman bu büyük tarihsel olay bu topraklarda da gerçekleşecektir.
Küçük burjuva sosyalist hareketler, gerek bu topraklarda, gerekse diğer kapitalist ülkelerde nasıl büyük bir öfke ve güç birikimi oluştuğunu hep küçümsediler. Leninist Parti’nin bu yöndeki belirlemeleri karşısında dudak büktüler. Gelişmeler bu yönde ortaya çıkınca, söylenenleri kopya etmeye başladılar. Bunu içtenlikli olarak söylemiyorlar. Yani devrimci bir güç birikiminden bahsederken, tamamen kendilerini devrimci göstermek için yapıyorlar.
Dünyadaki son ayaklanma ve devrimler, toplumda büyük bir öfke, hoşnutsuzluk, kızgınlık ve güç biriktiğini açığa çıkarttı. Lübnanlı analistler, oradaki ayaklanmayı-devrimi değerlendirirken bu kavramları, öfke ve güç birikimi kavramlarını kullanıyorlar. Verili duruma dayanarak söyleyebiliriz ki, devrimci patlamaların daha fazlası, daha yıkıcı ve devrimci olan ise önümüzde.
Bu toprakları, dünyanın en ileri devrimci ülkelerinin arasına sokan, yalnızca nesnel toplumsal koşullar değildir. Böyle bir bakış açısından hareket edilirse, devrimin koşulları, nesnel koşullarla özdeşleştirilir. Halbuki, devrimin yalnızca nesnel koşulları değil, öznel koşulları da oluşmuştur. Bugünkü ileri devrimci koşulların oluşmasında, yarım yüzyıl yüklü-yoğun geçen devrimci mücadelenin tartışmasız yeri var. Devrimci mücadele, pratik eylemlerin yanında, bilimsel sosyalizmin ideolojik mücadelesi, devrimci, toplumcu gerçekçi sanat mücadelesi, devrimci politik mücadele gibi, mücadelenin birçok alanını kapsar. Devrim, bugüne kadar verilen mücadelenin daha ileriye götürülmesiyle gerçekleştirilir.
Devrimin, toplumun gündemine geldiğini her olaydan çıkarabiliriz. Tekil gibi görülen bir olayını diğer olaylarla ve devrimle bağı var. Devrimin henüz toplumun gündemine gelmedi diyenlerin en büyük yanılgılarından biri, olayların birbirleriyle olan bağlarını görememeleridir. Onlara bakılırsa, her olay, diğerinde bağımsızdır. Bu bakış açısı, sıradandır, derinlikli bir kavrayıştan yoksundur. Olaylar arasında nesnel bir bağ var. Aynı zamanda aralarında ideolojik ve politik yönde bir etkileşim var. Aynı tarihsel dönemde gerçekleşen olaylar arasında nesnel bir bağ olmadan aynı toplumsal zeminden kaynaklanmadan, en küçük bir olay bile nasıl anında başka olayları ateşler ve büyük bir olay haline gelir, bir ayaklanmaya bazen da bir devrime dönüşür. Basit bakış, bu gerçekleri açıklayamaz.
Olayların birbirleriyle ilişkisi, bağı ülkeyle sınırlı değil, dünyadaki olaylarla ve gelişmelerle de karşılıklı bağ ve etkileşim içinde. Kapitalist meta ekonomisinin karşılıklı bağımlı oluşu, o ülkenin kapitalist dünya pazarında yer alması, özsel olarak uluslararası sahnede ilişkilerin dünya genelindeki maddi temelini ve nesnel zeminini oluşturuyor. Bu durum açıklanmadan, bir ülkedeki olayın anında dünya çapında olaylara yol açması açıklanamaz. Dünyadaki olayların, aynı maddi temele bağlı olarak birbirleriyle bağı var ve birbirleri üzerinde etkide bulunurlar. Küresel iç savaş küresel başkaldırı, dünya devrimi bu çerçevede kavranıp, açıklanabilir.
Dünyada, devrim kasırgası eskiye ait ne varsa önüne katarak ilerlerken, reformistlerin olduğu yerde ise ılık rüzgarlar esiyor. Reformistler hangi sefil konumdaysa, olaylara oradan bakıyorlar. Olaylarsa, karşı konulmaz bir güçle devrime ilerliyor.
Burjuva toplum, kaybetmiş bir toplumdur. Eski toplumun kaybetmesiyle, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar kaybetmiş sayılmazlar; fakat kazanacakları büyük bir dünya var!
C.Dağlı