Bugünkü ailede erkek mülk sahibidir. Kadın ise mülkiyetten yoksundur ve erkeğe ekonomik olarak bağımlıdır. Ekonomik bağımlılık, her tür bağımlılığın temelidir. Aile içinde erkek burjuvadır. Kadın ise proletaryayı temsil eder. Bu ilişki aile içindeki kadın erkek ilişkisi, karşıtlık ilişkisidir.
Önemli olan kadınların ekonomik olarak ezilmemesidir. Kadınlar toplumsal üretim sürecinde yer alarak, erkeğe olan ekonomik bağımlılığa son verir. Kadının ezilmesinde, kadının erkeğe ekonomik bağımlılığı tek etken değildir, fakat temel olandır. Kadının ekonomik olarak ezilmesi ortadan kaldırıldığı zaman, kadının ezilmesini sağlayan tüm unsurlar da ortadan kalkar. Bu, tam bir toplumsal devrimi gerektirir. Kadını köleleştiren tüm ilişki ve anlayışların tamamen ortadan kaldırılması için mücadele bu zeminde olanaklıdır.
Bugünkü toplumda da kadının toplumsal konumu köleliktir, cinsel ezilmedir. Kadının toplumsal pozisyonunun değişmesi, kadının özgür olması için, toplumsal mülkiyetten, sermayeden özgürleşmelidir. Yalnızca kadın ve erkek işçilerin önderliğinde bir devrim son verebilir sermayenin egemenliğine. Yalnızca devrim son verebilir kadının bu toplumdaki toplumsal pozisyonuna.
Kadınların içinde bulundukları koşulları ve bugünkü toplumu değiştirmeden; sosyalizme geçmeden ne erkeklerle yaşamın her alanında eşitlik gerçekleşebilir, ne de kadının kişiliği tam olarak gelişebilir.
Kadınların ezilmesi, özel mülkiyet toplumlarının varlıklarını sürdürmelerinin bir koşulu olmuştur. Kapitalist üretim yalnızca metalar üretmez; kadınların ezilmişliğini ve erkeğin egemenliğini kadın, erkek ilişkisini de yeniden üretir. Bu ilişki burjuva toplumun tüm toplumsal ilişkilerinde ortaya çıkar. Buradan şu sonuç çıkar ki, toplum dönüştürülmeden yeni baştan kurulmadan, kadınların toplumsal konumu değişmez.
Dikkat edilirse, kadınların toplumsal konumunun (pozisyonu) değişmesi ifadesine büyük önem veriyoruz. Marx’ın belirttiği gibi, sosyal ilerleme kadın cinsinin toplumsal pozisyonuyla tam olarak ölçülebilir. Kadının toplumdaki toplumsal konumunun değişmesi, yani kadınların tam kurtuluşu sosyalizmin kurulmasının ön koşullarından biridir.
Kadının toplumsal ezilmesi, burjuva toplumun sınırları içinde ne kadar zorlanırsa zorlansın ortadan kalkmaz. Kadınla erkek arasında biçimsel eşitlik, en ileri noktasında, kadınla erkeği bu toplumun “eşit yurttaşları” durumuna getirir. Fakat bunun ötesine varmaz. Kadınların kurtuluşu ise biçimsel “eşit yurttaş” olmanın ötesinde ve ilerisindedir.
Biçimsel eşitlik, kadınlar lehine yasal düzenlemeler, iyileştirilmeler, yani “eşit yurttaşlık” reformu düzenlemeleridir. Birçok ülkede bu noktaya gelinmiştir. Bu noktada yeni bir savaşım gerekir: Kadının gerçek eşitliği, gerçek özgürlüğü için savaşım. Kadınların yaşamda gerçek eşitliği ve gerçek özgürlüğü reformist düzenlemeleri değil, toplumun devrimci dönüşümünü gerektirir.
Biçimsel eşitliğin derinleşmesi, alanının ve kapsamının genişlemesi, iyileşmeler, reformlar burjuva toplumun bu alanda yetkinleşmeye uygun olduğunu ve yetkinleştiğini, ama tam da bu nedenle yıkılmak zorunda olduğunu gösteriyor. Burjuva toplum sınırlı bir toplumdur. Bundan şu sonuç çıkarılır ki, kadının hak eşitliği bu toplumda sınırlıdır. Feminizm, kadınları bu sınırlılık içinde boş yere oyalıyor. Kadınlar ancak burjuva sınırlılıklarının olmadığı, koşulların özgür olduğu bir toplumda gerçek bir eşitliği elde edebilir. Ancak sosyalizmde kadınlarla erkeklerin eşitliği yaşamın bir gerçeği haline gelir.
Kadınların tam kurtuluşu, insanal niteliğin zafere ulaşması demekti. İnsanal zafer, insanlık öncesi tarih çağlarının sona ermesidir.
Sorunun çözümü, eski toplumun içinde kadınların lehine değişiklikler yapmak değil, bir toplumdan başka bir topluma geçişte yatıyor. Bu, nicel değişimle değil, nitel değişimle olur. Oysa feministlerin çizgisi, nicel değişimler üzerine dayalıdır. Toplumun değişimi ve kadınların toplumsal konumunun değişimi, nicel artışlarla gerçekleşmez. Bu çevreler, kadınların devrimci savaşımının, kadınların toplumsal konumunda temelde bir değişim aşamasına gelip dayandığını anlamış değil.
Dünyanın değişiminde, kadınlar etkin bir güçtür. Ama tarihsel dönemlerin değişiminde kadınların rolü öne çıkarılmamıştır. Tarihin itici gücü her tarihsel çağın devrimci kitleleridir. Her yeni bir tarihsel dönemin başlamasında kadın kitlelerinin önemli bir yeri olduğu halde bu gerçek her zaman yok sayılmıştır.
Bu bakış açısı sosyalizmde değişir. Sosyalizmde kadınların toplumsal konumunun değişimiyle birlikte, toplumun kadınlara bakışında da köklü değişiklik olur. Bu sorunun çözümünde büyük ilerlemeye karşın, yeni toplumda, eski toplumun izleri, çizgileri, kalıntıları devam eder. Bundan dolayı diyoruz ki, kadının kurtuluşu, kadınların kendi ellerindedir.
Burjuvazi gücünü, enerjisini tüketti. Devam etmek için yeni güçlere, enerjilere gereksinim duyuyor. Enerjisine, çabalarına, çalışmalarına ihtiyaç duydukları kadınların gücüdür. Bu çerçevede, hükümet, meclis, belediyeler, diğer siyasi kurumlar ve kapitalist işletme yönetimlerinde (bankalar, şirketler vb) kadınlara daha fazla yer veriliyor. Bunun yanında, her yerde isyan eden, ayaklanan kadınları burjuva toplum yönetimlerine çekmek kadınların artan başkaldırılarını önlemenin en kolay yolu olarak görülüyor. Kadınlar açısından burjuva yönetime katılım, kadınların kendi hareketini, kendi elleriyle pasifize etmesi, dağıtması demektir. Ödünler uğruna kadın hareketini zayıflatmak da aynı sonuçları doğurur. Başka bir anlatımla bu, kadınların kurulu düzene boyun eğmesi, kadınların, kadın cinsinin kölelik koşullarına destek vermesidir. Bu, kadınların oyalanmasıdır, devrimden uzak tutulmasıdır. Kadınları, kadın cinsinin kurtuluşunu sağlayacak olan sosyalizm uğruna savaşımdan alıkoymaktır. Oysa, kadınların kurtuluşuna giden yolu yalnızca devrim açabilir.
Sosyalist bir toplumun yaratılmasının ve kadın cinsinin kurtuluşunun, boş bir rüya olarak kalmaması için siyasi iktidarın proletarya tarafında ele geçirilmesi hedeflenmelidir.
Bugüne kadarki hiçbir devrim kadınların toplumdaki konumunu değiştirmedi. Aksine kadınların toplumsal ezilmesi, her devrimden sonra devam ettirildi. Yalnızca proletaryanın toplumsal devrimi, kadınlar açısından başarılı devrimdir. Çünkü, kadınların tam kurtuluşu, proletaryanın toplumsal devrimiyle, siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle birlikte gerçekleşir.
Kadınlar, bugüne kadar gerçekleşen bütün devrimlerde yer aldı. Fakat, hiçbir devrime, 20. yüzyılın toplumsal devrimlerine katıldıkları kadar kitlesel bir güçle katılmadılar. Kadınlar proletaryanın toplumsal devrimlerinde tarihte görülmemiş bir güçle (kitlesellikle) yer aldı. Çünkü bu devrim, kadınların kurtuluşunu sağlayacak tek devrimdir.
Kadınlar olmadan, eski topluma karşı zafer kazanılamaz. Kadınlar eski toplumdan, devrimci olarak davranarak ve devrimle köklü bir kopuş gerçekleştirebilirler.
C.DAĞLI