Ezilen ve sömürülenlerin kapitalizme karşı mücadelede, birleşmesi, yakınlaşması ve kaynaşması irili ufaklı ayaklanmalarla, kesintisiz fabrika ve sokak eylemleriyle ileri boyutlar kazandı. Sadece birkaç ülkeyle sınırlı olmayan, bütün kapitalist dünyada gelişen, yoğunlaşan bu eğilim ve pratik yönelim toplumsal devrimin bir koşuludur. Her yerde, bu koşulun hızla gerçekleştiğini görüyoruz.

Genelde, insanlığın yakınlaşması ve kaynaşmaya doğru ilerlemesi, tarihin bir eğilimidir. Üretici güçlerde büyük ilerleme, büyük sanayinin gelişimiyle, dünya pazarının oluşması tüm  ulusları birbirine bağladı; karşılıklı olarak bağımlı hale getirdi. Gerçek dünya tarihi bu gelişmeyle başlar. Fakat bu, henüz, insanlık dışı koşulların üzerinde yükselen bir dünyadır. Eski dünyaya, onun insanlık dışı koşullarına son vermek dünyayı insanal bir dünyaya dönüştürmek, dünya proletaryasının devrimci tarihsel görevidir.

İnsanların birbirine yaklaşmasını sağlayan tek etkenin maddi koşulların gelişmesi olduğunu söylemek dar bir yaklaşım olur. Bu, dar bir yaklaşım olduğu gibi, tarihi gerçeklere de aykırıdır. Maddi koşulların gelişmesi, toplulukları, halkları, ulusları birbirine yakınlaşmasında son durumda belirleyici etkendir fakat tek etken değildir. Dünya edebiyatının, sanatın, sinemanın çok büyük etkisi var. Dünya edebiyatının, dünya sinemasının insanları yakınlaştırması ve bunun yarattığı farklı ülkelerde yaşayan insanların kültürlerinin kaynaşması, halkları birbirlerine düşman yapmak isteyen şovenlerin, burjuvazinin işini çok daha zorlaştırmıştır.

Ama gelişme burada durmadı; daha ileri gidildi. Önce TV, sonra da internet ve cep telefonu, yani kitle iletişim sistemi sinemadan çok daha fazlasını yaptı. Dünyanın her köşesindeki insanları birbirine bağladı. Eskiden insanların birbiriyle temasa geçmesi yılları, ayları, haftaları alırdı. Şimdi günlük, saatlik, dakikalık süre içinde sağlanıyor. Burada belirtmek gerekir ki, kabalaştırıldığı / sığ biçimde yaklaşıldığı gibi, insan ilişkisi yalnızca sanal ortamla sınırlı değil ve olmaz da. Sanal olan, gerçek bir ilişkiye canlı insan ilişkisine dönüşme gereği duyar. Bu, eylem sırasında kendini çok açık olarak gösteriyor. Sanal bağlantı, eylem çağrısıyla dünya genelinde büyük pratik eylemlere dönüşebiliyor. Bu çağrılarla, insanlar dünyanın sokaklarını dolduruyor. Yani kitle iletişim araçları ve bunun amaçlı bir etkinlik olarak, toplumsal amaçlarla yapılmasıyla, tarihi hızlandırıcı bir rol oynuyor. Kitle iletişim araçlarının toplumsallaştırıcı rolü göz ardı edilmemelidir.

İşçilerin sendikalarda örgütlenmesi, güçlerini birleştirmesi ve sermayeye karşı ortak savaşması; emekçi sınıfı, sınıf savaşında kenetler ve güçlü konuma getirir. İşçi sınıfının birleşmesini sağlayan ve kaynaştıran diğer bir sınıf örgütü, işçi komite ve konseyleridir. Birçok ülkelerde çeşitli ad altında örgütlenen emekçiler, kadınlar ve gençlik, militan örgütlenmesi ve eylemleriyle, hareketi daha ileriye taşıyor. Belirtmeye bile gerek yoktur ki, hareketin daha ileriye ve oradan devrime kadar varması proletaryanın devrimci rolünü oynamasına bağlıdır.

Kitlelerin güç, olanak ve enerjilerini birleştirdikleri tek araç, buna denk gelen örgütler değildir; eylemler, isyan ve ayaklanmalar da bu araçların başında gelir. Küresel iç savaş, isyan ve başkaldırı, zincirleme bir patlama gösteren dünya devriminin önemli bir koşuludur.

Proletaryanın, uluslararası sermayeye karşı mücadelede kardeşçe birliğinin sağlanmasında Enternasyonal’in (I, II ve III Enternasyonal) tartışmasız bir yeri var. Dünya proletaryasının enternasyonal ilişkileri daha sonra örgütsel bir biçim almasa da pratikte devam etti. Enternasyonal ilişkilerin kurulmasında ve örgütlenmesinde asıl rolü dünya komünist hareketi üstlendi. Proletaryanın enternasyonal mücadelesi ve militan dayanışması bugün de eylemsel temelde sürüyor. Enternasyonal dayanışma, burjuvaziye karşı savaşımda proletaryanın etkin bir silahı ve üstünlüğüdür. Toplumsal devrimi hızlandıran güçlü bir araçtır.

20.yüzyıl, toplumsal devrimler yüzyılıdır. Ezilen ve sömürülen yığınların toplumsal çelişkileri çözmek için, tüm zamanlarının en büyük devrimci atılımını yaptığı, devrimci dönüşümler yüzyılı. Emeğin tam kurtuluşu hedefiyle kitlelerin birleşmesi, yakınlaşması ve kaynaşmasının en ileri düzeye vardığı bu yüzyıldan söz ediyoruz. Yüzyıl, olaylar bakımında yoğun geçti. 20. yüzyıldan bugüne kadar gelen tarihsel dönem, olayların yoğunluğu bakımından dünyanın en zengin olaylar dönemi oldu. Olaylar yönünden tarihin en zengin dönemi, tarihin en devrimci dönemi ve tüm zamanların en büyük devrimlerinin gerçekleşmesiyle sıkı sıkıya bağıntı içindedir.

Daha önce, yüzyılları alan büyük toplumsal değişiklikler, 20. yüzyılın birkaç on yılı içinde -1917-1960- gerçekleşti. Birkaç gasp edicinin halk kitlelerini mülksüzleştirmesi yüzlerce yıl sürdü ama 20. yüzyılın toplumsal devrimlerinde gaspedicilerin halk yığınlarınca gasbedilmesi (mülksüzleştirilmeleri), devrimin birkaç yılı içinde gerçekleşti. Kısacası devrimler çağı, tarihin en köklü ve büyük toplumsal dönüşümlerinin çok kısa sürede gerçekleştiği çağ olarak gelişti.

Türkiye ve Kürdistan’ın son yarım yüzyıllık tarihi, kendi sınıflar mücadelesi tarihinin olaylar yönünden en bol olaylı dönemi oldu. Olayların bu denli yoğun ve yaygın olması, kesintisiz olarak sürmesi yeni bir devrimin güncelliğini ortaya koyuyor. Gezi Haziran Halk Ayaklanması ve 6-8 Ekim halk ayaklanması yalnızca olayların zenginliğini göstermekle kalmadı, kitlelerin devrimi gerçekleştirebileceğini de gözlerinin önüne serdi. İşçi sınıfı ve kapitalizm tarafından ezilen tüm kitleler, devrimi gerçekleştirme noktasına gelmişken, alt düzeyde mücadelelerle yetinmek, açık olarak devrime sırt çevirmektir.

Kapitalist dünyada olayların beklenmedik biçimde ve ani olarak patlak vermesi süreklilik kazandı. Kapitalizme karşı gelişen eylemler ve daha üst biçimi olan ayaklanmalar ne kendiliğinden duruldu, ne de gerici burjuva şiddetle ortadan kaldırılabildi. Olayları yaratan toplumsal, maddi koşullar ortadan kaldırılmadıkça, olaylar bu temel üzerinde yeniden ve yeniden ortaya çıkarlar. Üstelik devrimci dönemlerde, her şey çabuk su yüzüne vurur. Kitlelerin başkaldırısı bu koşullarda her bastırıldığında, fazla ara geçmeden çabuk ve daha devrimci biçimde kendini gösteriyor. Devrim fırtınası dünyanın bütün sokaklarında esiyor.

Değerlendirme yaparken, eylemciler kendi toplumsal pratiğini gözden geçirirken şu olasılık göz önünde tutulmalıdır: Devrimci proletarya ve diğer halk kitleleri ya eylemleri daha ileriye, en uç noktasına kadar götürür ve devrime dönüştürürler ya da burjuvazi egemenliğini ve “düzeni korumak” için tüm politik ve askeri gücünü sonuna kadar kullanarak, görülmemiş bir şiddete başvurarak devrimci hareketi ezecektir. Bu, şu anlama gelmektedir ki, emekçi sınıf, ilk genel ayaklanmada, devrimci komünist güçlerin önderliğinde, burjuvaziyi devirmek için gerçek bir kararlılık göstermelidir.

Devrimci komünizm de, kitlelerde bu yönde şekillenen eğilimi, sonuç almak için en verimli biçimde değerlendirmelidir. Eylemlerin ilk göze çarpan bir özelliği, burjuva güçlerinin üstüne üstüne yürümesidir. Bunun yeni bir örneğini Fransa Sarı Yelekliler ayaklanmasında gördük. Bu, kapitalizmin ezdiği kitlelerin dünya genelinde ortaya koyduğu yaygın cesarettir. Bundan sonra da, devrimci cesaretin, kitle kahramanlığının başka örneklerini göreceğiz. Başkaldıran kitlelerin yaratıcılığı, bizi yeni başarılar, yeni kitle kahramanlıklarıyla tanıştıracaktır.

Politik eylemlerin sonuca (amacına) ulaşması için toplumsal koşullar her zamankine göre daha olgun. Kapitalistler bugüne değin ekonomik ve politik krizlerini çözemeden ileriye erteledi. Ama bugüne ertelenen ekonomik krizler, öylesine büyük, derin ve yıkıcı hale geldi ki, egemen sınıf, krizi çözecek araçları nerede bulacak; işte tarihsel gelişme bu noktaya varmıştır.

Burjuvazinin cephaneliğinde çok büyük boyutlara ulaşan ekonomik krizi çözecek araçlar kalmadı, fakat aynı durum, toplumsal devrim için yeni olanaklar sunuyor. 

Kapitalist toplumda olanlar yalnızca ekonomik krizle açıklanamaz. Olan şey, toplumsal sistemin devrimci krizidir. Derin devrimci krizdir. Devrimci krizi, devrime çevirmek... İşte dönemin devrimci taktiğinin özü budur.

C.DAĞLI