Ezilen ve sömürülenlerle, egemen sömürücü sınıf arasındaki savaşın her gün yeni yönleri ortaya çıkıyor ve yeni boyutlar kazanıyor. Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve emekçi halkları için tayin edici olan bu savaşın temel hedeflerinin, günlük mücadelenin akışı içinde göz ardı edilmesine göz yumulamaz.

Emekle-sermaye, egemen sınıfla emekçi halklar arasındaki kapışmayı eksiksiz, tam ve bütünsel olarak anlamak için, bu ilişkiyi diyalektik bir ilişki, yani düşman sınıfların birliği ve savaşı içinde ele almamız gerekiyor. Ne toplumun resmi alanı, ne de emekçilerin mücadelesi tek başına güncel sınıflar savaşının tam bir tablosunu verir. Ancak sınıfların bugünkü karşılıklı ilişkisi toplumu boydan boya etkileyen savaşı anlamamızı sağlar. Biz, bu yazıda, durumun tam olarak anlaşılmasını engelleyen yanlış anlayışlar üzeride duracağız.

Toplumun yalnızca resmi sahnesine bakanlar, orada burjuvaziyi, iktidarı ve muhalefetiyle resmi güçleri görüyorlar. Orada, emekçiler, ezilenler sadece fonda, edilgen ve silik haldedir. Dolayısıyla, yalnızca resmi dünyaya bakanlar, toplumdaki temel itici süreçleri emekçi kitlelerinin devrimci başkaldırılarını göz ardı ediyor, en azından tarihsel olarak önemsiz sayıyor. Oysa ki, tarih sıradan insanların, halk yığınlarının amaçlı etkinliğinden başka bir şey değildir.

Resmi güçler, tarih sahnesinde, sahnenin en önünde kendilerinin olduğuna toplumu inandırmaya kalkışsa da; bu, çağın ve günün gerçeklerine aykırıdır. İşçi sınıfı, tarih sahnesine, bağımsız bir güç olarak çıkalı uzun bir zaman oldu. Sınıflar mücadelesinin güncel gerçeklerine rağmen, burjuva partileri tüm dikkatleri kendi üzerlerine çekiyorlar. Küçük-burjuva siyasetler de, resmi güçlere bu yönde hizmette bulunuyor.

Dikkatler resmi dünyadaki süreçlere çekilirken, aynı anda başka süreçler, karşıt yönde gelişiyor. Emekçi ve sömürülenlerin kavgasında gelişen süreç, devrimci süreçtir. Bir dizi devrimci süreç, ayaklanmaya ve devrime akıyor. Emekçi halktan beslenen süreçler, kapitalizmin ezdiği tüm insanları, burjuvazinin sınıf egemenliğine karşı mücadelede ortak olarak harekete geçiren birleştirici süreçlerdir: itici, devindirici, dönüştürücü süreçlerdir.

Bu topraklardan emekçiler, tarihin gidişini belirleyen bağımsız bir etmen olduklarını yarım yüzyıl süren eylemlerle ve mücadeleyle ortaya koydular. Devrimci hareketin tüm yeteneğini ve bağımsız mücadelesini küçümseyen burjuvazinin sınıf işbirlikçisi küçük burjuva sosyalistleri, resmi olanı, iktidarı, devlet egemenlik sistemini olduğundan güçlü gösterme politikasında ısrar ediyorlar. Devrimci komünizm, iktidarı ve muhalefetiyle tüm burjuva güçler karşısında yüksek devrimci bir direnç sergilerken, işbirlikçi siyasetler yönetici güçler karşısında rezilce boyun eğme politikası izledi.

Dikkatler tarihin itici güçlerine çekilmelidir. Büyük yazarlar, büyük sanatçılar tarihin temel itici güçlerini, dönüştürücü süreçleri derinlemesine çözümledikleri içindir ki, büyük eserler verebildiler. Bu topraklardaki sosyalist edebiyatçılar, sanatçılar, ezilen ve sömürülenlerin yaşadığı koşulları ve bu koşullara karşı kitlelerden yükselen isyan ve başkaldırıları çeşitli yönleriyle yansıttıkları için senelerce toplum üstünde etki bıraktılar. Dahası, bu eserler, kitlelerin sosyal yaşamını işlerken aslında bir devrimin nasıl gelmekte olduğunu anlatmış oldular.

Komünistlerin teorik ve politik yazıları, mücadele süreçlerini çok yönlü olarak çözümledikleri için, kitlelerin bilincini aydınlattı, önünü açtı. Komünist yazın emekçilerin içinde bulunduğu durumu tüm detaylarıyla ele aldı. Toplumun maddi yaşamından kaynaklanan sınıf savaşı, maddi eşitsizlik, dolayısıyla toplumsal eşitsizlik büyüdükçe keskinleşti. Devrimci komünist yazın, çelişkileri ve sınıf savaşımının gelişimini tüm keskinliğiyle ortaya koydu. Böylece bir ayaklanmanın bu şartlarda nasıl doğmakta olduğunu kesin bir açıklıkta açıkladı. Haziran (Gezi) Halk Ayaklanmasına doğru gidişatı daha önceden gösterdi.

Burjuva işbirlikçi hareketler, resmi güçlerin kendilerini önde göstermelerine, kendilerini öylesine kaptırdılar ki, işçi sınıfının sınıf savaşı yoluyla yeni bir toplum kurmak için, savaşımına yeni bir boyut verdiklerini görmezlikten geldiler. Onların bütün marifeti, kitleleri burjuva partilerin peşine takmak oldu. Sosyal Darvinciler nasıl sınıf savaşını yaşama savaşına indirgedilerse, sosyal reformistler de sınıf savaşını emekçiler lehine bazı iyileştirmeler yapmaya indirgediler. Oysa proletaryanın sınıf savaşı süreçleri, en sonunda sınıflı toplumun ortadan kaldırılmasına varır.

Ama onlar, burjuvazinin ardından koşmaktan öylesine ahmaklaştılar ki, bu yüzden Marx’ın, sınıf savaşının tarihsel sonuçları üzerine yaptığı saptamaları tamamen unuttular. Oysa bu saptamalar, 1917 Ekim’iyle başlayan proleter devrimlerde tekrar tekrar doğrulanmıştır.

İşçi sınıfının toplumda artan politik etkisinden ve toplumsal ağırlığından söz edilirken, bu eksik olarak açıklanır. İşçi sınıfının ideolojik düzeyi göz önünde tutulmaz. İşçiler, örgütlü hareket etmenin yanında, ideolojik yönden de yüksek niteliklere sahiptir. Marksist-Leninist dünya görüşüyle donanmış olan işçiler, sırtı kolay kolay yere vurulamayacak bir duruma geldi. İdeolojik, politik ve pratik olarak halkın bu devrimin önderi konumunda.

Burjuva toplumun resmi ideolojisi olan idealizm tam bir çöküntü içinde. İşçi sınıfının bilimsel, devrimci dünya görüşü, marksizmin insanlar üzerindeki etkisi sürekli güçleniyor. Marksizm, kitlelerce kavrandığından, maddi bir güç durumunda. Ve eski toplum üzerinde çözüştürücü bir etki yapıyor. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, marksizmin bugünkü toplum üstündeki devrimci etkisi yeterince bilince çıkarılmış değil. Bilimsel sosyalizm, yalnızca nesnel toplumsal koşulları, sınıf çatışmasını yansıtmakla, emekçilerin kafasında düşünce biçimi olmakla sınırlı ve edilgen değildir; nesnel koşullar üzerinde etkide de bulunur. Marksizmin dünyayı dönüştürmedeki etkisi günümüzde çok daha artmıştır. Marksizmin sınıflar mücadelesindeki etkisi ve rolü bilince çıkarılmalı. Küçük burjuva hareketler, marksizmin değiştirici, dönüştürücü etkisini ve rolünü hiç bir zaman gerçek anlamda kavramadılar. Sosyalizmden en etkilendikleri zaman bile, burjuvazinin ideolojik etkisinden tam çıkamadılar. Bu yüzden ideolojik tutumları her zaman sallantılı olmuştur.

Egemen sınıfla, resmi güçlerle sürdürdükleri politik ilişkiler ve konformist yaşam tarzları, onların tüm çalışmalarında etkisini hissettirdi. Tüm politik çalışmalarında, günlük mücadele bakış açısına uygun hareket ettiler. Ve bunda öylesine ısrar ettiler ve kararlı davrandılar ki, bu nedenle, reformlar mücadelesine saplanıp kaldılar. İşçi sınıfının devrimci eylemlerinden etkilenip, hareketin ardından sürüklenseler de pratikte de sallantılı tavırlarını terk etmediler.

Burjuvazinin ideolojik etkisinde kalanlar gözlerini, toplumun resmi sahnesine dikerse diksinler, Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve emekçi halklarının geliştirdiği devrimci süreç, eski toplumu ve onun resmi yapısını yerle bir edecektir.

C.Dağlı