Tarihsel gelişmenin nesnel yasaları hakkında bilinç açıklığı olmayanlar, ütopik olarak, ya da kendi öznelliklerinin ürünü olan görüşlerini hayata geçirmek için savaşıma girişiyorlar. Oysa asıl olarak gelişmenin eğilimini, büyük kitlelerin hareketinin gelişme yönünü açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Gelişme kendi eğilimini, -bir olgudan başka bir olguya geçiş, toplumun bir alt biçiminden, bir üst biçimine dönüşüm, ya da mücadelenin alt biçimlerinden yüksek biçimlerine yönelme- içinde taşır.

Gelişmenin karşımıza çıkaracağı yeni somut durumu tüm detaylarıyla önceden belirleyemeyiz. Çünkü tarihin ileriye doğru gelişmesinde, zorunluluğun yanında rastlantıların da rolü vardır. Ancak, bugün geleceği tohum halinde taşıdığı için, gelişmenin yönünü; eğilimini ana çizgileriyle verebiliriz.

Bu topraklarda uzun süredir nesnel toplumsal gelişme, sınıf savaşı, olayların akışı yeni bir ayaklanmaya, bir devrime doğru olmasına karşın, küçük-burjuva reformist hareketler, taktiğini devrimci döneme göre değil de devrimci olmayan dönemlere göre belirliyorlar. Dolayısıyla, taktikleri, propaganda ve ajitasyon çalışmaları devrimci sürecin gerisinde kalıyor. Taktikleri devrimci değildir, devrimci adı altında, reformist taktiktir. Kitleleri ciddi olarak devrime hazırlamayı, eylemlerle devrime hız vermeyi amaçlamıyor, ama onları reformizm hayalleriyle oyalamayı amaçlıyor.

İç savaş içinde olan, devrimci savaş deneyimi olan; devrimci kavgasını ayaklanma düzeyine kadar çıkaran kitlelerin çalışmasını günlük istemlerle sınırlamak, devrimci mücadelenin öne çıkarılması gereken görevlerinden yan çizmektir. Devrimci hareketin öne çıkan görevi, devrimi başarıya ulaştırmaktır.

Gelişmenin kendi eğilimi, yeni bir topluma geçiş yönündedir, toplumsal devrime doğrudur. Tam da bu noktada yani devrim kavrayışında, bizimle reformist siyasetlerin arasında temel ayrım var ve bu, göz önünde tutulmalıdır. Reformist siyasetler, iç savaş olmadan, devrimci şiddete başvurmadan, burjuvaziye dokunmadan, kapitalistlerin sınıf egemenliğini devrimci tarzda yıkmadan, güzellikle, iktidar sorununun çözülmesini istiyorlar. Yani onlar, devrimsiz devrim istiyorlar. Küçük-burjuva siyasetlerin devrim kavramında devrimci içerik yoktur.

Marksist teorinin devrimin özünü kavrayıp, bunu somut koşullara uyarlamak yerine, tüm yaptıkları teoriyi kendi özel durumlarına uyarlamaktır. Dolayısıyla kendi reformist olan durumlarından bakınca, Leninist partinin, devrimi pratik olarak örgütlemek politikasını “uç”, “aşırı” vb niteliyorlar. Oysa gerçek devrimci politika budur. Devrime pratik politika açısından yaklaşım, büyük kitlelerin devrimci hareketiyle aynı yönde olduğu gibi, devrimci içeriğiyle, kitlelerin toplumsal hareketine itiş veriyor, onu daha ileriye yöneltiyor.

Büyük kitleler, yarım yüzyıllık devrimci savaşımla, kendi tarihlerini, bilinçlice kendilerinin yapacağını çok net biçimde dünyanın gözlerinin önüne serdiler. Bu kadar zaman büyük bir enerjiyle hareket etmek, başlı başına ileri devrimci bir nitelik ve değerdir. Tüm bu yıllar boyunca, tekelci kapitalist düzenin bütün politik güçleri sırayla iktidara geldi, hepsi de daha uzun ya da daha kısa sürede yıprandı ve tükendi. Devrimci işçi sınıfı hareketi, devrimci sınıf partisi ve devrimci kitleler bitimsiz bir güçle savaşımı sürdürüyor. Devrimci güçler, burjuvaziye şöyle sesleniyorlar: “Sizin bütün politik güçlerinizi bir bir yıprattık ve bitirdik. Bundan sonra iktidara gelecek güçlerinizin başına da aynı şey gelecek. Siz bu tarihsel kavgada güçsüz düştünüz, biz ise, kavgadan güçlenerek çıktık ve sizi yenecek kadar tecrübeli ve yetkin durumdayız”. Böylesine devrimci bir mücadele tarihini yaratanlar, dünyayı yeni ve büyük bir zaferle tanıştırabilirler.

Böylesi bir zaferin nesnel koşulları da, öznel koşulları da olgunlaşmıştır. Toplumsal kutuplaşma çok büyüktür. Bir kutupta az sayıdaki büyük servet sahibi, karşı kutupta toplumsal durumları sürekli kötüleşen milyonlarca emekçi ve sömürülenler. Tarihin bu biricik yasası, bugün en ileri boyutlarda. Milyonlarca yoksul insanın safları yeni katılımlarla büyüyor. Yeni katılanların içinde çok sayıda küçük mülk sahibi var. Küçük mülk sahipleri, mücadele saflarına kendi bireyciliklerini, kendi tutarsızlıklarını, kendi zayıflıklarını getiriyorlar: Kitleler bu durumuyla burjuvazi karşısında üstünlük sağlayamazlar. Tam da bu durum, devrimci sınıfın, proletaryanın, kitlelere öncülüğünü zorunlu yapıyor. Proletarya tekelci kapitalist düzeni alt-üst edecek bir güçte olduğunu ve geleceğe biçim verecek bir güç ve yeteneğe sahip olduğunu göstermiştir. Devrimci sınıfın öncülüğü olmadan, toplumsallaşmış büyük insanlık, burjuva toplumun ötesine gidemez. Ve toplum çıkışı olmayan iç çatışmalarla kendini tüketir.

Proletaryanın devrimci sınıf savaşını desteklemek, güçlendirmek ve en ileri noktaya değin götürmek, yani devrimi zafere vardırmak, büyük insanlığın tek kurtuluş yoludur. Proletaryanın sınıf savaşını zayıflatan taktikler, anlayışlar ve yakın zamana kadar burjuva ve küçük burjuvalar arasında moda olan “elveda proletarya” demek teslim olmaktır. Tam aksine bir anlayış yalnızca proletaryanın insanları kapitalizmin baskısından kurtarabileceğini, sınıflı toplumun yalnızca sınıf savaşımı yoluyla ortadan kaldırılabileceğini geniş halk kitleleri daha iyi kavrıyorlar. Proletarya düşük bir gelişme düzeyini değil, ileri gelişkin bir mücadele düzeyini temsil ediyor. Bu demektir ki, işçi sınıfı kendini ve insanlığı, kurtarabilir.

Proletaryanın devrimci sınıf savaşına, halk yığınlarına önderliğine karşı çıkanlar ve proleter sınıfın bugünkü dünya konjonktüründe toplumsal devrimi başaramayacağını, iktidara gelse bile, devrimi ayakta tutamayacağını söyleyenler aynı çevrelerdir. Bunlar günümüzde, son yirmi beş yıl içinde dünyayı alt üst eden küresel başkaldırıya rağmen, birçok ülke ve kent merkezinde günlerce süren ayaklanmalara karşın bu görüşleri ileri sürebiliyorlar. Ve Haziran halk ayaklanmasından sonra bile, o çürük görüşlerini değiştirmediler. Bu görüşlerde devrimci bir içeriğin en ufak bir zerresi bile yoktur. Bu, kapitalizme teslim olanların görüşüdür.

Proletaryanın sınıf mücadelesini, devrimci sınıfın tarihsel rolünü yadsımak; devrimi yadsımaktır. Kitlelerin kendi tarihini kendisinin yapacağına karşı bir güvensizliktir. Ezilen ve sömürülenlerin devrimci gücüne ve yeteneğine olan güvensizliği, kitlelerin dünya çapında yükselen devrimci eylem dalgası çürütüyor.

C.DAĞLI