Tekelci sermaye, büyük bir güç haline geldi. Gücünü, gün gün arttırıyor. Sermaye büyüdükçe, burjuvazinin boyunduruğu ve kitlelerin yaşam koşulları, her geçen gün biraz daha dayanılmaz oluyor. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu ise, hiç eksilmeyen sokak savaşları, sık sık patlak veren halk ayaklanmalarıdır; tek kelimeyle işçilerin ve toplumun diğer emekçilerinin genişleyen devrimci başkaldırılarıdır.
Sermaye büyüdükçe, işçilerin, kent ve kır yoksullarının toplumdaki durumu daha da güvensiz hale geliyor. Ücretlerin düşürülmesi, kitlesel işsizlik, sefaletin derinleşmesi, kısaca, maddi ve toplumsal durumlarının iyice kötüleşmesi... Burjuvazinin emekçilere uygun gördüğü yaşam biçimi budur işte. Kapitalist üretim yalnızca meta üretmez, kapitalistlerle işçiler arasındaki ilişkiyi de yeniden üretir. Bu ilişki ki çelişkilidir. Sermayenin büyümesi uzlaşmaz sınıf çelişkisini keskinleştirmekle kalmaz; bu çelişkiyi çözecek çatışmayı da büyütür ve şiddetlendirir.
Burjuvazi, kitlelerin genişleyen başkaldırısını nasıl engelleyecek? Toplumun efendilerinin temel egemenlik yöntemlerinden biri olan gerici burjuva zora ve şiddete daha fazla başvurarak.. Dünyanın yakın dönem tarihi göstermiştir ki, gerici zor, halk kitlelerini ayaklanmaktan alıkoyamamıştır; vazgeçirememiştir. Başarısızlığa uğrasa da, burjuvazi yine de zora başvurmaktan vazgeçemez.
Avrupa’da olsun, Amerika’da olsun, “en sonuncu kavga” şimdiye dek sürekli ileriye ertelendi. Atlantik’in iki yakasında yine, iki sınıf arasında, proletaryayla burjuvazi arasında büyük bir kapışma var. Bu büyük kavga, işçi sınıfı için ileriye ertelenemeyecek kadar yaşamsaldır. Büyük mücadele kazanılmalıdır. Yaşam koşulları kötüye giderken, dünya burjuvazisi topyekun saldırının kapsamını genişletirken, proleter hareketin bütün mevzileri düşman topları tarafından şiddetli olarak dövülürken, proletarya nihai hesaplaşmayı geleceğe bırakmayacaktır. Tüm sınıflar, güçler ve gruplar, kendi yönünden, buna hazırlanıyor. ABD önderliğinde emperyalist güçler 3. dünya savaşının cephelerini sürekli genişletirken, dünyada iki sınıf arasında insanlığın geleceği üzerinde başka bir savaş sürüp gidiyor: Küresel iç savaş. Dünya işçi sınıfı, bu savaşı kazanmak için, devrimci mücadelesini ve sınıf dayanışmasını en yüksek noktaya çıkarmada ısrarlı bir davranış sergiliyor.
Gerici sınıflar, baskılara daha fazla başvurarak, devrimci sınıfların ayaklanmalarını ve devrimleri önleyebilselerdi, bugüne hiçbir devrim gerçekleşmez, toplumlar dönüşüme uğramazdı. Tarihsel gelişme, sınıflı toplumların çelişkili evrimi, belli bir yerde, toplumun nitel değişimini zorunlu duruma getirir. Bu gelişme karşısında gerici sınıfların zoru ne kadar yoğun olarak uygulanırsa uygulansın, yenilgiye uğrar. Kapitalist despotizm yirminci yüzyılda, başta komünistler olmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçlere en katı, en iğrenç düzeylerde uygulandı, fakat yenildi. Toplumsal devrimlerin zaferi, burjuva devlet aygıtını yıktı, darmadağın etti.
Yeni bir tarihsel dönemin başlaması zorunluluğu, kendini her olayda, her eylemde, toplumsal ilişkilerin her alanında tekrar tekrar duyurur. Yeni bir dönemi başlatmaya yönelik devrimci kitlelerin eylemleri ne denli bastırılırsa bastırılsın, ortadan kaldırılamaz. Aynı temellerde yeniden yeniden patlak verir. Yığınların devrimci başkaldırısı, karşıtların birliğine dayanan eski birliği paramparça edene kadar sürer. Burada da durmaz daha ileriye, yeni bir toplumun kuruluşuna dek çıkar. Bu noktaya dek, işçi sınıfı, burjuva topluma öldürücü darbeleri vuracak silahlara etkin biçimde başvuracaktır. Bu silahlar, marksizm-leninizm temelinde ideolojik mücadeledir, pratik olarak devrim araç ve yöntemlerdir; çeşitli mücadele araçlarının devrimci amaçlarla kullanılmasıdır; uluslararası proletarya hareketinin enternasyonal dayanışmasıdır.
Kapitalist dünya genelinde kendini güçlü olarak duyuran yeni topluma geçiş zorunluluğu, bu toprakların somutunda kendini şiddetli olarak duyuruyor. Türkiye ve Kürdistan’da bu zorunluluk, kendini toplumu sarsan devrimci krizle, yıllarca süren ve gitgide genişleyen iç savaşla, hiç eksik olmayan devrimci yığın eylemleriyle ve bu eylemlerin ayaklanma düzeyine varmasıyla tek kelimeyle sayısız olayın arka arkaya patlak vermesiyle; toplumsal ilişkilerin yozlaşmasıyla; toplumun kendisinin çürüme, dağılma, çöküş aşamasına girmesiyle, kısacası, karşılıklı sınıflar ilişkisinin bütün alanlarında duyuruyor.
Sıraladığımız tüm bu olay ve olguların belirli bir ekonomik temeli var. Türkiye’de son 50-60 yıl içinde kapitalizm büyük bir gelişme gösterdi. Tekelci kapitalizm altında sermayenin büyümesi ileri boyutlar kazandı. Türkiye’nin sermaye sahipleri, dünyanın sayılı kapitalistleri arasına girdi. Sermayenin bu büyümesi, işçilerin ve emekçi halkın büyük sefaleti ve ezilmesi pahasına gerçekleşti. Toplumun büyük çoğunluğunun iyice kötüleşen yaşam koşullarına karşılık, zenginlik bir avuç burjuvanın elinde toplanıyor. Uçurum çok büyük, sınıf çelişkileri çok derin ve keskin. Sınıf çatışması, tüm ezilen ve sömürülenlerin devrimci başkaldırıları yeni boyutlar alıyor. Boyutlanan devrimci kitle eylemleri doğrudan doğruya burjuvazinin egemenliğini devirmeyi hedefliyor. Bu hareket, yeni bir toplum kurma hedefidir.
Tekelci sermayenin, faşist devletin, gericiliğin azgınlaşan saldırıları, durumu tersine çevirebilir mi? Kitlelerin eylemlerini daha ileriye taşımasını durdurabilir mi? Öncelikle belirtmek gerekir ki, hükümet müdahaleleri ve gerici şiddet ekonomik yasaları ne oluşturabilir, ne de ortadan kaldırabilir. Hükümetler, ekonomiye bir biçim veremez. Tersine ekonomi hükümetlere bir biçim verir. Dolayısıyla hükümet önlemleri, nesnel toplumsal gidişi tersine çeviremez. Gerici saldırıların yoğunlaşmasının devrimin öznesi üzerinde, devrimci eylemlerin yükselişi üzerinde fazla bir etkisi olmaz. Çünkü Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketi, on yıllardır, en şiddetli saldırılar altında ilerliyor. Dolayısıyla bu süreç, onu, yeni saldırı dalgalarından etkilenmeyecek kadar sağlamlaştırdı. O, her zaman daha şiddetli çarpışmalara girmeye hazırdır. Gerçek devrimci hareket, bugüne kadar olduğu gibi bu saldırılardan da güçlenerek çıkacaktır. Özcesi, yönetici güç saldırılarını hangi ölçülere çıkarırsa çıkarsın, devrimci mücadelenin ilerlemesi karşısında başarısızlığa uğrayacaktır.
Devrimci işçilerin partisinin bakışı böyledir. Artan gerici saldırılar karşısında uzlaşmacı küçük-burjuva siyasetlerin bakışı nedir? Onlar, yoğunlaşan her burjuva genel saldırı karşısında gelecek umutlarını biraz daha yitirir ve geri kitlelerin bakışına biraz daha sarılırlar. Bu bakış açısında kitlelerin her devrimci eylemi “aşırı” görünür, dolayısıyla eleştirilmelidir. Onlar için bu dönemde tek doğru hareket çizgisi, egemen gücün çok fazla tepkisini çekmeyecek sınırlar içinde davranmaktır. Oysa emekçilerin kurtuluşuna giden gerçek devrimci mücadele yolu bu bakışın ötesinde ve ilerisinde başlar.
Egemen olanın ve umudunu yitiren küçük-burjuvaların anlayamadıkları şurasıdır ki, kitlelerin devrimcileşmesi en ağır baskı altında da devam eder. Kitleler baskı altında da devrimcileşerek, baskı düzenini ortadan kaldırmak için hazırlanırlar. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yoğun ve şiddetli baskı koşullarında, yaşam koşulları daha da dayanılmaz olduğu için emekçi kitlelerin kurulu toplumsal düzene karşı hoşnutsuzlukları, kinleri ve öfkeleri çok daha büyür. Hepsi birikir, üst üste biner ve bir anda patlar. Devrimci kitle hareketi, daha önce görülmedik boyutlara ulaşır. Tıpkı 12 Mart ve 12 Eylül sonrasında olduğu gibi.
Verili şartlarda yönetenlerin giriştikleri saldırı çok büyüktür; buna karşıt olarak Türkiye ve Kürdistan halklarının verdiği devrimci kavga da çok büyük. Düşman saldırıları, devrimci kavga karşısında bir kez daha etkisiz kalıyor. Ayrıyetten söylemeliyiz ki, bugün, bu en ağır baskı altında verilen devrimci kavga, yarın en büyük kitle gücüne dönüşür. Bu devrimci kavgadan yarının en büyük, en etkili ve en göz alıcı devrimci dalgası doğar.
Bulunduğumuz aşamada, devrimci kriz zayıflamaz fakat çok daha büyür. İşçi sınıfının, kadınların, Kürt halkının, gençliğin, devrimci kavgasının durdurulamaz ilerlemesi, devrimci krizi derinleştiriyor. Kitlelerin sistemden kopuşu ve devrimcileşmesi krizi ileri noktaya vardırıyor. Tüm bu koşullar ve olguların gelişmesi, devrimin gelişmesinden başka nedir ki!
İktidar sahipleri kurulu toplumsal düzeni ayakta tutmak için hangi önlemleri alırsa alsın, açıktan açığa gelişen devrimci kavga, hareket yeni bir dünyayla sonuçlanana kadar sürer daima.
C.DAĞLI