Kitlelerin uyanışları, harekete geçmeleri, burjuvazi karşısında kendilerine ait bir politika izlemeleri, örgütlenmeleri, kısacası, kitlelerin toplumsal hareketinin gelişmesi çoğu kez, düşündüğümüzden daha becerikli ve hızlı olmuştur 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda karşılaşılan bu durumla, bugün de karşılaşıyoruz.

Her ülkede büyük halk kitlelerinin hareketinin yoğunluğu, mücadele ve örgütlenme yeteneği, hızı ve gelişme derecesi aynı değildir fakat, düşünülenin hep ilerisine geçmiştir. Türkiye ve Kürdistan’da yarım yüzyıldır bu şekilde gelişiyor, buna karşın, kitlelerin devrimci hareketinin gerçek gelişmesi hakkında eksiksiz, tam, derinlikli bir kavrayış ortaya konamamıştır. Halk kitlelerinin gerçek toplumsal hareketi, küçük-burjuva dar kavrayıştan daha derinlikli, gelişkin ve ileri bir noktada oldu.

Bu belirlemeler ancak, kapitalizmin tarihsel gelişmesi doğru kavrandığında anlaşılabilir. Burjuva toplum, maddi koşulların, üretici güçlerin gelişmesine bağlı olarak gelişen bir toplumdur. Tam da maddi temelin, toplumsal üretici güçlerin gelişmesi sonucu, burjuva mülkiyet ilişkileri, çağdaş üretici güçlerin gelişmesine ayak bağı olur. Bu toplumun gelişmesi, sınıf karşıtlıkları ve uzlaşmaz sınıf çelişkileri temelinde gerçekleşir. Sınıf karşıtlıklarının iç çelişkilerinin gelişmesi bir noktada, toplumun çözülüp dağılmasını getirir.

İşçi sınıfı, burjuva toplumun çözülüşünün odak noktasını oluşturuyor. İşçi sınıfı tüm ezilenleri ve sömürülenleri kapitalizmin baskısından özgürleştirir. Tam da bu nedenle kendisini de özgürleştirir. Ya da kapitalistleri ve kapitalizmi -kendi karşıtını- ortadan kaldırarak, kendini de ortadan kaldırır. Dolayısıyla burjuva toplumun tarihsel gelişmesi sonucu daha çok işçi tarihsel görevinin bilincine varıyor. Daha çok işçi kapitalizme karşı devrimci kavgaya atılıyor. Proleter kitlelerin devrimci kavgaya atılmaları umulandan daha hızlı ve büyük yığınlar halinde gerçekleşiyor.

Proletarya, toplumsal konumu nedeniyle, büyük kitleler halinde devrimci saflara katılıyor. Burjuvazinin ve küçük-burjuvazinin arasında bulunan birçok insan -ki sayıları sürekli artıyor- kendi toplumsal konumlarını terk edip, toplumsal devrime katılıyor, sosyalizmin saflarında yer alıyorlar. Sosyalizmin dünyada artan etkisi, marksist dünya görüşünün etkileyiciliği, bilimsel yöntemlere dayanması vb. burjuva toplumun birçok eğitimli, kültürlü insanının emekçi sınıfın yanında yer almasını getiriyor. Sonuç olarak, her geçen gün daha fazla sayıda insan sosyalizm ve devrim saflarında yer alırken, bunda çok yönlü etkenlerin rolü olduğu gözardı ediliyor.

Bu, çağımızın, yüzyılımızın, günümüzün toplumsal bir gerçeğidir: Halklar, yalnızca bulundukları ülkelerdeki kitlelerin toplumsal mücadelelerinden etkilenmekle kalmazlar, dünya devriminin ilerlemesinden ve çeşitli ülkelerdeki devrimci olaylardan da etkilenirler ve bu etkilenme sonucu sosyalizme yönelirler. Tarihin en devrimci dönemini küresel olarak yaşıyoruz. Dolayısıyla bu etki süreklidir. Bu demektir ki, bir ülkede devrimci mücadele zayıf olsa da, çağımızın devrimci bir çağ olması ve dünyada devamlı olarak devrimci olaylara sahne olması nedeniyle insanlar dünyanın en uzak köşesinde de olsalar bu durumdan etkilenirler.

Kitlelerin üzerinde etkide bulunan, onları devrimcileştiren başka etkenler de var. Kapitalizmin ekonomik krizleri, emperyalist savaşlar ve yol açtığı acı ve yıkımlar geniş emekçi kitleleri, kapitalizme karşı sola, sosyalizme, devrimci mücadelelere yöneltiyor. Geçen zaman içinde yaşanan toplumsal felaketlerin biricik kaynağının kapitalist toplumsal düzen olduğu daha çok insan tarafından anlaşılmıştır. Özce, burjuva ekonomik ve toplumsal sistem, insanlarda gelecek umudu yaratmıyor, ama insanca geleceğe dair büyük bir özlem yaratıyor. Dolayısıyla büyük kitleler, gelecek özlemlerini gerçekleştirmek için tereddütsüz sosyalizm saflarında yerlerini alıyorlar.

Sosyalizm, kitleler açısından yalnızca bir etkilenim değil. Kitlelerin bilincinde iyice yerleşmiştir. Bu büyük gelişmenin sonucu, her yerde, milyonlarca insan, sosyalizm propagandası yapıyor. Yeni yeni insanları sosyalizme kazandırıyor. Burjuvazi, yeni kuşakların sosyalizme yönelmeleri karşısında eli-kolu bağlı durumda. Yalnızca bu da değil, komünist şair, romancı, sanatçı, düşün insanı verdiği büyük sanat ve teorik yapıtlarla dünyanın her tarafından kesintisiz olarak insanları komünist hareketin arasına katıyor.

Marksizm kitleler arasında maddi bir güç durumunda. Sosyalizm yalnızca bir teori değildir; sosyalizm politik bir harekettir ve yeni ve ileri bir toplumsal düzendir. Bunun tarihteki etkisi şuradadır ki, tarihe güçlü bir itiş vermiş, insanlar dönüşüme uğratılmıştır. Mücadelenin ve devrimci hareketin ilk aşaması, daha sonraki tarihsel aşamasıyla karıştırılmamalıdır. Sosyalizmin ilk dönemlerinden farklı olarak, bir tarihi var.

Bir görüş kendi malzemesiyle iş görmeden önce tarihin sunduğu malzemeye dayanır. Yani kendine ait bir bakış açısı oluşturmadan önce, kendisinden önceki görüşlere bağlanır. Marx ve Engels'in kendilerine ait bir bakış açısı oluşturmaları bu şekilde gelişir. Marx, bu süreci tam bir açıklıkla belirtir:

“Alman felsefesinin fikirleri ve ideolojisine karşı, birlikte kendi bakış açımızı geliştirmeye” karar verdik. “asıl hedefimize, kendimize ait bir bakış açısına ulaşmıştık.”

Devrimci işçi sınıfına ait bir bakış açısının, devrimci bir dünya görüşünün oluşmasının tarihi önemi şuradan gelir ki, o güne kadar materyalizmi geliştiren düşünürler, görüşlerini toplumsal alana uygulamadılar. Teoriyle pratik onlarda kopuktu. İlk kez, Marx ve Engels bilimi, teoriyi toplumsal alana aktardılar.

“Bu andan itibaren bilim, tarihi devinimin bilinçli ürünü haline gelir; kuramsal olmaktan çıkarak devrimci olmuştur.” (Marx)

Teoriyle pratiğin birliği sağlanmış, teori kitlelerin sosyal pratiğiyle birleşmiş, devrimci olmuştur. Devrimci teori, işçi sınıfının elinde toplumu dönüştüren bir silah olmuştur. Bu andan sonra devrimci teori, tarihe, proletaryanın sınıf savaşımına yeni bir itiş vermiş ve onu hızlandırmıştır.

İşçi sınıfı, devrime hazırlanırken 19. yüzyılın ortalarında, üzerinde durduğu örnekler Fransız devrimi ve İngiliz iktisadıydı. 20. yüzyılda ve bugün ise, devrime hazırlanırken irdelediği devrimler esas olarak proletaryanın toplumsal devrimleridir. Çünkü proletarya kendine ait görüşleri, bağımsız politikası olan, bir sınıf olarak davranan, kendi tarihi -burjuvaziyle karşıtlık içinde- ve sosyalizmin tarihi -kapitalizme karşıtlık içinde- var. Bu, yoğun ve zengin bir tarihtir. Proletarya yeni bir toplumsal devrimler çağına girerken, zengin bir proleter devrimci mücadele ve sosyalizm pratiğine dayanıyor.

Sosyalizm, devrimci proletarya, insanlığın geleceğini tayin eden, yön veren, biçimlendiren bir güçtür. Bu andan itibaren tarih, kısa tarihtir. Ezilen ve sömürülenler, emekçi insanlık amacına çok daha kısa sürede ulaşır.

Bütün sorun, komünizmin öncüsünün sürece bu bilgi ve bu bilinçle hazırlanmasında.

C.Dağlı