Bir elin parmaklarını geçmeyen varsılların serveti arşa ulaşırken, 811 milyon insan açlık çekiyor! Dünya Açlık Endeksine göre 41 milyon insan ise açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya! Her gün 12 bin insan açlıktan, yetersiz beslenmeden yaşamını yitiriyor. Bir yanımızda “uzay turistleri” yarışa tutuşmuş, bir yanımızda yüz milyonlar ölümle pençeleşiyor!..

Açlık, insanlığın kadim tarihi boyunca yanı başımızdaydı kuşkusuz. Açlık, yokluk, yoksunluk... savaşların, ölümlerin, isyanların ateşleyicisi olageldi her daim. Lakin tarihin hiçbir dönemi, böylesine saçma, böylesine insanı delirten ölçekte çelişkilerle yüklü olmadı!

Evet, açlık her daim vardı. Ama hiçbir dönem aşırı zenginlikten kaynaklanmıyordu yokluklar. Kapitalizmle birlikte buna tanık oldu insanlık. Şu saçma ve çözümsüz çelişkiye bakın hele! Yokluk, işsizlik, kıtlık kol geziyor her yanda. Neden? Her şey çok bol olduğu için!

Bir tarafta kendi yoksulluğunu üreten yüz milyonlarca işçi, diğer tarafta servetleri ve şatafatları geometrik oranda artan bir avuç süper zengin! Katlanarak büyüdü, derinleşti bu çelişki. Pandemiyle birlikte artık her yerde dayanılmaz bir hal aldı. Açlık, kelimenin gerçek anlamında açlık, emekçi milyonlar için yakıcı bir tehdit haline geldi.

Halkların ezici bir çoğunluğu artık yoksulluğun ötesinde, gerçek, somut, elle tutulur biçimde açlık çekiyorlar. Örneğin aylık geliri ucuzluğa bile yetmeyen emekçiler, artık hemen her yerde pazarın kapanış saatini bekliyor. “Pazarcılar tezgâhlarını kamyonlara yükleyip pazar yerini terk ederken bu kez parası olmayanların mesaisi başlıyor!”Geride kalan çürümüş sebze meyve arasında iaşe çıkarmaya çalışan insanların görüntüsü artık sıradanlaşıyor.

Açlık, kelimelerle tarif edilemez bir felakettir. Öyle ki, açlık, diğer tüm sorunları ikinci plana atacak güçte bir felakettir. Anlamak için yaşamak gerekir. Bizde ve dünyada, şu küresel salgın günlerinde, yoksul kitlelerin ezici bir kesimi bu felaketi yaşıyor. Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, sömürülen, ezilen halklar açısından günümüzün ve önümüzdeki dönemin gerçek felaketi işte bu olacak.

Sorunun kaynağı, hiç kuşkusuz, pandemi değil kapitalist üretim ilişkilerinin ta kendisidir. Pandemi, bu felaketi hızlandıran, derinleştiren, toplumun en ücra hücrelerine kadar yayan bir katalizör işlevi gördü, o kadar!

İnsanlar pandemiden değil, açlıktan; aç kalmaktan, çocuklarına bir ekmek bile götüremez duruma düşmekten korkuyorlar! Kapitalist üretim biçimi ise, dünyanın her yerinde her gün ve daha yoğun biçimde insanları bu felaket çukuruna yuvarlayıp duruyor.

Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, sokağa atılan işçiler, pandemiyle birlikte ölüme terk edilen milyonların ruh hali şimdi isyancı ve ayaklanmacı bir ruh halidir. Aç kitleler isyan ediyor. Bu isyanın sokağa yansıması kaçınılmaz. Yoksul, aç kitleler sokağa çıktıklarında “ne yapmalıyız” sorusu için zaman geç olacak. O sorunun yanıtı şimdiden bulunup buna göre konumlanmak günün temel görevidir!

Kitlelerin devrimci enerjisini açığa çıkarmanın yolu, onların önlerine gerçek kurtuluşlarını sağlayacak, yoksulluk, işsizlik, açlık gibi kitleler için birer gerçek felaket olan sorunlara son verecek hedefler koymaktır.

Bu hedeflerin başında, tüm sorunların kaynağı olan tekelci kapitalizme son verecek bir toplumsal devrimdir. Tekelci kapitalizmin, sömürü düzeninin çöküş, çürüme sürecinde devrim artık pratik, güncel bir mesele haline gelir. Dünyanın pek çok yerinde ve bu topraklarda durum tastamam budur!

Bu düzenin dayattığı açlık, insanlığın yazgısı değildir. Yaşamı ve geleceği kurtarmak, ellerimizdedir. Yeter ki ayağa kalkalım!

Yeter Ki Ayağa Kalkalım!

Bir elin parmaklarını geçmeyen varsılların serveti arşa ulaşırken, 811 milyon insan açlık çekiyor! Dünya Açlık Endeksine göre 41 milyon insan ise açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya! Her gün 12 bin insan açlıktan, yetersiz beslenmeden yaşamını yitiriyor. Bir yanımızda “uzay turistleri” yarışa tutuşmuş, bir yanımızda yüz milyonlar ölümle pençeleşiyor!..

Açlık, insanlığın kadim tarihi boyunca yanı başımızdaydı kuşkusuz. Açlık, yokluk, yoksunluk... savaşların, ölümlerin, isyanların ateşleyicisi olageldi her daim. Lakin tarihin hiçbir dönemi, böylesine saçma, böylesine insanı delirten ölçekte çelişkilerle yüklü olmadı!

Evet, açlık her daim vardı. Ama hiçbir dönem aşırı zenginlikten kaynaklanmıyordu yokluklar. Kapitalizmle birlikte buna tanık oldu insanlık. Şu saçma ve çözümsüz çelişkiye bakın hele! Yokluk, işsizlik, kıtlık kol geziyor her yanda. Neden? Her şey çok bol olduğu için!

Bir tarafta kendi yoksulluğunu üreten yüz milyonlarca işçi, diğer tarafta servetleri ve şatafatları geometrik oranda artan bir avuç süper zengin! Katlanarak büyüdü, derinleşti bu çelişki. Pandemiyle birlikte artık her yerde dayanılmaz bir hal aldı. Açlık, kelimenin gerçek anlamında açlık, emekçi milyonlar için yakıcı bir tehdit haline geldi.

Halkların ezici bir çoğunluğu artık yoksulluğun ötesinde, gerçek, somut, elle tutulur biçimde açlık çekiyorlar. Örneğin aylık geliri ucuzluğa bile yetmeyen emekçiler, artık hemen her yerde pazarın kapanış saatini bekliyor. “Pazarcılar tezgâhlarını kamyonlara yükleyip pazar yerini terk ederken bu kez parası olmayanların mesaisi başlıyor!”Geride kalan çürümüş sebze meyve arasında iaşe çıkarmaya çalışan insanların görüntüsü artık sıradanlaşıyor.

Açlık, kelimelerle tarif edilemez bir felakettir. Öyle ki, açlık, diğer tüm sorunları ikinci plana atacak güçte bir felakettir. Anlamak için yaşamak gerekir. Bizde ve dünyada, şu küresel salgın günlerinde, yoksul kitlelerin ezici bir kesimi bu felaketi yaşıyor. Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, sömürülen, ezilen halklar açısından günümüzün ve önümüzdeki dönemin gerçek felaketi işte bu olacak.

Sorunun kaynağı, hiç kuşkusuz, pandemi değil kapitalist üretim ilişkilerinin ta kendisidir. Pandemi, bu felaketi hızlandıran, derinleştiren, toplumun en ücra hücrelerine kadar yayan bir katalizör işlevi gördü, o kadar!

İnsanlar pandemiden değil, açlıktan; aç kalmaktan, çocuklarına bir ekmek bile götüremez duruma düşmekten korkuyorlar! Kapitalist üretim biçimi ise, dünyanın her yerinde her gün ve daha yoğun biçimde insanları bu felaket çukuruna yuvarlayıp duruyor.

Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, sokağa atılan işçiler, pandemiyle birlikte ölüme terk edilen milyonların ruh hali şimdi isyancı ve ayaklanmacı bir ruh halidir. Aç kitleler isyan ediyor. Bu isyanın sokağa yansıması kaçınılmaz. Yoksul, aç kitleler sokağa çıktıklarında “ne yapmalıyız” sorusu için zaman geç olacak. O sorunun yanıtı şimdiden bulunup buna göre konumlanmak günün temel görevidir!

Kitlelerin devrimci enerjisini açığa çıkarmanın yolu, onların önlerine gerçek kurtuluşlarını sağlayacak, yoksulluk, işsizlik, açlık gibi kitleler için birer gerçek felaket olan sorunlara son verecek hedefler koymaktır.

Bu hedeflerin başında, tüm sorunların kaynağı olan tekelci kapitalizme son verecek bir toplumsal devrimdir. Tekelci kapitalizmin, sömürü düzeninin çöküş, çürüme sürecinde devrim artık pratik, güncel bir mesele haline gelir. Dünyanın pek çok yerinde ve bu topraklarda durum tastamam budur!

Bu düzenin dayattığı açlık, insanlığın yazgısı değildir. Yaşamı ve geleceği kurtarmak, ellerimizdedir. Yeter ki ayağa kalkalım!