Kadına yönelik şiddet… Kadın cinayetleri… Kadın mücadelesi…

Nerede bir haksızlık var, ilk sesini yükselten kadınlar oluyor. Nerede bir özgürlük mücadelesi yükseliyor, en önde bayrağı kadınlar dalgalandırıyorlar. Kadınlar... “ezilenin ezileni”, kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan... yoksulluktan payına düşeni ilk alan, şiddet söz konusu olduğunda ilk kurban ve elbet gelecek için dövüşülecekse en önde yer alacak olan…

Kadın cinayetlerinin %1400 arttığı dönemin üzerine bir de pandemi bindi. Ev tam bir cehennem oldu. Şiddet sarmalı büyüdü, ağır iş yükü katlanılmaz hale geldi.

Her gün kadın cinayetlerini haberleştirmekten, kadına şiddeti “sayıya dökmekten” yorulduk! Ama bu suçları işleyenler, onları suça teşvik edenler, sonrasında koruyup kollayanlar... yorulmadı. Biz öldükçe onlar “aklandı”! Çocuklarımız tacize, tecavüze uğradı. Devletiyle, iktidarıyla, polisi ve yargısıyla failler kollandı.

Ve biz bunlara karşı çıktığımızda yerlerde sürüklendik, kovuşturmalara uğradık, yargılandık.

Aksini iddia edenler, kadına şiddet eylemlerine katılan, hakkını arayan kadınların nasıl polis şiddetiyle karşılaştıklarına bakabilir. Gözaltına alınan, işkence gören, hapishanelere doldurulan kadınlara bakabilirler… Sokağa çıkan ve sesini yükselten kadınlar mı sadece… Taciz-tecavüzlerle ilgili sosyal medya üzerinden paylaşım yapan kadınlara da binlerce lira ceza yağdırılıyor.

Normalde itleri salıp taşları bağlamak derler, mazlumun değil zalimin kollanıp korunmasına. Dinci faşist iktidar, onun temsil ettiği kapitalist sömürü düzeni tam da budur. Kadın düşmanlığını, kadına şiddeti bizzat yayan, örgütleyen, teşvik eden dinci faşizmin kendisidir. Egemenliklerini sürdürmenin yolunu kadının kölelik zincirini sağlamlaştırmakta görüyorlar. Kadınların tartışmasız itaat etmesi sağlanmadan toplumsal hareketin durdurulamayacağını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden “önce kadınları vurun” diyorlar... kadınları gerekirse ortaçağ karanlığına gömün!

Biz kadınlar çoktandır biliyoruz. Özgürlüğümüzü, haklarımızı, hatta yaşama hakkımızı bile bu sistem altında koruyamayacağız. Cadı olarak yakıldığımız, köle olup satıldığımız, taşlandığımız, güzelliğimiz ya da doğurganlığımız uğruna pazarlandığımız bir düzen sürdüğü müddetçe yaşamımızda hiçbir şey değişmeyecek. En “özgür” olduğumuz toplumlarda dahi kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz had safhada iken, en parıltılı, gösterişli, zengin ortamlarda dahi adımız yoksa ve “me too” diyerek isyan etmek zorunda kalıyorsak, bu sistemde bizim için yaşam yoktur.

Yaşayacağımız özgür dünyayı da bize kimse vermeyecek, biz dövüşerek almadığımızda… Ne zaman ki kadınlar ayağa kalktı, isyan etti, mücadele etti, varolma hakkını da, özgürlük hakkını da kazandı. Ne zaman masaya yumruğunu vurdu, varlığını o zaman kabul ettirdi.

“Vardık, Varız, Varolacağız” sözünü bir kez daha tekrarlayalım. Ve varolabilme mücadelesi için, Dünyaya Başkaldıralım!