Diyarbakır'da dün kadınlar Dağkapı Meydanı'nda toplanarak bir açıklama yapmak istediler. İstedikleri, öldürülen kadınların salt bir rakam değil, etiyle kanıyla yaşayan insanlar olduğunu anlatabilmekti cümle cihana. Katledilen 41 kadının, 41 canın hikayesini anlatacaklardı insanlara. Aramızdan çalınan bu hayatları aktaracaklardı. Olmadı. Polis engellemesi ile karşılaştılar.
Devlet, polis üniforması ile kadınların seslerini duyurmalarını engellerken, Aksaray'da bir market işçisi Saadet Korkmaz, iş arkadaşı tarafından 5 yerinden bıçaklanarak öldürülüyordu. İki çocuk annesi kadın hastanede müdahaleye rağmen kurtarılamadı. “Koruyan ve kollayan”ı devlet olunca, kadınların bu kadar kolay öldürülesine şaşmak mümkün mü!
Yine o saatlerde İzmir Dikili’de yaşayan Çilem Kılıç, boşandığı eşi tarafından katledildi. 23 yaşındaki Çilem sokakta karşılaştığı eski eşi ile tartıştı ve bıçaklanarak öldürüldü. Ne kadar kolay, değil mi! “Eski eş”, eski/yeni sevgili, aileden bir birey...
Malatya'da 3 çocuk annesi Emine P., şiddet uyguladığı için uzaklaştırma kararı olan eşi Mehmet P. tarafından katlediliyordu.
Ve Muğla'da bir astsubay olan Volkan Erdem ise nişanlı olduğu Hafize Günakın’ı katlediyordu.
Çok değil, bir gün önce Antep’te üniversite öğrencisi Rojbin Avcıl arkadaşının evinde ölü bulunmuştu.
Sadece son 24 saatte basına yansıyan kadın cinayetleri bunlar. Sadece son bir günde...
Kadına şiddet, şiddetten öte, tam bir vahşet alabildiğine yaygın. Her gün yeniden ve yeniden yaratılıyor sistem tarafından çünkü. Ardından bizzat düzen tarafından itinayla korunuyor şiddet uygulayanlar, kadın katilleri. Kadın üzerinde tahakküm kurmak bir hak, hatta haktan öte bir ödev çünkü tüm bu gerici düzenler için.
En vahşi cinayetleri işleyenler bir şekilde “iyi hal indirimi” ile ödüllendiriliyor. “Gelenekler”, “ağır tahrikler”, “haksız tahrikler”, “bana bir şey olmaz, daha önce de yaptım”lar... her şey erkekleri korumak, erkek şiddetini daim kılmak için! Kadınlar hakkını aradığında karşılarına polis ve jandarma dikiliyor. Baskı, saldırı, gözaltı, işkence... Kadınları dansları bile mahkeme konusu artık!
Sadece bu ülkeye has değil. Her yerde gericiliğin temel belirtisi kadın düşmanlığı, kadına dönük şiddet ve baskı. Polonya’da katolik, burada müslüman, bir diğerinde protestan, budist... farketmiyor işte. Bütün gericiler kadına saldırıyor. Kapitalist düzen kadının köleliğini her koşul altında yeniden ve yeniden üretiyor.
Ama her yerde kadınlar büyük bir öfkeyle ayağa kalkıyor. Baskı düzenlerini bir bir sarsıyorlar her ayağa kalktıklarında. Polonya, Meksika, Türkiye, İran... Kimi zaman tekil yürekli çıkış, kimi zaman çığ gibi sokaklara, meydanlara akış... Gericiliği iliklerine kadar sarsıyor kadınlar.
Dinci faşizm uzunca süredir tüm gücüyle saldırıyor kadınlara. Her eylem, her sokağa çıkış, her açıklama, her etkinlik derhal polis ablukasına alınıyor. Kadın dernekleri kapatılıyor, yöneticileri tutuklanıyor. 25 Kasımlar saldırıya uğruyor, dans edenler gözaltına alınıyor, yürüyüşler açıklamalar engelleniyor. Ama tüm bunlara rağmen daha güçlü ve daha öfkeli çıkıyor kadınlar sokaklara. Daha bir meydan okuyarak dikiliyorlar dinci faşizmin karşısına. Var olmak için kurulu düzene, dinci faşizme, her türden gericiliğe, bu baş aşağı duran dünyaya başkaldırmak zorundalar çünkü. İsyan etmek, yaşam haklarını da, özgürlüklerini de dişe diş mücadeleyle kazanmak zorundalar.
Öfkemiz ve kavgamız büyük. Dünyaya başkaldırıyoruz. Mutlaka kazanacağız!