Öğle saatlerinde Ege Denizi'nde meydana gelen 6.9 şiddetindeki deprem, başta İzmir olmak üzere Ege'nin iki yakasındaki şehirleri, adaları ve İstanbul'u etkiledi. Ve birkaç saat içinde ardı ardına büyüklüğü 3'ü geçen 100'ü aşkın artçı deprem yaşandı.
Deprem coğrafyasında yaşayanlar olarak bizler, depremle yaşamaya alışkınız; hem de her yönüyle. İçindeki bütün öfke ve nefreti bu vesileyle kusanlara da, elinde ne imkan varsa yardıma koşana da, böyle büyük felaketleri ranta çevirmeye kalkanlara da...
Depremin etkisinin en ağır hissedildiği İzmir'de, olayın boyutları farkedildiği anda ilk olarak enkaz altında kalanlar sosyal medya aracılığıyla yardım çığlıklarını duyurdular insanlara; teknolojinin yardımıyla hızla adresler konumlar iletildi kurtarma ekiplerine. Sonra herkes elinde ne imkan varsa ortaya koymaya başladı. Hızla arama kurtarma çalışmaları başladı, İzmirliler artçı depremlerin etkisiyle binalarına giremediler...
Kimileri, binalarının artık yaşanamaz durumda olduğunu söyleyip, onlarca aile nereye sığınacaklarını soruyor, kimisi gecelik evini açabileceğini söylüyor. Birbirlerinin yaralarını yine halklar birlikte sarıyorlar... Bakan enkazın üzerinde poz verip kurtarıcı havalarına girerken, çimento hisselerinin yükseldiği haberi geliyor borsadan... Öyle ya, yıkılan, hasar gören yüzlerce binanın yeniden yapılması gerek...
İzmir'e dönüp baktığımızda, bütün yıkımların Bayraklı'daki iki dere arasındaki alüvyon alanda olduğunu görüyoruz. Yani iki dere yatağı arasındaki yapılaşma, bizlere yıkım olarak dönüyor. Giresun örneğinde olduğu gibi, rant için dere yatağına yapılan binalar ve onlara imar izni veren belediyeler, imar affı çıkaran iktidarlar... Evet, doğal afet değil öldüren bizleri, biraz daha fazla kar edebilmek uğruna yapabileceklerinin sınırları olmayan sermaye...
Sosyal medyadan öğrenebileceklerimizin sınırı yok... Bir İzmirli, tanesinin 1 milyon liraya satıldığı lüks konutların deprem sonrası fotolarını paylaşıyor. Tanesini 1 Milyon liraya satacakları binalarda dahi yaşanan çatlaklar, göçükler, yıkılan merdivenler, dökülen sıvalar... Üstüne bir de bakan geliyor ve altında canların olduğu binanın üzerine çıkıp şov yapıyor, bir milimlik bir kaymanın bile aşağıda bir cana mal olabileceğini hiç umursamadan...
Diğer tarafta mı?
Diğer tarafta, “Madenciler geliyor, Duydun mu Alay Komutanı?” Soma Ermenek'te eylemdeki maden işçileri, 10 kişilik bir ekip kurarak soluğu İzmir'de aldı ve kurtarma çalışmalarına katıldı.
Evet, felaket de sınıfsal. Sosyal medyada yazılan birkaç örnek şöyle:
“Alsancak'ta dönercinin birinin patronu garsona sesleniyor, 'oğlum dışarıya bi sandalye getirin' diye. Sandalyeyi alıp dükkanın karşısında bi ağacın altına oturuyor. Dükkan açık, çalışanlar içerde patron dışarda ve artçılar devam ediyor...”
“Bornova'da bir pastanenin çalışanı telefonda birine ulaşmaya çalışıp ağlarken, patronu görmesin diye ağacın arkasına gizleniyor. Çalışan gözünü silip çay servisine devam ediyor”
“Karşı komşumuz İzmir’de bir fabrikada çalışıyor. Deprem sonrası millet canının ve yakınlarının derdine düşmüşken, fabrika müdürü tarafından çalışmaya zorlanmışlar. İşçiler rest çekip çıkmışlar”
PTT de, hasarlı binalardaki dökülen malzemeleri düzenlemek için işçileri işe çağırdı. Evet, postalar işçilerden daha değerli...
İzmir halkı geceyi sokakta geçiriyor. Bir felaketi daha el birliğiyle, halkların dayanışması ile aşacağız... Bunu da atlatacağız, öfkemizi daha da bileyerek, sermaye sınıfının mezarına bir kürek toprak daha atarak...