Furkan Celep... Gencecik bir insan; dün arkasında bir mektup bırakarak intihar etti. Mektubunda bunalımda ya da depresyonda olmadığını, buna karar verirken herhangi bir içki, uyuşturucu veya madde etkisinde de olmadığını söylüyor. Günlerce düşünüyor, sorunu kendi içerisinde çözmeye çalışıyor; ama çözemiyor!

Peki SORUN ne? İnsanları insanlıklarından çıkaran, insanları insanlara, doğaya, kendine dahi yabancılaştıran bu aşağılık KAPİTALİST SİSTEM! “Zaman geçtikçe kendi kişiliğimden ayrılmaya başladığımı hissediyorum. Gittikçe yalan söylemeye, argo hatta küfür kullanmaya başladım. İnsanlardan uzaklaşmaya, onları önemsememeye başladım. Kendimi zamanla duygusuz bir insana dönüşüyormuşum gibi hissediyorum. Bunlar bana göre değil, ben böyle olmak, hayatımın geri kalanına (abç) duygusuz bir insan olarak devam etmek istemiyorum (...) Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğruna yıllarımı, aylarımı harcamak istemiyorum” diyor.

Aslında onun isyanı tekil değil; şu anda dünya üzerinde yaşayan milyonlarca, milyarlarca insanın duygularına tercüman oluyor. Kapitalist dünyanın onu sıkıştırdığı cendere içinde soluk dahi alamıyor; ne istediğini, nasıl yapacağını bilemiyor. En yakınındaki insanlardan medet umuyor; ama onlardan da gerekli hassasiyeti göremiyor (çünkü onlar da kapitalizmin yabancılaştırıcı etkisi altında yaşıyorlar). Etrafında ona değerli olduğunu hissettirecek hiçbir şey göremiyor; “milyarlarca insan olmasına rağmen neden kendimi bu dünyada yalnız ve değersiz hissediyorum” diyor ve en önemlisi, yaşamak için bir nedeni ve amacı yok! Bütün bunlar yıllar içinde birikip onu genç yaşta böyle geri dönüşü olmayan, böyle kötü bir karar almaya götürüyor.

Gelecekten bir beklentisinin olmayışı; geleceğinin elinden çalınmış olması onu uçuruma itiyor. Halbuki, gelecek için umudu yaratmak amacıyla yola koyulmuş olanların arasına karışmış olsaydı, komünist şairimiz Nazım Hikmet’in dediği gibi “her şeye rağmen ve her şeyden dolayı” kendinde mücadele etme gücü bulabilirdi. Kapitalizmin yarattığı yabancılaşmaya karşı mücadele ederek “yarin yanağından gayrı/ her şeyde hep beraber” diyebilir ve yaratılacak o güzelim “kolektif hayat”ın düşünü kurarak her türlü zorluğa, imkansızlığa ve duyarsızlığa karşı ayakta durabilirdi. Kapitalist dünyanın insanı değersizleştiren, onu yok sayan, hiçleştiren salvolarına karşı kolektivizmin kalkanıyla karşı koyabilirdi.

“Şarkı söyleyen yarınları hazırlamak” için yola koyulanlar, kendilerini asla umutsuz bırakmazlar. Furkan Celep gibi gençlerin umutsuzluğa düşmemeleri, gelecek kaygısı duymadan ağız dolusu gülebilmeleri için sosyalizm gerekiyor. Sosyalizm onların umutlarını gerçekliğe dönüştürecek ve intiharı bir alternatif olmaktan çıkaracaktır.