Sanki TC devleti kuruluşundan bugüne bir din devleti olmamış gibi ve sanki Ayasofya’da yıllar yılı namaz kılınmıyormuş gibi, “Ayasofya yeniden ibadete açıldı” vaveylası kopartılarak yaratılan atmosferden korkuya kapılanlar “laiklik elden gidiyor” korkusuyla yüzlerini CHP Kurultayı’na çevirdiler. Ve ne yazık ki bu kurultaydan medet umanlar sadece CHP’liler değil (ki onların bile bu kurultaydan ne kadar beklentisi olduğu tartışılır!) kendilerine “sol”, “sosyalist” ve hatta “komünist” diyenlerdir de!
“AKP Karşıtlığı”nın ya da “AKP’yi Geriletme Politikası”nı savunmanın kimi siyasi hareketleri getirdiği nokta burasıdır. Denilecektir ki, Yenikapı Ruhuna kendini kaptıranların, CHP’nin çağrısıyla kendini Taksim Mitingi’nde bulanların, en son “Adalet Yürüyüşü”ne CHP’den daha büyük bir şevkle katılanların ve hem genel hem yerel seçimlerde CHP’yle birlikte hareket etmekte bir beis görmeyenlerin şimdi böyle davranmasında şaşılacak ne olabilir ki? Böyle düşünenler ya da böyle diyenler sonuna kadar haklıdır; çünkü bugün solun önemli bir kesimi, buna HDP’yi de katmak gerekir kuyruğu önemli ölçüde CHP’ye kaptırmış durumdadır. “En geniş muhalefet ya da demokrasi cephesini oluşturmak” adına kurtlarla dans etmeye yeltenenler, CHP kurultayına bizzat katılmasalar bile nefeslerini tutmuş şekilde sonucu beklemektedirler, buna şüphe yok!
Aynı zaman dilimi içerisinde dinci faşizmin başı ardı ardına açıklamalar yapmakla ve “şanlı Ayasofya zaferi” ile övünmekle meşguldü. Türkiyeyi “çekemeyenler”e veryansın ediyor; “ülkemizin her alanda sahip olduğu güç”ün bu ülkeleri tedirgin ettiğini vurguluyordu. Yani deyim yerindeyse “Yurtta Savaş Cihanda Savaş” politikasında ısrar edeceklerinin sinyallerini veriyordu. Ki zaten Suriye, Kürdistan, Irak, Doğu Akdeniz ve Kafkaslarda Türkiye bir savaşın içerisindeydi. Ve bu politikalarına en çok destek aldığı partilerden birinin CHP olduğunu sanırız bir kez daha söylemeye gerek yoktur.
Bir türlü “parlamenter ahmaklık”tan kurtulamayanlar; hâlâ dinci faşizmin seçim yoluyla geriletilebileceğine ve yeniden parlamenter sisteme dönülebileceğine dair hem kendilerini hem de işçi sınıfı ve emekçi halkları kandıranlar, içinde bulunulan bu durumdan çıkışın yolu olarak sandığı gösteriyorlar.
Oysa seçimle gitmeyecekleri, sandığı ancak kendilerini meşrulaştırmanın bir aracı olarak kullandıkları açık olan dinci faşizme bu mecradan karşı koymanın olanağının kalmadığı ortadadır.
Peki çıkış nerede? Lafı dolandırmadan söylersek elbetteki bir devrimle siyasi iktidarı ele geçirmek için birleşmiş işçi sınıfı ve emekçilerin, kadınların, Alevilerin, Kürt ve Türk Halklarının mücadele birliğinde, onların ortaya koyacakları devrimci inisiyatifte!