Dinci faşist iktidarın korkusu dağları aşmış. Gezi Ayaklanması bir hayalet gibi uykularını kaçırıyor. Aradan yedi yıl geçmiş olmasına rağmen hala dün gerçekleşmiş gibi, Gezi Ayaklanması rüyalarına giriyor, her şeyde ve her yerde onu görüyorlar.
Mübalağa değil bizim yaptığımız; sözlerimiz dinci faşist iktidarın gerçeğinin ta kendisini tarif ediyor.
Dinci faşist iktidarın konuşma özürlü ortağının, ruh halini yansıttığından şüphe duyulmayacak söz ve açıklamalarıyla ilgili kısa bir araştırma yapılsın, ne dediğimiz en yalın haliyle anlaşılacak.
Onun sözleri sadece kendi ruh halini, korku ve endişelerini yansıtsaydı üzerinde durmayı gereksiz sayardık. Hayır, bu konuşma özürlüsü adamın sözleri hem dinci faşist iktidarın hem de tekelci sermaye sınıfının, Sabancıların, Koçların, Eczacıbaşıların korku ve endişelerinin dışa vurumudur.
Bir ayaklanmadan, bir devrimden korkuyorlar. Ufak bir kıvılcımın bozkırı tutuşturmasından korkuyorlar. Hep istim üstündeler, tedbiri elden bırakmıyorlar. Birleşik devrimin toplumsal güçlerindeki en ufak bir kımıldamada, harekette bozkırı tutuşturacak potansiyel görüyorlar.
(Gelin de bunu devrimi bilinmez ayın son çarşambasına erteleyen bizim sosyal reformistlere ve oportünistlere anlatın!)
Son incisi, daha doğrusu son tehdidi şöyle:
"Hiç kimse Fransa'yı kasıp kavurmuş 'Sarı Yelekliler'in eylemlerine özenmeyi, Gezi benzeri bir kalkışmanın fitilini tutuşturmayı aklından ve hayalinden geçirmemelidir. Zira sonuçları ağır olacaktır."
Sonra devam ediyor, ağzından köpükler saçarak: “MHP'nin kadro ve teşkilat yapısı dinamik, disiplinli, dirayetli, dikkatli, donanımlı ve her şeye de hazırlıklı”
Bu “kadro ve teşkilat” neyle donatılmış ve neye hazırlıklı? Maraş, Çorum, Sivas, ‘77 1 Mayıs, 16 Mart Katliamlarından biliyoruz, neyle donatılmış olduklarını ve neye hazır olduklarını.
Fakat, tarihimizden, 70’li yılların sonlarına doğru nasıl kaçacak delik aradıklarını ve ancak 12 Eylül askeri faşist darbesinin onları devrimci güçlerin ellerinden kurtardığını da biliyoruz.
Geçerken belirtelim: 12 Eylül faşizmi, sadece faşist tosuncukları değil, onlarla birlikte ve asıl olarak tekelci sermaye sınıfının egemenliğini kurtardı. Birleşik devrimimiz böylesine güçlü, böylesine sağlam ve derin köklere sahiptir.
Yakın diyebileceğimiz tarihimize işaret etmemizin nedeni, geçmişle avunmak değil elbette. Dinci faşist iktidarın, faşist devletin yüreklere salmaya çalıştığı korkunun boş, temelsiz; gerçekte kendi yüreklerinin korkuyla dolu olduğunu göstermektir.
Yine de hasmı ciddiye almak, tarihten dersler çıkarmak, oyunu, iç savaşı kurallarına göre oynamak gerektiğini hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız; işin şakaya gelir tarafı yok.
Bütün ayaklanmaların tarihinden ve uğradığımız tüm katliamlardan şu gerçeği biliyoruz: Baskın basanındır. Ayaklanmayla oynanmaz ve savunma her ayaklanmanın ölümüdür. Böyle durumlarda “hata” yaşamla ödenir.
Dinci faşist iktidar hazırlık haberi veriyorsa, birleşik devrimin güçleri, emekçi sınıflar, ezilen halklar da hazırlıklarını hızla yapmalılar. Teknik donanım ve örgütlenme bu hazırlıkların başında geliyor.
Örneğin, semtlerde, mahallelerde, fabrikalarda, köylerde; kısacası akla gelebilecek her yerde adı “savunma komiteleri” olsun, “milis” olsun farketmez, örgütlenmelere derhal girişilmelidir. Hasmını ciddiye alan, hazırlanmak için onun saldırısını beklemez.
Örgütlü ve silahlanmış bir halkı hiç bir güç yenemez. Başka bir ifadeyle,“örgütlü halk yenilmez” ifadesi, tek başına ele alındığında doğru değil. Sadece “örgütlü” olmak, bedeli kan deryasıyla ödenecek bir yenilgiden kurtarmaz. Doğrusu, örgütlü ve silahlanmış bir halkın yenilmeyeceğidir.
Yaşam, bütün bir tarihsel gelişme emekçi sınıfların ve ezilen halkların önüne “devrim ve iktidarın ele geçirilmesi” sorununu koymuştur. Milyonlar ve milyonlar devrimden yanadır; herkesin dilinde devrim kavramı var artık.
Bu gerçeği bildiğimiz için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Emekçi sınıfların ve ezilen halkların gücü bunları tükrükle boğmaya yeter.
Yine de altını çizmekte yarar var: Zafer, hiç kimseye altın tepsi içinde sunulmayacak. Hiç kimse savaş meydanını, kendi gücünü savaşla ölçmeden, terketmeyecek.
Tekelci sermaye sınıfı ve onun askeri-politik güçleri korkuyorlar; bu korkuyla yaşıyorlar. Tehditleri güçlü olduklarından değil, devrimin toplumsal güçlerinin kendine güvenlerini kırmak içindir.
Sadece Gezi/Haziran Halk Ayaklanması değil, dünyadaki her halk ayaklanması korkularını kaçırıyor ve kendilerine “acaba sıra bize mi geliyor” sorusunu sordurtuyor. “Sarı Yelekliler”i akıllarından çıkarmamaları, dillerinden düşürmemeleri budur.
Konuşma özürlüsü faşiste son olarak şunu hatırlatmak isteriz:
“Gezi benzeri bir kalkışmanın fitili” tutuşacak, bunun önüne kimse engel olamaz. Sonuçları elbette ağır olacak, kimse düğün-dernek bir devrim hayal etmiyor.
Ama sonuçta kaybeden siz olacaksınız!