Devrim güncel pratik bir sorun haline geldiyse devrimin mücadele organlarını yaratmak acil bir sorun haline gelir.
Geçtiğimiz haftalarda ülkelerinde gerçek bir halk ayaklanmasıyla karşılaşan ABD’li komünist güçler, yaşadıkları süreçten çok önemli ve gelecek için belirleyici olacak dersler çıkarmışlar. Bu derslerin başında, kendileri tam böyle ifade etmiş olmasalar da, emekçi kitleler için mücadele organlarının oluşturulmasının önemi geliyor. İşte o ders:
“Halkın proleter demokrasi ve demokratik merkeziyetçiliğe dayalı siyasi oluşumlarda örgütlenmesi de hayati önemdedir. Sosyalist devrimler tarihi siyasi taban örgütlenmeler tarihidir. İşçi sınıfı İşçi Meclisleri’nde (kapitalist sisteme karşıt olan son derece gelişmiş politik yapılar) örgütlenmelidir. Egemen sınıfın en büyük korkusu, kendi kaderlerini belirlemek için bir araya gelen işçi sınıfı topluluklardır. Rusya’da, Çin’de, Kore’de, Küba ve Vietnam’da işçi sınıfının meclisleri ve konseyleri, sosyalist devrimi sürükleyen motorlardı. Bu güçlü devrimci motor ABD’ye getirilmelidir.”
Devrimci kitle mücadelesinin organları, bizzat devrimci kitle mücadelesinin içinden doğmuştur. Çarlık Rusya’sında Sovyetler en çok bilinen örnektir. ABD’li komünistlerin de işaret ettiği gibi, Çarlık Rusya’ı dışında, Çin, Kore, Küba ve Vietnam’da, demokratik merkeziyetçiliğe dayanan kitle örgütlenmeleri ortaya çıkmıştır. Bunlar biliniyor.
Ancak, Türkiye ve Kürdistan açısından soruna yaklaştığımızda, devrimci güçlerin birleşik devrimi örgütler ve onun mücadele organlarını oluştururken sadece devrimci kitle mücadelesinin içinden doğacak mücadele organlarını ele alıp genelleştirmekle yetinemezler.
Bunların yanı sıra, uzun yıllardır sürmekte olan birleşik devrimin ortaya çıkardığı deneyimlerden de faydalanmayı bilerek, başka mücadele organlarının örgütlenmesine girişebilmeliler. Önümüzdeki temel sorunlardan biri budur.
Öncelikle şunun altını çizelim: Bu mücadele organları gelip geçici örgütlenmeler olmayacak. Aksine, bugün mücadele organları olarak ortaya çıkacak örgütlenmeler, ayaklanma sırasında ayaklanma organları, ayaklanmanın zafere ulaşmasından sonra ise iktidar organları olarak varlıklarını sürdüreceklerdir. Sovyetler, söylediklerimizin tipik örneği ve kanıtıdır.
Bilindiği gibi Sovyet örgütlenmesi, işçi sınıfının devrimci kitle mücadelesi içinden doğdular, ayaklanmanın örgütlenmesinde etkin bir rol oynadılar; akabinde, zaferle birlikte, proletarya diktatörlüğünün iktidar organları olarak varlıklarını sürdürdüler.
Burada amacımız ne Sovyet tipi örgütlenmeyi incelemek ne de onu taklit edecek bir örgütlenme biçimi önermek. Her ülkenin tarihsel, siyasal, kültürel koşulları farklıdır ve Türkiye ile Kürdistan birleşik devriminin iktidar organları bu iki ülkenin koşullarına uygun biçimde ortaya çıkıp şekillenecektir. Ama burada işin özü önemlidir ve ABD’li komünistlerin tanımladığı gibi, “bu güçlü devrimci motor” Türkiye ve Kürdistan’da varolmalıdır.
Çünkü, yine ABD’li komünistlerin ifade ettikleri gibi,
“Bu hareketin başarılı olup olmayacağı bir yazgı meselesi değil. (...) Bu hareketin ayaklanmadan devrime kesin bir geçiş yapıp yapamayacağını belirleyecek bir sorun var: Devrimci sosyalistler kitleleri örgütleme meselesinin üstesinden gelecekler mi?
Ulusal bir ayaklanma esnasında devrimci sosyalistlerin birinci görevi/sorumluluğu kitlelerin içine dalmak, köklü örgütlenmelere girmek, devletin baskı girişimlerini boşa çıkaracak örgütsel omurga geliştirmektir. Sadece örgütlü bir devrim egemen kapitalist sınıfı yenebilir.”
2013 Haziran Halk Ayaklanması “Forum” ya da “Meclis”ler biçiminde böyle örnekler ortaya koydu. Ancak, ayaklanmanın içinden, devrimci kitle hareketinin içinden doğan bu tür kitle örgütlerinin özelliği, ayaklanmanın geri çekilmesiyle birlikte sönümlenmesidir. “Forum ya da Meclisler”, Haziran Halk Ayaklanmasının sönümlenmesiyle birlikte, arkalarında önemli bir deneyim bırakarak, ortadan kayboldular.
Aynı şey, 1905 Rus Devriminin 1907’de yenildiğinin kesin belli olmasından sonra Sovyet örgütlenmesinin başına gelmişti. Sovyetler, ortaya çıkmak için 1917 Şubat devrimini beklemek zorunda kaldılar.
Maddi koşulları olmayan ya da olgunlaşmayan ne mücadele biçimleri ne de örgüt biçimleri varlıklarını sürdürebilir. “Marksizm örgüt ve mücadele biçimlerini kafadan uydurmaz, onları kitle mücadelesinin içinden bulup çıkarır, genelleştirir ve örgütlü bir ifade kazandır” biçimindeki Marksist düşüncenin özü budur.
Ancak biz burada devrimci kitle mücadelesinin içinden çıkacak kitle örgütlenmelerine değil, devrimin öncü güçlerinin bizzat kendilerinin örgütlemeye koyulmaları gereken örgüt biçimlerinden birini “Milis” örgütlenmesini ele almak istiyoruz.
Devrimin güncel pratik bir sorun haline gelmiş olması, bu mücadele/savaş organlarını gereklilikten de öte, zorunlu hale getirmiştir. Cümleyi öteki uçtan da kurabiliriz: HBDH Milislerinin varlığı ve bu güne kadar güçlenerek devam ediyor oluşları, devrimin güncel pratik bir sorun haline geldiğinin kanıtıdır.
Milis örgütlenmesi, bugün için bir mücadele/savaş örgütü olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu örgütlenme, gelecekte ayaklanma organı haline dönüşecek ve ayaklanmanın zaferiyle birlikte devrimci iktidarın, halk iktidarının organı olacaklar.
Milis Örgütlenmesi HBDH’nin kafasından uydurduğu, maddi temeli olmayan bir örgütlenme biçimi; milis savaşı da maddi temeli olmayan bir savaş değil. Şayet böyle olsaydı bu örgütlenme, değil aylarca, bir ay bile varlığını sürdüremezdi. Aksine, onu gerekli ve zorunlu kılan, sınıf savaşının, iç savaşın ihtiyaçlarının kendisidir. HBDH, milis örgütlenmesini gerçekleştirerek, iç savaşın bu gereksinmesine yanıt vermiş oldu.
Milis mücadelesi/savaşı, kendine özgü bir gerilla mücadelesidir. Gerçek anlam ve ifadesini emekçi sınıfların bu örgütlenme biçimine ve mücadelesine daha geniş katılımlarıyla bulacak. Milis, gerçekte yarı silahlı halk örgütlenmesidir. Başlangıçta böyle olmamış olabilir; bunun bir önemi yok. Ama amaç, hedef çalışan emekçi sınıfların, karşı devrimin silahlı güçlerine ve hedeflerine karşı silahlı mücadele biçimlerine katılımıdır.
Bunun koşulları var mı? Fazlasıyla var. Faşizmin kitle katliamı tehdidiyle yaşayan bir halkların bilinç ve olanaklarına erişmeleri durumunda silahlanmaktan ve milis türü mücadeleye katılmaktan geri duracaklarını kim ileri sürebilir? Burada “milis türü” kavramını bilerek kullanıyoruz. Çünkü milis savaşı bir tür gerilla savaşı olmakla birlikte, profesyonel gerilla mücadelesinden farklıdır.
Milis, görünmez düşmandır. Gündüz ya da günün başka bir zamanında işinde gücünde olan işçinin, emekçinin, gencin çalışmadan geri kalan zamanda, düşmana yönelik devrimci askeri eylemlere katılmasıdır milis. Bu eylem biçimi, düşman hakkında istihbarat toplama, silahların saklanması, depolanması, lojistik destek vb vb olabilir. Kimin hangi görevi üstleneceği vs konumuz dışıdır.
Önemli olan önce mücadele ve ayaklanma organı olan milisin daha sonra devrimci iktidar organına dönüşeceğini görmektir. İşte o zaman “devrimin örgütlenmesi” dediğimiz faaliyetin bir ayağının milis örgütlenmesinin yaratılması ve yaygınlaştırılması olduğunu görmüş oluruz.
Dağdaki gerilla “devrimin örgütlenmesi” faaliyetinin bir ayağı ise, milis bir başka ayağıdır, işçi konseyleri ya da meclisleri, emekçi semtlerindeki halk meclisleri -isim önemli değil- yoksul köylü komiteleri vb devrimi örgütlemenin öteki ayakları olacak. Bu örgütlenmelerin her birini oluşturmak ayrı bir faaliyet konusudur.
Birleşik devrim şimdi, dağ gerillasıyla, milis örgütlenmesiyle, devrimci kitle eylemleri ve buradan yavaş yavaş doğmakta olan, ama gelecekte ayaklanmanın yazgısını belirleyecek olan kitle organlarıyla örgütleniyor.
Leninistler, en başta da leninist gençlik, bu bilinçle, milis örgütlenmesine katılmalı, desteklemeli, omuz vermelidir.
NOT: leninist.net sitesinden alınarak yayınlanmıştır