HDP milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun vekillikleri meclis denilen toplantı yerinde alınan kararla hızlıca düşürüldü. Bu yazı yazılırken twiter’da #MeclisteDarbeVar tagı almış yürümüştü. Meclis’ten bekçiler başta olmak üzere daha birçok konuda hukuki düzenlemeler içeren yargı paketi de jet hızıyla geçti.

Faşizmin gözenekleri kapatıp düzeni istihkam etme hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Barolar, TMMOB ve TTB gibi kurumlara yönelik siyasal saldırılar ise yolda. Kaldı ki geçtiğimiz günlerde basına yansıyan 27 Mayıs tarihli KİK bültenine göre, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bir hafta boyunca ardı ardına yapacağı 10 ihale ile alacağı polis ve bekçi’nin yanındaki mühimmat sayı ve çeşitleri; kimi burjuva gazetecilerce “ne oluyor ya iç savaşa mı gidiyoruz” veryansınları ile karşılandı.

2013 1 Mayıs’ından bu yana sokaktaki iradeyi ele geçiren kitlelere yönelik devlet terörünün başlangıcı 5 Haziran 2015 oldu. Bu saldırılarda doğrudan devlet destekli örgütler, oluşumlar ve devlet kurumları kullanıldı. MİT ve İçişleri Bakanlığı organizasyonlarda yer aldılar. Amaç sokak hareketinin teslim alınması idi. Sonrasında durdurak bilmeyen operasyonlar ve sosyal medya tutuklamaları başladı. En tazesi Taylan Kulaçoğlu’nun emirname ile tutuklatılması oldu.

Vekil tutuklatma, vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması pası, çok önceden CHP eliyle AKP’ye atılmıştı zaten. AKP ve CHP devletin siyamları. O yüzden CHP’ye bakıp faşizmi göremeyenlerin aklına şaşmak lazım. Zira devletin 5 Haziran 2015 Amed saldırısı ile başlattığı burjuva teröründen CHP, kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı,bilgi sahibi oldu. Hiç kuşkusuz bu konuda yürütülen siyasal sürecin suç ortağı...

Kitle hareketinin o yoğun günlerinde yerel seçimler, milletvekili seçimleri, başkanlık seçimleri gibi birçok seçim sandığı kuruldu. Sosyalist hareket içerisinde seçime gitmeyenlerin nerede ise linç edileceği popülerlikte şişirilen seçimlerden ise bugün kimse bahsetmemekte. Vekil tutuklanması, belediye’ye kayyum atanması sıradan, beklenen bir devlet geleneğine dönüşmüş durumda. Hatta deyimler sözlüğünün ve arkadaş ortamlarının yeni politik esprileri “Olaylara karışma”dan, “Soluğu Silivri’de almak veya Silivri soğuktur”a evrilmiş durumda. 2015’ten bu yana hapishane, nezarethane tatmamış kimse yok nerede ise. Velhasıl türk devlet geleneği ya da faşizm dişlilerini, muhaliflerinin ve karşıtlarının canı, ömrü pahasına bilemeye devam ediyor. Ta ki bu güçler tarafından parçalanana kadar da bu pratiğinden vazgeçmeyecek.

Sokak hareketinin seçimlere kurban edildiği, meclise atlamanın sörf tahtası haline getirildiği günler geride kaldı. "Gazi meclis", sokaktan aldıklarını midesi kaldırmıyormuşcasına zindana atıyor artık. Bu kez karşı-devrim, hem devlet gücü -ordu/polis/yargı/- hem paramiliter taburlar üzerinden kendini gösteriyor; sürekli canlı yayında ölüm listelerinden kavanoz dolusu mermilere, çete liderleri için infaz yasasından uyuşturucu baronunu serbest bıraktıran vekile kadar onlarca örnek her gün önümüzde cereyan ediyor.

Tüm bu hengamede emekçiler arasındaki yaygın işsizlik, salgın sürecinde yoğunlaşan can pahasına sömürü, çaresizliğin getirdiği intiharlar ve büyüyen homurtu ile karşı karşıyayız. Bir süredir gençlik örgütlerinin ortak pratikler koyması ümit verici olsa da yetersiz. Sosyalist hareketin ilk seçim sandığında dümen kırmayacağının garantisi olmasa da; örgütsüz kitlelerin birleşmiş devrimci güçlerden moral alacağının altını çizmek gerekiyor. Seçim safsatası bir yana bırakılırsa, sosyalistlerin ya da devrimcilerin önünde homurdanan emekçilerin örgütlenmesi ve devrimin çıkarları için kitlelerin yönetilmesi başta olmak üzere, her türlü hazırlığın yapılmasının günün acil görevlerinden olduğu ortada. 71 Devrimci atılımının ruhu ve Gezi Ayaklanması doğru rotayı çiziyor.

Ve bitirirken;

“...

Silahlı milletim hürriyet türküleriyle gelip

Zaptedene kadar

Büyük meydanı ...” kavga sürecek!

Renas TOPRAK