(...)
Türkiye ve Kürdistan’ı etkisi altına alan salgın hastalık, yarattığı ve ilerde daha da ortaya çıkacak sonuçlarla sınıf ilişkilerinde, iki ülkenin emekçi sınıflarının durumunda; burjuva sınıfın, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın koşullarında büyük bir değişikliğe yol açmıştır. En özet haliyle söylemek istersek, salgınla birlikte ekonomik ve politik krizin derinleştiğini, derinleşmeye de devam ettiğini, faşist devlet ve dinci faşist iktidar saflarında keşmekeşin, dağınıklığın, ne yapacağını bilememe halinin hüküm sürdüğünü; iç çelişkilerinin keskinleşerek sürdüğünü söyleyebiliriz.
Buna karşılık, devrimin toplumsal güçleri olarak, iki ülkenin emekçi sınıflarında, işsiz yoksul kitlelerinde, kent esnafında, küçük ve yoksul köylüde büyük bir huzursuzluğun, artan bir yoksulluğun, açlığın büyük bir hızla arttığını; bunun sonucu ayaklanmacı ruh halinin elle tutulur, gözle görülür bir somutluk kazandığını ve toplumun ezici çoğunluğuna hakim bir ruh haline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu somut siyasal ve toplumsal koşulların ortaya konması, gerilla savaşının bir biçimi olarak, HBDH milislerinin eylemlerinin anlaşılması açısından önemlidir. Bu koşullar, kısaca söylemek gerekirse, ayaklanma koşullarıdır. Ayaklanma koşulları anlaşılmadan, gerilla savaşı da anlaşılamaz; çünkü bu ikisi birbiriyle sıkı bir bağ içindedir. Lenin, sorunun bu yönüne şöyle işaret eder:
“Litvanyalıların örneği, aramızda çok yaygın olan, bir ayaklanma ortamının koşullarına değinmeden gerilla savaşının tahlilini yapmanın ne denli yanlış, bilimsel ve tarihsel olmaktan uzak olduğunu açıkça göstermektedir. Bu koşullar akılda tutulmalıdır, büyük ayaklanma hareketleri arasındaki ara dönemin kendine özgü özellikleri düşünmeliyiz, bu tür koşullar altında ne tür mücadele biçimlerinin kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağını anlamalıyız..”
Türkiye ve Kürdistan, 2013 Haziran halk ayaklanması ve onu takip eden 6-8 Ekim Serhıldanı’nından sonra, şimdi yeni bir ayaklanmanın eşiğine gelmiş bulunuyor. Yeni ayaklanma ekonomik ve politik kriz tarafından hazırlanmakla birlikte, Covid-19 salgını sürece büyük bir hız katmıştır.
Bu koşullar, gerilla savaşının neredeyse 90’lı yıllardan bu yana, (90’lı yılların serhıldanları ve sayısız gerilla eylemi, silahlı çatışma, çarpışma vb hatırlansın) gerilla savaşının, kısa süreli kesintilere uğramış olsa bile, genel bir süreklilik kazandığını anlatır. 2016 Şehir savaşları (kimisi buna “hendek savaşı” diyor) sonrası kısa sayılabilecek bir moladan sonra, gerilla savaşının tekrar ortaya çıkmış olması yine aynı koşulların sonucudur.
“Gerilla savaşı, yığın hareketinin bir ayaklanma noktasına gerçekten ulaştığı ve iç savaşın “büyük girişimleri” arasında oldukça geniş bir aralık olduğu bir sıradaki kaçınılmaz bir mücadele biçimidir.” (Lenin)
Gerilla savaşı ancak ayaklanma koşullarıyla birlikte ve ayaklanmayla bağıntısı içinde ele alındığında anlaşılabilir, gerçek anlam ve önemine kavuşabilir ve tersinden bakarsak, en derin siyasal ve ekonomik koşullar tarafından ortaya çıkarılmış olan gerilla savaşının varlığı, ayaklanma koşullarının varlığının kanıtı olarak karşımıza çıkar.
(...) En derin iktisadi ve siyasi nedenler tarafından hazırlanmadıkça bir gerilla mücadelesi gündeme gelemez; iradi zorlamalarla gelse bile varlığını sürdüremez. Ama öte yandan, devrimci durum koşullarında iki ayaklanma arası geçecek süre içinde gerilla savaşı, iç savaşın bir biçimi olarak zorunlu biçimde gündeme gelir.
Geçmiş yıllarda, silahlı savaşımın bir biçimi olarak gerilla savaşının kitlelerin moralini bozduğu, emekçi sınıflar tarafından benimsenmediği, kitle hareketini dağıttığı vb eleştirileri yapılmıştı. Benzer eleştiriler bugün de farklı biçimlerde yapılıyor. Bu tip eleştiriler uzlaşmacı, yasalcı küçük burjuva siyasi çevrelerden gelmektedir.
Oysa gerilla savaşı iç savaşın biçimlerinden biridir. Bir devrimci, bir komünist sınıf savaşının kaçınılmaz biçimde varacağı iç savaş biçimini reddetmez, onu moral bozucu bir olgu olarak ele almaz. Böyle bir ele alış ancak burjuva liberallerin işi olabilir. Emekçi sınıflar, ayaklanmacı bir ruh haline sahip olduklarında onların moralini bozacak şey, genel olarak silahlı mücadele, özel olarak gerilla savaşı değil, bu savaşın yokluğudur.
İç savaşın biçimlerinden biri olan gerilla savaşı en derin siyasi ve iktisadi nedenler tarafından gündeme getirilmiştir. COVİD-19 salgını bu koşulları muazzam derecede derinleştirerek süreci yeni bir aşamaya, yeni bir döneme taşımıştır. Bu dönemde emekçi kitlelerin, ezilen halkların, yoksulların, işsiz ve aç kitlelerin huzursuzluğu, düzene ve burjuva sınıfa olan öfkesi gözle görülür, elle tutulur bir somutluk kazanmıştır. Uzlaşmacılar ve yasalcı küçük burjuva siyasetler, COVİD-19’un ortaya çıkardığı durumu gözlerden saklamaya, olduğundan daha yumuşak göstermeye çalışıyorlar. Bundaki amaç, mücadelede ılımlı bir çizgi izlemeye zemin hazırlamaktır.
Ayaklanmayla bağı içerinde ele alındığında gerilla savaşı, ayaklanmacı kitlelere moral ve cesaret vermekle kalmaz, ayaklanmanın önünde engel teşkil eden şahıs ve kurumlara yönelerek ayaklanmanın önündeki engelleri de temizler. HBDH milisleri, dinci faşizmin askeri, sivil kurumlarına, işkenceci, zindancı şahıslarına, siyasi kurumlarına yönelerek tam da bu devrimci görevi yerine getirmektedir.
(...)
Temel mesele devrimdir ve bu devrimle birlikte tüm iktidarın ele geçirilmesidir. Devrimci hareketin, bu hareketin kurmay karargahı olma yolunda ilerleyen HBDH’nin temel, kilit meselesi budur. Sorun, zaferi kazanmayı, iktidarı ele geçirmeyi göze almaktır. Gerilla mücadelesi tek başına bunu sağlamaz. Ancak gerilla mücadelesi bu konuda Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfına, emekçilerine, ezilen halklarına güç, cesaret ve esin verir. HBDH, iki ülkenin birleşik devriminin toplumsal güçlerine bu amacı gerçekleştirmeleri için önderlik etme yolunda, şimdilik yavaş ama kararlı adımlarla ilerliyor.
Milis örgütlenmesi ve milis eylemlerinin ana taşıyıcı gücü, doğal olarak, işçi-işsiz gençlik, öğrenci gençlik, yoksul, ezilen köylü gençlik olacaktır. Bu nedenle, Türkiye ve Kürdistan gençliğine önemli, tarihsel görevler düşmektedir. HBDH öncülüğünde gelişen milis örgütlenmesine ve mücadelesine katılmak, destek olmak, ona güç ve enerji katmak bu görevlerin başında geliyor. Gençlik, milis örgütlenmesine ve mücadelesine katılarak HBDH’nin birleşik devrimin kurmay odağı olma sürecine büyük bir ivme kazandırma gücüne sahiptir.
(...)
----------------------------------------------------------------------------------
Not: Birleşik Devrim sitesinden alınmış, kısaltılarak yayımlanmıştır. Makalenin tam haline bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.