Yardımlar Ve Devrim Korkusu


Koronavirüs salgınının etkili olduğu günlerde hükümet, yardım organize eden bazı belediyeleri, “terör” faaliyetinde bulunmak, “paralel devlet” gibi suçlamalarla engellemeye çalıştı. Tartışmalar büyüdü fırtınalar kopartıldı. Bu tartışmalarda asıl hedef nedir? Yardımların rolü ve işlevi nedir?

Yardımların Kaynağı

Çalışanları, üreten emekçileri sömürerek üretilen yaşam araç ve olanaklarına el koyan sömürücü sınıf, burjuvazi, geniş halk yığınlarını yardıma muhtaç hale getiriyor. Günümüzde teknoloji ve üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi arttı, emeğin toplumsal üretkenliği çok yükseldi. Burjuvazinin elindeki sermaye miktarı çok büyüdü. Biriken para ve sermaye devasa boyutlara ulaştı. Ancak çalışanlar üretenler ve nüfusun çoğunluğunu oluşturanlar hep açlığa, sefalete itildiler. Sömürü ile yığılan, büyüyen bu paraların çok az bir kısmı sermaye sınıfının iktidarı tehlikeye girmesin diye halka sosyal yardım olarak dağıtılıyor. Sömürücülerin zorla el koyduğu artı-değerin çok küçük bir kısmı en zor durumdaki yoksullara sosyal yardım olarak veriliyor.

21. yüzyıla girilirken dünya ölçeğinde yoksul-zengin uçurumunun büyümesi, yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaşması, küresel anti-kapitalist hareketlerin yaygınlaşmasına yol açtı. Yüzmilyonlar, dört bir yanda sistemi zorlamaya başladı. Emperyalizmin küresel örgütleri, bu yeni evrede işçi sınıfı ve sermaye arasındaki uçurumun büyümesinin, çelişkilerin keskinleşmesinin yaratmakta olduğu ayaklanmaları engelleyecek politikalar oluşturmaya başladılar. Bunlardan birisi de sosyal yardımların yaygınlaştırılmasıdır. Bu amaçla, Dünya Bankası sosyal yardımların yaygınlaştırılması, artırılması kararı alarak programlar yapmaya başladı. Belirlenen ülkelerin hükümetlerine sosyal yardımları artırmaları emri verildi.


Sosyal Yardımlar Ve AKP

Dünya Bankası’nın sosyal yardımları programını yaptığı ve bu yardım yaygınlaştırma adımları attığı yıllarda Türkiye’de AKP hükümete geldi. Sermaye devleti eliyle yardımlar yaygınlaştırılırken, AKP hükümette olduğundan halk içerisinde bu yardımlar AKP sayesinde yapılıyor düşüncesi oluşturuldu. Yoksulluk ve sefalet arttıkça yardımlar da yaygınlaştı. 90’lı yıllarda yapılan yardımlardan kat kat fazlası AKP döneminde yapılmaya başladı. AKP’ye hiç oy vermeyecek politik çizgiye ve kültüre sahip olan kesimler içinde bile, sosyal yardımları AKP yapıyor düşüncesiyle oy vermeye başlayanlar oldu. Sosyal yardımları alanların oyları açıkçası AKP için bir kale gibi önemli dayanak oldu.

2002’de ilk seçim kazandığında burjuva medyanın tüm çaba ve parlatmasına, desteğine, reklamına ve CHP dışındaki rakiplerinin koalisyon olarak ekonomik krizde yıpranmış olmasına rağmen AKP geçerli oyların sadece yüzde 34’ünü alabilmişti. Sonraki seçimlerde özellikle sosyal yardımların etkisiyle bu oy oranını yüksek tutabildiler. Sermaye sınıfının diğer politikaları ve desteği ile birlikte, AKP sosyal yardımlarla gücünü arttırıp devam ettirebildi.

 

Yardımları Düzenin Sigortası Yapmak

Sömürücü sınıfların temsilcileri, sömürüp açlığa, sefalete mahkum ettikleri halkın öfkesi ve tepkisini engellemek, etkisizleştirmek, parçalamak, bölmek veya yönünü saptırmak için “yardımlar”, “iyilikler” yaparlar. Kendilerini güvence altına almak için bu yardımları bir sigorta ödemesi gibi görürler. Yardımları alanların yardımı yapanlara “minnet” ve “şükran” duymaları istenir.

Sermaye bir yandan halkın kanını iliğini sömürerek üç paket makarnaya veya üç beş çuval kömüre bile muhtaç hale getiriyor, diğer yandan bu muhtaç hale getirdiklerine makarna, kömür ya da diğer yardımları yaparak boyun eğdirmeye çalışıyor. Yardım başvurusu yapanlar güvenlik araştırmalarından geçiriliyor, boyun eğdirilmeye çalışılıyor. Devlete karşı olanlar ölmeye açlığa terk edilebilir görülüyor. Yardımlar üzerinden, isyan edecek kadar yoksul ve yaşamdan dışlanmış olanlar devlete bağlı tutulmaya çalışılıyor.

Yardımlar, devletin insiyatifi, belirlediği yol yöntemler dışında yapılıyorsa, bu durum sermayenin çıkarlarına uygun değilse engellenir. Sermayenin çıkarına ters düşen, halkın günlük ihtiyaçlarının ötesinde gerçek kurtuluşuna hizmet eden hiçbir yardım çalışmasına tahammül edilmez. Devletin her sorunun üstesinden gelecek güç ve kudrete sahip olduğu görüntüsünü vermeye, sürdürmeye çalışırlar.

 

Yardımlar ve “Terör” Söylemi

Egemen sınıflar kendi egemenliklerine karşı olan, çıkarlarına karşı olan her türlü girişimi, çalışmayı, “terör”, “gayri-meşru”, “anarşi” gibi kavramlarla suçladığı biliniyor.

Hayat boşluk tanımaz. Halkın, yaşadığı sorunların çözümü için kendi çözümlerini üretmesi, devrim güçlerinin halkın yanında olması, sorunların çözümünü örgütlemesi sermaye iktidarını boşa düşürmeye başlar.

Kürt halkının süren devrimci mücadelesi nedeniyle devlet bir çok yardım kampanyasını ve yardımı engellemeye çalıştı. Van depreminde ve son olarak Elazığ depreminde, Kürt halkının dayanışmasını simgeleyen parti ya da belediye yardımları çoğunlukla engellendi. Faşist partiler veya bunların elindeki belediyeler yardım yaptığında devlet hizmeti olarak görülüyor, büyük konvoyla ve reklam kampanyalarıyla gönderiliyorlardı. 1999 Kocaeli depreminden sonra devrimcilerin yaptığı destek ve çalışmalar defalarca engellenmiş, gözaltılar yaşanmıştı. Devletin bekasına, geleceğine güven vermeyen, hizmet etmeyen yardımlar halkın ölümüne yol açma pahasına da olsa engelleniyor.

Egemenler halkın sorunlarını çözecek yetenekte değil. Baskı ve terör aygıtı olan faşist devlet güncel sorunların ve ihtiyaçların çözümünü üretme yeteneğine sahip değil.


Kapitalizmin Yıkımı Koronavirüsle Büyüyor

Koronavirüs salgını kapitalizmin insanlık düşmanı yüzünü açığa vurdu. Evlerden cesetler toplanması, bakımevlerinde yaşlıların ölüme terk edilmesi, parası olmadığından hastanelerden kovularak ölenler, sokağa çıkınca salgından sokağa çıkmayınca parasızlık ve açlıktan ölecek milyonların olması kapitalizmin gerçek yüzü. İnsan ilişkisinin tamamen meta ilişkisi olarak sınırlandığı kapitalizmin bugünkü durumunda ölümler arttıkça, bunun sorumlusu kapitalizm, insanlık dışı bir sistem olarak teşhir oluyor.

Bu çözümsüzlük karşısında işçilerin, emekçilerin, halkın güncel olarak kendi çözümlerini üretmeleri, dayanışmayı yaygınlaştırmanın yanında kendi geleceklerini kurma yolunda da güven oluşturuyor. Yaşanan büyük yıkım, yok oluş ve sorunlar karşısında iflas eden sistem işçi sınıfı ve halkların kendi çözümlerini üretmesinin yolunu da açmış oluyor. Halk içerisinde oluşan yardımlaşma, dayanışma aynı zamanda sermaye egemenliği olmadan halkın kendi sorunlarını çözebileceğini, çözümler üretebileceğini göstermeye başlar. Bu durum sermaye için korkutucudur. Halk kendi sorunlarını çözüp işleri yoluna koymayı başarıyorsa asalak sermaye sınıfını neden sırtında taşısın?

Devrimci çözümlerin yaşamsal sorunların çözümüyle iç içe geçeceği bu günlerde yardım kampanyaları üzerinden koparılan fırtınada asıl hedef devrimcilerin ve halkın oluşturacakları örgütlenme ve çözümlerdir. CHP’nin yaptığı ise sermaye egemenliğini tehdit edecek bu gelişmeyi kendisine oy devşirmek için fırsat olarak görüp devrime yönelecek halkı düzen sınırları içinde tutmak, bu düzeni korumak yarışıdır.

İşçi ve emekçilerin, halklarımızın Gezi Ayaklanması sürecinde Gezi Komünü ve bütün kentlerdeki devrimci eylemlerle başlattığı örneği daha ileriye taşıyıp asalak sistemden kurtulma olanakları güçlü olarak önümüzde duruyor.

Cihan Güneş